M U S İ Kİ Sanatkârlar Maestro . nlü —tenkitçi Virgil Thomson, kendisine has nekre üslubuyla Ar- turo Toscanini hakkındaki bir maka- lesine şöyle başlamıştı: Misissippi sahillerinde yaşayanla- rın bu büyük su yolundan, korkuyla karışık bir hürmetle, sadece "Nehir” diye bahsetmeleri gıbı, orkestracılar da Arturo Toscan ini'yi tek bir keli- estro" diye anarlar. Biz kendısıne, tarafsız ve nezaketli bir ifadeyle, "Bay Toscanini" diye hitap etmeyi tercih ediyoruz. Geçen hafta bir gece Toscanini, 90 ıncı doğum yıldönümüne iki daha az bir saman katmışken, uyku- sunda bir dünyadan ötekine geçıver- di. Artık ona "Maestro" diye mi, yoksa "Bay Toscanını -yahut bazı orkestracıların ifadesiyle — "İhtiyar Adam"- diye mi hitap etmek gereke- cegı bir mesele değildir. Toscanini'nin ölümü, onun cağımızda belki hiçbir musikişinasın mazhar olmadığı şan ve şöhrete kavuşmuş, hiçbir sanat- karın görmediği saygıyı kazanmış olduğunu tekrar hatırlattı. Başkan Eisenhower, bir demecinde Toscani- ni'nin ölümünden duyduğu teessürü ifade etti; New York'ta Campbell cena- ze evine yerleştirilmiş tabudunun ö- nünden yüzbinlerce Amerikalı geçti. Bütün dünyada gazeteler onun hak- kında makaleler — yayınladılar; rad- yolar, hususi programlar tertip etti- ler. Ankara Radyosu bile, bu radyo- da şimdiye kadar rastlamadığımız bir çabuklukla, ölüm haberinin dün- yaya yayıldığı günün -Perşembe gü- akşamı, programının iki saatini Toscanini nin plâğa alınmış icraları- na tahsis etti. "Cumhuriyet"de Nadir Nadi, bir başmakalesini ona ayırdı. Toscanini arkasında, en az yetmiş yıllık parlak bir meslek hayatı bırak- tı. Bir terzinin oğluydu. Parma Kon- servatuvarında viyolonsel tahsil et- mişti. 19 yaşındayken, Rio de Jane- iro opera orkestrasında viyolonselci olarak bir iş bulmuş, fakat daha ikinci akşamında vuku bulan bir hadise, or- kestra şefi olarak kürsüye çıkmasına imkan vermişti. Halk, operayı idare edecek şefi ıslıklayınca opera idareni, çaresızlık içinde, temsil edilmekte o0- lan "Aida" operasını ezbere bilen genç çellıste başvurmuş, ilk defa ola- Ik huzu a şef değneğini elıne alan Toscanını muazzam bir başarı kazanmıştı. Ertesi gün opera idaresi derhal, Toscanini'nin çellist kontratını feshetmiş ve ona yeni bir kontratla operanın şefliğini vermiş- ti. Sonraki yıllarda, çeşıtlı angajman- lar birbirini takip et Bu ara Tos- canini, 1892 yılında Mılano'da Teat- rTOo Dal Verme'de Leoncavallo'nun "Pagliacci" sinin, 1895de Teatro Re- 30 Arturo Toscanini Kırık değnek gio'da Puccini'nin "La Boheme"inin, 1910'da Metropolitan'da aynı beste- kârın "La Fanciulla del West" inin -ve daha birçok operanın- ilk temsil- lerini idare ederek tarihi bir rol oy- cale'nın baş orkestra şe- fi ve sanat müdürü tâyin olunduğun- da 31 yaşındaydı. Birkaç yıl sonra, Metropolitan'ın Italy ve Fransız operaları kısmı müdürü oldu. Bunun- la beraber zaman zaman Alman ope- raları da idare etti. 1920'lerde opera- yı bırakıp, senfoni şefliğine sarıldı. 