Ankara Opuslar âlemi Bu haftanın başında pazar günü, artık tek Uucuz eğlence vasıtası olduğu için kıymeti büsbütün artan radyosunun açan bir Yenişehirli -An- karanın semti- yarım dakika sonra düğmeyi hışmına, kapattı. Sonra, ka- rısına döndü: ; dedi, şu iktidara İnö- nü ile Karaosmanoglunun bir türlü yapamadığım, iddiaya girerim Mo- zart ile Beethoven yapacaklar. Ne bu yahu? Ne zaman radyo dinleme- ye kalksan bir Opus tur gıdiyor Başka şey 'bilmezler mi bunlar?" Buna söyleyen, alaturkaya aşırı derecede düşkün bir kimse değildi. Hatta alafrangayı alaturkaya tercih, ettiğini, de yakınları bilirlerdi. Ama şikâyeti tamamile haklıydı; zira bir müddetten beri Ankara Tradyosunda, vakitli vakitsiz, çok ağır klâsik mu- sikiden geçılmıyordu Sanki bu istas- yon, B.B.C. nin meşhur Program"ını yaymakla vazifteliydi. Tabii sadece, batı musikisi saatlerin- de.. Yoksa diğer saatlerde radyo, es- ki, manasıyla Allahlık halini muvaf- fakiyetle muhafaza ediyordu. Bu hal ona "üstü'kaval, altı şişhane" tabiri- ni biçilmiş kaftan gibi uygun hale getiriyordu. Sundan bir müddet evvel Batı Mu- sikisi - Yayınları şefliğine tanınmış bestekâr ve icracı Bülent Azal geti- rilmişti. Bülent Arelin bu mevkie ta- yini büyük memnuniyetle karşılan- mıştı. Zira. herkes bu genç musikişi- nası kaliteli bir eleman olarak bili- yordu. Helikon Dernegının -galiba, müteveffa Helikon Derneği" demek lâzım- — muvaffak Yaylı — Sazlar Or- kestrası herkesten çok onun eseriydi. Bu bakımdan, başına geçtiği Ankara Radyosunun batı musikisi kısmını is- lâh edeceği, bu kısma seviye getire- ceği, dinleyicileri bir m zevzek- liklerden zevksizliklerden kurtaraca- ğı ümid olunmuştu. Fakat çok kısa bir zaman sonun- da görüldü ki Bülent Arel de işi, öte- ki tarafından mübalâğa etmiş ve An- kara radyosunu eskisinden 180 dere- ce farklı bir sebepten dahi olsa "din- lenemez" halinde bırakmıştır. Zev- zekliklerden usananlar, bu sefer de kendılerını gece gündüz Carnegie Hall'e düşmüş bulmuşlardır. Bülent Arel, yanına aldığı ve kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla Ankara rad- yosunun Batı Musikisi kısmını Kon- servatuar derslerine çevirmiştir. Zoraki ders Ankara radyosunda artık. Batı mu- sikisine ayrılan her saat -Yenişehir li dinleyicinin tâbirile- Opus'larla dol- durulduğu gibi, programların başın- da ve arasında dersler de veriliyor. Mozart'tan bir parça çalınacak değil mi? Spiker başlıyor: 20 "Üçüncü;. Bülent Arel Bay Opus "— Wolfgang Amedeus Mozart 1756 da Salzburg'da dünyaya gelmiştir. Kendisi Avusturyalıdır. 1791' de Viya- nada hayata gozlerını yuman sanat- kâr kısa hayatında... programda Bach vardır, , — Johann Sebastian Bach 1685 yılında Eisenach'ta doğmuştur. Ken- disi almandır. 1750'de hayata gözle- rini yuman büyük sanatkâr.. Hatta dersler musıkışınasların ha- yatına da inhisar etmemektedir. Us- tad mütehassıslar işi konserto, senfoni veya lid gibi musiki tabırlerının i- Önbeş günlük fikir ve sarai dergisi YILLIK ABÖNELERİNE 15 LİRALIK KİTAP ARMAĞAN ENİYOR. Sayımı S0 Krş. Yıllık aboönenmi 12 Trailir. Mürnomat adreksi : P. K gl4 - IJ'ISTANBUL ın Konsartosu mu çalınacak? Haydi, bir de "konserto"nun ne olduğu ve kaç türlüsünün bulunduğuna dair vaiz işitiyorsunuz. Orkestrayla tek a- let çalarsa âdı ne olur, çok alet ça- larsa ne Öğle- vakti, en ağır parçaların ça- Iındığı saatlerdir. Ama sadece öğle mi ? Gece 11'den sonra radyolardan sa dece Beethoven veya Brahma gelmek- tedir. Bazan bu, tam gece yarısına ka dar sürmekte ve neşriyat meselâ Ha- endel'in nağmelerile sona ermektedir. Üstelik, çalınan da plâklardır. Hele konser salonlarından alkışıyla birlikte teller yayınlanmaktadır. hangi saatlerde ? En münasebetsiz sa- atlerde. Sanki Ankara Radyosunun Batı Musikisi yayınlarını Türkiyenin şartlarından zerrece habersiz, Metih- ten -veya "Uçuncu Prog- ramından gelen— kımseler tertiple- mektedirler. Batı musikisi olarak bü- yük Üüstadlardan veya bizim yavan dans orkestralarımızın çaldıkları par çalardan başka bir şeyler duyabil- mek için insanın çok talihli olması gerekmektedir. Arada sırada yayın- lanan "Film yıldızları söylüyor" prog ramında da hep aynı plâklar, artık ça lınmaktan eskidiler: Katheryn Gray son, Howard Keel, Deanna Durbin, Doris Day, Frank Sinatra.. hatta Fred Astaire ile Ginger Rogers! Hayal sukutu Tecrube göstermiş bulunuyor ki Ankara radyosuna programcı ye- rine muzısyen getirmek iyi netice vermiyor. Müzisyenler kendi zevkle- rini tatmine çalışıyorlar. Halbuki bir program müdürünün düşüneceği şey, hitap ettiği dinleyicilerin arzu- sudur. Bülent Arel klâsik ve çok ağır musikiyi sevebilir. Ama bilmesi ge- rekir ki dinleyenlere Opus'lardan ha- kikaten gına gelmiştir. Hele bunların soğuk, ukalâ ve bilgiç edalı yayınlan- ma tarzları düğmelerin derhal çevril- mesine yol açmaktadır Batı musikisi yayınlarını hazırla- yanlar, ihtimal ki halkın musiki an- layışını yükseltmek gibi son derece asil bir de gaye peşindedirler. Fakat tuttukları yol bunu temin edecek yol değildir. Böyle gayelere sahip bulu- nanlar sabırlı ve akıllı - olmalıdırlar. Kininlerin üstüne bile şekerli cila sü- rüldüğü bir devirde Ankara radyosu- nun batı musikisine ayrılmış bütün saatlerim — -veya azamını- Brahms ile doldurmak iyi taktik de- ğildir. Klâsik musikiye elbette ki ih- tiyaç vardır. Hatta zaman zaman i- zahlısına bile.. Ama, hiç bir, şeyi mü- balâğa etmemek lâzımdır. Klasik mu- sikiyi de.. Zira düğme bir kere kapandı mı, radyodan artık ses gelmez. Ne Brahms'ınkı, ne Mozart'ınki, ne Beethoven ınkı Radyo 1darecılerı "her şeyin yeri ve sırası olm prensibine dikkat etmelidirler. sa.. Evet yoksa ne olur Ne olacak, Ankara radyosu bu ha- le düşer! Yok— AKİS, 1 ARALIK 1956