Millet Dağılmayan endişe u haftanın sonunda üçüncü hafta oluyordu ki Demokrasimiz, bikes bir çocuk kadar talihsiz manzarasını muhafaza ediyordu. Artık bir tered- düde mahal bırakmayacak — şekilde anlaşılan, bir adamın arzusu neticesi olan rejimlerin ömrünün, şair tabirile bır gülün ömründen uzun olmadıgıy— Şimdiye kadar tarihin bize gös- terdıgı bu prensibin şahıs hakimi- yerlerine dayanan idareler için varid bulunduğuydu. İskenderden sonra o- nun kurduğu imparatorluk, Napol- yondan sonra fransız haşmeti, Mus- soliniden sonra faşizm, Hitlerden son- ra nazizm ve Stalinden sonra stali- nızm kaybolup gitmişti. Diktatörlük- gonul TiZası I Demokrasiye ge- bizde yaşıyordu. prensibin, şahıs haki- miyetlerine dayanmayan rejimler ba- kla mevzuu olunca da işleyip işleme- diği; henüz meçhuldu. Ama bizdeki, bilhassa şu son üç haftalık vak'alar, demokrasinin de bir adamın arzusu alarak kaldığı ve bu rejime cemiyet tarafından sahip çıkılmadığı hal- lerde şahıs hakimiyetlerine dayan- mayan rejimlerin dayanan rejimler gibi vatan sathından süzülüp gittiği- nin delılıydı Bu bakımdan batı âle- minde * Tecrübesi" dıye anılan Dıktatorlukten Demokrasiye rızasıyla geçmekten ibaret büyük bir dikkatle takip edilen ha- reket son safhasına yaklaşmak isti- dadını çok gösteriyordu. Hakikaten bu haftanın sonunda ü- çüncü hafta oluyordu ki türk milleti Demokrasinin en basit icabı olan i nimetten mahrumdu. Bütün bu hafta müddetince de memleketin hemen her tarafında, her toplantıda konuşu- lan mevzu dış politika hadiseleri ol- duğu halde hükümet umumi efkarı aydınlatmak lüzumunu duymamıştı. Vaziyet neydi, ne düşünüyorduk, na- sıl davranacaktık ? Hadiselerin resmi ağızdan tahlili, teşhisi neydi ? cası, neler olup bitiyordu? İkincisi, bö yl anlarda gerçekleştirilmesi el- zem bulunan milli birliğin temini yo- lunda birinci derecede alâkalı olan- larda hiç bir hareket Ne iktidar Muhalefetin memleket mu kadderatındakı söz hakkım tanıma- yanaşmış, ne de Devlet Başkam Meclıste temsil edilen Partilerin 1li- lerlerini nezdine celbederek bir isti- areye lüzum görmüştü. Halbuki ba- lli manasıyla demokratik rejimlerde usul bunlardı. Ama emıyet gittikçe bir adamın arzusu neticesi olduğu anlaşılan bu rejime bilfiil sahip çıkmadıkça her hangi bir kimsede hukuki manasıyla kusur bulmanın imkânı yoktu. Hiç birtürk kanunu İktidarı Muhalefe- tin memleket mukadderatındaki söz hakkını tanımaya icbar etmiyordu belirmemişti.'; YURTTA OLUP BİTENLER gereğince — Devlet Baş- kanı bahis mevzuu hareketi yap- maya mecbur eğildi. Demokra- iyi serbest seçimle işbaşına ge- len bir İktidarın o devre esnasında istediğini yapabilmesi diye anlayan- lar İngilterede bile vardı, —m_isal: Meş hur Manchester Guardian'a İngiliz o- kuyucularının yazdıkları bazı mek- tuplar-, ama umumi efkârın baskısı orada hükümetleri böyle davranmak- tan menediyordu. Demokrasiye sahip çıkmak, işte bu demekti. Elbette bu haftanın sonunda üçün- cü Hafta oluyordu ki İktidar, rejimi- miz olduğunu sandığımız çok partili idarelerin, şahıs hakimiyetine dayan- mayan sistemlesin icabım yerine ge- tırmıyordu Ama bu haftanın sonun- a uçuncu hafta olmuyor muydu ki umumi efkârımız ve onun temsilci- ve Anayasa ıcaplarının gelmesini ne çıkılmayan bir re]ımın kendiliğinden — yerine hakla bekliyorduk ? Demokrasi Çırpınışlar Bu haftanın başında bir gece İsmet İnonünün küçük oğlu, eve olduk- ça geç saatte döndüğünde bahçe ka- pısının demir parmaklıkları önünde birisinin beklediğini - gördü. Yanına yaklaştı. Baktı, tanıdığı bir foto mu- habırıydı Foto muhabirine ne istedi- ğini sordu. Gazeteci, şu cevabı verdi: "— Babanızın Koşkt dönmesini bekliyorum. — Burada bir resmini çe- keceğim. Biliyorsunuz ya, bizim için Köşkün kapısında beklemek biraz tehlikeli oluyor". D.P. Grubunun azaları En mesut türkler leri olan aydınlarımız, hepsinin ter- cümanı sayılan basınımız, hatta mu- halefet safındaki partilerimiz izahı kolay, vibi imkânsız bir atalet itinde değildiler? Nadir Nadi o iki icabı bilmez mi? Hani se- si? Falih Rıfkı Atay o icaplardan habersiz midir? Nerede kampanya- sı ? Hürriyet gazetesinin Veya Milli- yet gazetesinin başında bulunan genç adamlar bir Demokraside 1ktıdarlar1n nasıl davrandıklarını hiç mi duyma- mışlardır ? Niçin yazmazlar? umumi efkârdan bir talep yükselmiş midir ? İsmet İnönü mü konuşmuştur, Fey- zi Lütfi Karaosmanoğlu mu, yoksa Osman Bölükbaşı — mı? Hepsi, am hepsi derilerinin içine işlenmiş bulu- nan tek parti devri âdetlerinin esiri olmamışlar ayıdır.? O halde, cemiyet tarafından sahip İnonünün oğlu, babasının evde ol- duğunu, Köşke de gitmediğini soyle— di. Fotoğrafçı tatmin olmadı. kapısından beraberce girdiler. teci. İsmet İnonünün paltosunu ta- nıdı — Aa. demek dönmüş" dedi. Sonradan kendisine anlatıldı ki, C.H.P. Genel Başkam dönmüş değil- dir; Köşke hiç gitmemiştir, zira ne böyle bir davet almıştır ve ne de böy- le bir ziyarete talip olmuştur. Gaze- teci üzülerek ayrıldı. Ertesi gün, İsmet İnönünün 21540 numaralı telefonu çaldı. Bir ses: "— Ben Muzaffer Ersü" dedi. Cevap veren, — Muzaffer Ersü'nün kim olduğunu bilmiyordu. Ses de- vam etti: Ç Başvekil bey fendi dün orayı teşrif ettiklerinde eldivenlerinin teki- AKİS, 1 ARALIK 1956