"ÖRNEK İHTİYACI" ugünlerde elime, bir mecmua geç- ti. Bir dost, içinde benim yazı- ma rastlamış; getirip vermek zah- metine katlandı. Yazı, basit bir ti- Mecmuanın adı İk- sene geçmış, mecmua da, hatırımdan çoktan çıkmış. Sayfala- rı tahmini kolay bir alâkayla karış- tırdım. İşte, bahsetmek istediğim asıl makaleye o sırada rastladım. Makalenin adı "örnek İhtiyacı" idi. Altında aşina bir isim vardı. Ya- -1 söyle başlıyordu: "Ruh ve ahlâk cephesinde kalkınma yapmak iste- yen bir cemıyet her şeyden fazla örnek adamlara muhtaçtır. Çünk çocuk terbıyesınde gençlık terbıye- sinde, halk terbiyesinde nasihat, ders, kitap, gazete, nutuk ve edebiyatın telkınlerınden daha tesirli olan, bunların hepsını golge- rakan bir âmil uğun, halkın gozu onundekı canlı örnekler. Üzüm e baka baka kararır diyen atalarımız bili- yorlardı ki hiç bir telkin vasıtası İyi örneklerin yerini tutamıyacağı gibi, kotu örneklerin zararını da Önleyeme Makaleyı dikkatle okumay de- vam ettim. "“Aynı düşünce, tahsil muesseselerınde körpe dimağları iş- lemek vazifesini üzerine almış kim- seler veya halkı idare ve irşad etmek mesuliyetini taşıyanlar için de va- riddir. dem vurduğu halde vazifesini ihmal eden, pan, çalışmıyan, sırf h mek için inanmadığı şe ylerı tekrarlıyan bir mürebbi tasavvur edin. Böyle bir adamın ahlak öğütleri vermesi- nin havanda su döğmekten ne farkı vardır? Buna mukabil vazifesine bağlı, ıçındekı sese sadık, beyaz, sıyaha sıyah demesını bi- len, özünü sözüne dur. bi murebbı, genç ruhlar uzerınde silin- mez izler bırakabilir.. Büyük ham- leler yapmak mecburiyetinde olan bir memlekette, her münevverin kendi sahasında -karınca kararınca- bir örnek olmak mesuliyetini taşıdı- ğına inanıyoruz. Memleket ve mille- tine karşı borcunu kavramış her dü- rüst vatandaş, mevcut göreneklere uymaktan vazgeçip, elinden geldıgı kadar ve kendi pında, Ö mağa çalışmak zorundadır Hele başkalarını yetiştirmek ve irşad et- mekle mükellef -olanlar. Tarihte bir yanlışlık yok mu diye, mecmuanın kap a bir daha bak- tım. Hayır, yazı bundan oniki sene evvel yazılmıştı. Tarih — hakikaten 1. H. Kanun 1945 idi. 1945'ln başı... Demokrasi, sadece munevverlerın gönlünde, yatan bir aslan. 1950 a fesinin birçok hürriyet kahramanı Mecliste, Milli Şefe avuçlarını pat- ıltımas ya- AKİS, 26 OCAK 1957 latırcasına alkış tutmakla meşgul. Onun gözüne girebilip bir bakanlık kopannak içlerindeki tek ihtiras. Böyle bir devirde, İklim adındaki küçücük mecmuada ismi bilinme- yen, teşrii masuniyeti olmayan bir adam münevverlere, bilhassa hoca- lara "beyaza beyaz, sıyaha siyah" demeyi tavsiye ediyor, "İnanmadık- ları şeyleri tekrarlamamayı" vaz ife olarak belletiyor. Adamın hoca olduğu veya hoca ol- mak istediği belli.. Duşundum, eger u "uslu sayılmayan münevver"i tek partinin hep şikâyet ettiğimiz ta- hammülsüz zihniyeti kırıp çiğne- memişse, ezmemişse ve adam hoca- lık mesleğinde ilerlemişse, acaba bugün talebelerine ne derdi? Diye- ceği bir tek söz hatırıma geldi: "Nabza göre şerbet veren münevver olmayınız" derdi Bir Başka Örnek D izi yıldırmaya, sindirmeye imkân yoktur. Bay Mende- res yeni Basın Kanunu yapar, hürriyetleri daha da kısarmış! O kendi bileceği ıştır Mesuliye- ti onun ve onu teşvik edenlerin- dir. Biz