meye yüz tutmuş olmasından ileri geldiğini tahmin etmek herhalde yan- lış olmiyacaktı. Chou En-lai'nin Mos- kovayı ziyaretine tekaddüm — eden günlerde Rus Komünist Partisi Genel Sekreterinin peyklerde baş gösteren kargaşalıklardan mesul — tutularak postunu kaybetmesi bekleniyordu. Krutçef'in Stalini gözden düşürme siyaseti, uslu uslu oturan peykleri birbirine katmış, Rusyanın başına bitmez tükenmen açmıştı. Peyk memleketlerde olup bitenleri ve başında dolaşan tehlikeyi gören Rus lideri kemen Stalini gözden düşürme siyasetini terketmiş, Stalini yeniden göze sokma siyasetini takibe koyul- muştu. Sık sık "Ben bir Stalinciyim, emperyalistlere karşı Stalin gibi ha- reket etmeliyiz" diyordu. Sağlam zannettikleri Rus İmparatorluğunun parçalanıverme — tehlikesiyle — karşı karşıya olduğunu görmek, Kremlinli liderleri telâşa düşürmüştü. Emper- yalizm tehlikesinden, sosyalist mem- leketlerin tek cephe teşkil etmesı za- ruretinden ve bilhassa "büyük Sta- lin"den sık sık bahsedılmeye başla- mıştı. Stalin'in gözden düşürülmesi peyk memleketlerde büyük ümitler uyandırabilir, ihtilâller doğurabilir- di. Fakat Stalin'in yeni baştan gökle- re çıkarılması peyk memleketler hal- kının eski mütevekkil sessizliğini ge- ri getiremezdi. Bilhassa Doğu Almanyadaki kar- gaşalıklar üç adamı herkesten çok endişeye sevkediyordu. Bu üç adam, Krutçef, Dulles ve Adenauer'di. Herkes biliyordu ki, Doğu Alman- yada bir Macaristan hâdisesi teker- rür ederse, Batı Almanya kardeşle- rinin çiğnenmesine seyirci kalmaya tahammul edemıyecektı Batı Alman- ya'nın müdahalesi ine Amerikanın işe karışması demekti. Üçüncü bir dün- ya harbi eğer mutlaka çıkarsa Do- ğu Almanyada çıkabilirdi. Bulganin bunu son nutkunda ifade etmekten çekinmemişi Ruslar İmpâratorluk- larından hiçbir taviz ele geçirmeden - vaz geçmiyeceklerine göre ne yapıla- ilirdi.. Bitaraf Orta Avrupa usların peyklerden — askerlerini çekmeye razı olmak için, en azın- dan Amerikanın da Avrupadaki as- kerlerini geri çekmesini Şşart koşa- cakları muhakkaktı. Ruslar Doğu Al- manya, Macaristan, Polonya v.s.. den çekildikleri takdirde, — Amerikalılar Batı Almanyayı terketmeli, Alman- yayı silâhlandırmaktan vazgeçmeliy- diler. Esasen Avusturya aynı şekıl— de istiklâline kavuşmamış mıydı? Rus askerlerinin çekilmesi için ödenen bedel silâhsız, tarafsız bir Avustur- yaydı. Bu sefer Orta Avrupa silâhtan tecrit edilebilirdi. Kremlinli liderler içinde bulundukları çıkmazdan ancak bu yolla kurtulabilirlerdi. Ancak böy- lece Kadar hükümetiyle birlikte as- kerlerını Macaristandan çekebilirler- . Ancak böylece Almanyanın birleş- tırılebılmesı için gerekli zemin hazır- lanabilirdi. 