1928 yılında New York Fılarmonık— Senfoni Orkestrasının şefi o Bu vazıfede, 1936 yılına kadar kaldı Er- te ork'un NBC Radyosu İs tasyonunun, ırf r. d o konserlerı u senfonı orkestrasına şef tâyin . O günden başlıyarak, Toscanini ye NBC Senfoni Orkestra- sı, — hüviyetlerini bırleştırıyorlardı. Toscanini, bu orkestrayı, - dünyan en iyi senfonı teşekkullerınden bırı haline getırdı ve ÜÇ yıl once, kendini artık emekli saydığı güne kadar bu orkestranın başında kaldı. Ayrıldık- tan sonra radyosu, orkestrayı dağıttı. Fakat orkestra üyeleri ken- di başlarına çalışmağa devam ettiler. Toscanini'nin kendilerine sağlamış ol- duğu prestij ve seviyeden faydalan- dılar; "S ony of the Air" ismini aldılar. nce şefsiz olarak birkaç konser verdiler ve eninde sonunda "ölmemeğe" muvaffak oldular. Toscanini, opera idaresinde, senfo- niye' nazaran, daha çok muvaffak ölü- yordu. Bilhassa Verdi operalarının en mükemmel icralarını sağladığı şuphesızdı Senfoni şefi olarak Tosca- nini, önündeki noktaların ruhundan çok "kelımesıne itina gösteren, no- taların arkasındaki adamı -bestekâ- rı -araştırmayan, vuzuh ve detay uğ- runa ifade ve mânayı feda eden bir şefti. Bununla beraber, mahdut re- pertuarında yer almış bestekârlardan bazılarına, aradıkları ifadeyi verdiği de oluyordu. Bu bestekârlar, Tosca mni ye dunya çapındaki bır şohretın yolunu açan Beethoven, Mozart veya Brahms değil, fakat Debussy ve Ra- vel'di. Üzerlerinde yıllarca ugraşarak plâk çın hazırla dg Debussy'nin "Deniz"i ve Ravel'in "Dafnis ile Kloe"si, Toscanini'nin en iyi çaldırdı- ğı eserler olarak kabul edilebilirdi. Toscanini aynı zamanda, n şe- refini ve izzetinefsini zedelıyenlere her fırsatta meydan okumaktan geri kalmayan bir sanatkâr olarak tanın- mıştı. Despotlar, diktatörler kusu- runda orkestra idare etmeyi, Faşist İtalya'da ve Nazi Almanya'da çalış- mayı şiddetle reddetmişti. Festivaller Kudretli bir ses Ankara Müzik Festivali'nin üçün- cü konseri, Devlet Operasının dev seslibasso'su Ayhan Baran'ın şan re- sitaliydi. Geçen hafta Çarşamba ge- cesi, Milli Kütüphane salonunu son o- kuma masasına kadar dolduran me- raklı dınleyıcılere verilen bu resitalde n Baran'ın ne kadar çok sevil- dıgı ve tutulduğu anlaşılıyordu. Sa- natkâr — platformda — göründüğünde, dünyaca meşhur bir musikişinas sah- neye çıkmış gibi, uzun ıınun ve can- dan alkışlandı. İki saat kadar süre- cek olan konserin ilk ıstırahatı geldi- gınde -programda mutad tek ara ye- rine, iki ara vardı- herkesin yüzü gü- luyordu Sanatkâr, programının ilk kısmında dinleyicilerini — tatmin et- mişti. Bilhassa Beethoven'in İki şar- kısında -hele "In guesta tambo oscu- ra" da- ve Mozart'ın "Saraydan Kız açırma" operasından Osmin'in ar- yasında hakikaten, dünyaca meşhur musıkışınaslara layık bir —seviye tutturmuştu Konserin ikinci kısmı, hayal kı- rıklığıyla başladı. Schubert'in dört Hed'inden ilk ikisi, ilk kısmın vaadle- rini gerçekleştırmekte basso'ya yar- dım etmiyordu. Fakat programda da- ha pek çok parça vardı. Ayhan Ba- kşal en tesirli anlarım va- sıflandıran meziyetlerini, bütün prog- ram boyunca, devamlı surette akset- tiremediyse de, bilhassa Schumann'ın "Die be lden Grenadiere"sinde Wagner'in "Tristan ile lsolde"sinden Kral Marke'yi temsil ettiğinde, en azından, bir resital vermeye hazır- lanmış b ulunduğuna, herhalde büyük bir şarkıcı olabilmek için ana malze- meye sahip olduğuna dinleyicileri inandırdı. Baran'ın ilk resitali, yer yer, bir şan resitalinden alınabilecek en büyük zevkleri veren, bunun dışın- ki biraz can sıkan, fakat her- halde başarılı bir konserdi. AKİS, 26 OCAK 1957