her kanuna riayet ede- riz. Yarın yazmak ve söylemek imkanı büsbütün kaldırılırsa, mize kapanır, hürriyet gün şının tekrar doğuşunu beklerız Fakat tenkit ve murakabe im- kânı, en dar sınırlarıyla olsa dahi, varken, Bay Menderes'in keyfine göre yazıp söylemeyi muhalefet vazifesine ihanet sa- yarız. Nihad ERİM (24 Aralık 1958) Başımı kaldırıp, makalenin üstün- deki isme baktım. "Turhan Feyzi- oğlu" yazıyordu. # damda başka gazete koleksiyon- ları var. 1950 ile 1955 arasında çıkmış bilhassa Yeni Sabah, Ulus, Halkçıyı buldum. 1950'den evvelkı Kudret ve Zafer gazeteleri de eli- min altında. Onlarda da birçok aşi- na munevver ismine rastladım. Ço- bugünün el üstünde tutulan -İk- tidar tarafından el üstünde tutulan- şahsiyetleri. Şu şahsa çatıyorlar, bu şahsı göklere çıkarıyorlar On- ların hepsini, bir göz atıp geçtim. Beni bu zevatın asıl o tarihlerdeki fikirleri, prensipleri, tavsiyeleri, ka- naatları alâkadar ediyor. Neyi ten- c Metin TOKER kit etmişler, hangı hareketlerı nıçın yermişler, niçin beğenmişler tanesi Demokrat İktıdarın akla ge- len nesi varsa hepsinin aleyh arı. Elinden gelse, Demokrat liderlerin isimlerini bile değiştirecek. "Kal- ma, akınma" teranesinin şid- detle muhalıt'ı Hurrıyetsız Kalkın- ma Basın hürriyeti- nin, Adalet ıstıklalının Üniversite muhtariyetinin ondan yaman müda- fii yok. İktidara '"Ne yaparsan, boş!" diyor. Iktıdardan vazife ala- cağı 1 ileri sürmüşler; kendisine en ağır şekilde hakaret edılmış gibi bu- na reddediyor. Bir başkası, en mert şekilde kafa tutuyor. İddiasına göre hoşa gitmeyen neşriyatı yüzünden matbaasını yıkmak isteyenler var- dır ve polisin kendisini korumama- sı muhtemeldir. O takdirde müesse- sesını tırnaklarıyla müdafaa ede- sından asla vaz geçmıyecektır Kendısı bir ideal yolcusudur, bu yoldan onu kimse döndüremez. Gazetelerde bazıları- nın da nutukları var. Hürriyet isti- yorlar. Radyoda Muhalefete konuş- ma hakkı ve_rılmemesınden şikâyet ediyorlar. Üniversitenin halinden dert yanıyorlar. Kendileri İktidara gelirse, memleketi Demokrasiye ka- vuşturacaklardır. Millet millet buna hazmetmeye Aksi iddialar, İktidara çoreklenmış olanların mugalatasıdır. andan, ihtilâlden rahatça bahsedıyorlar En kötü hükümet bile birçok eserler yukseltebılır istenilen, bu eserlerin verimli olması ve hurrıyet içinde ya- pılmış bulunması d O rnek Adama ihtiyacımız olduğa nasıl doğ Bu yazıların, bu sözlerin sahıplerını gözlerimin önü- ne getirdim. Ne kadar çoğu, şimdi bambaşka hava çalıyorlar; ne kadar çoğa yerdikleri hareketlerin birkaç misli fenasını bir kaç misli fazla hararetle övüyorlar. Hemen hepsi- nin yolunan üstüne "“örnek Adam" olmak fırsatı çıkmış. Ama kimi bir kaç bin lıra, kimi birkaç ay hapis cezasını göze alamamış, evlâd-ü ayal var diye düşünmüş, bir anda bütün prensiplerini yolun ortasına bırakıp tabana kuvvet kaçmış. Ki- mi, bir iki kuruş fazlasına fikirleri- ni satmış. Bazıları, Demokrasi kur- mak için gelmek istedikleri iktidara getırılmışler Demokrasi mi? "Kal- ıyoru: a!l.." diyorlar. Devlet, ıdaresınde, hükümet etme adabında artık bambaşka telâkkilere sahip- er. Bütün bunların arasında bir Turhan Feyzioğlu.. Gariptir, o da ce- zalı! Cemiyet ve sonra Tarih onlar hakkındakı hükmü —mutlaka vere- cektir. 11