10 ay sonra yapılacak Alman se- çimlerine hazırlanan Adenauer, şim- diden sosyalist tezini benimsemiş bu- lunuyordu Almanyanın bırleştırılme- si için, Ruslarla muzakereye gırış mek lâzımdı. Rusların ise asgari fiat olarak Almanyanın bıtaraflaşmasını talep edecegı meçhul değildi. Bu ih- timale göre, Adenauer de Nehru gi- bi bitaraflar grubuna katılıyordu!.. ir dünya harbi ihtar olarak düşü- nülmeye başlandıktan beri, soğuk harp yeni bir veçheye bürünmüştü. İki blok arasındaki muvazeneyi mu- hafaza endişesi, birinci plâna geçmış- u durumda ihtilâfa düşülen m lelerın hal şekli, karşılıklı fedakarlık- Dulles - Krutçef - Adenauer Sebebler ayrı, fakat korku aynı... AKİS, 26 OCAK 1957 DÜNYADA OLUP BİTENLER Almanya Militarizm duşmanlıgı Nürnberg — Ocak... (Aydemir Bal- kan yazıyor) undan dört ay evvel Adenauer hükümeti, Karlsruhe'de bir atom reaktörü kurmak istediği zaman ma- hallf belediyenin bir itirazıyla karşı- laştı: Ren suları buralarda tehlikeliy- di; tanzim projesi daha ele alınamı- yacaktı, başka bir yer aranmalıydı Fakat Bonn hükümeti o bölgede, ırılı ufaklı hangi şehire baş vurduy- sa mahalli idarelerin aynı bahanele- yle ve sudan sebebleriyle karşılaş- Asıl sebeb belliydi: len yeni hava hücumlarına hedef ol- mak niyetinde değillerdi. Geçen sa- vaşta nasiplerini fazlasıyla almışlar- dı, göz alabildiğine kilometrelerce u- zanan harabeler daha yeni temizlen- mişti. Ölümü ve dehşeti artık unut- mak, bu defa tam manasıyla unut- mak istiyorlardı. * u hadise Adenauer hükümeti ile Alman mahalli idareleri arasında baş gösteren ihtilâfların birincisi de- ğildir, gidişe bakılırsa sonuncusu da olmayacaktır. Şansölyenin beş sene- ir sabır ve inatla yürümek istedi- ği Alman silâhlanması ve ordusu po- lıtıkasına Alman milleti aynı sabır ve inatla karşı koymaktadır. Bu kar- şı koyma çok. defa Alman geleneğine uygun bir şekilde, pasif olarak cere- yan etmişse de son yıllarda hadiseler çoğalmıştır.. Mahalli idareler ile ko- mutanlıklar arasında türlü anlaşmaz- lıklar baş göstermektedir. Kışlaların inşası, orduya tahsis edilecek arazi- erki, yeni sınıfları toplayacak teşkılatın ve seferberlik formalitele- rinin hazırlanması konusunda bele- diyelerle Bonn hükümeti türlü ihti- lâflara düşmüşlerdir. Her şeyi iki yıldır, sallantıdadır. Ne ordu, ne si- lâhlanma projesi bir türlü istendiği gibi yürümemektedir. 1954 sonunda Avrupa parlamentolarınca dilen Alman silâhlanması hâlâ kagıt üstündedir, iki yıl evvel mecburi as- kerlık kanununu Bundestag'tan ge- çiren Adenauer, henüz tek sınıfı si- İâh altına alamamıştır. İki yıl evvel NATO'ya 1957 başında 500 bin asker vadeden —Adenauer'in bugün elinde ancak bol maaşlı 90 bin gönüllü var- dır. Hele subay mevcudu hemen yok gibidir. İlk sınıfı silâh altına alma, ileriye atıla atıla 1957 sonuna © seçim- lerin gerisine- bırakılmıştır. e Gönüllüler ile siviller arasında da hadıseler eksik değildir. Kapıla- rına "Üniformalılar istenmez.." ve yahut Subaylar ve köpekler gire- mez.." diye levhalar asan müessese- ler dahi görülmüştür. Bu kadar uzun bir müddet militarist geleneğe sahip olan Almanya, bugün orduyu ve si- lâhları bütün telkınlere, bütün pro- pagandaya rağmen reddetmektedir. Bu beşer plânında çok önemli bir o0- laydır. Alman milletinin savat so- 15