Senato Yardımcı'yı hatırlarken Bu haftanın başında salı günü An- karada Dil, Tarih ve Coğrafya Fa kültesinin birinci katındaki bir sa- londa toplanmış olan ilim adamları- nın yüzlerinde teessürün izleri görü- nüyordu. Toplantı halinde olan, An- kara Üniversitesi Senatosuydu. Top- lantı, mutad haftalık toplantıydı ve Rektör Prof. Birandın başkanlığın- da cereyan ediyordu. O sırada bahis mevzuu olan, Milli Eğitim Bakanlığın- dan gelen bir tezkereydi. Tezkerenin de altında bir profesörün imzası var- dı. Ancak bahis mevzuu profesör i- lim dünyasını terketmiş, politikaya atılmış ve Menderes IV. kabinesinde olmuştu. Prof. Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı Selefin — halefi Ahmed Özel Siyasal Bilgiler Fakül- tesi dekanı Prof. Turhan Feyzioğlu- yu bakanlık emrine almak için "ka- nun gereğince" Senatonun mütalea- sını soruyordu. Kanun Bakanları bir profesörü bakanlık emrine almak için senatonun mütaleasına müracaat et- meye mecbur kılıyordu. Ama Sena- tonun mütaleası Bakara bağlamı- yordu. Yani Senato profesorun ba- kanlık emrine alınmasını icap etti- ren bir hal bulunmadığı neticesine arsa da Bakan, isterse profesörü kürsüsünden uzaklaştırabiliyordu. Se nato azaları, daha teskerenin okun- masına başlanırken Prof. Ahmet Ö- zel imzalı yazının daha evvelce alın- ış elâl Yardımcı - imzalı yazıları isyanı hayret derecede — andırdığım müşahede etmekten kendilerini ala- madılar. Halef, selefinin açtığı yolda yuruyordu Siyasal Bilgiler Fakülte- si dekanına bulunan kusur, siyasete karışmış olmaktı. Toplantıda, Prof. Turhan Feyzioğ- lu da vazifesi icabı hazırdı. FFakat kendisini ilgilendireni mesele ele alm— dığında, salondan ayrıldı. Görüşmeler tam dört saat devam etti. Fakat Ur neticeye varılamadı. Bütün toplantı Senato azası dahi esnasında Ur tek Prof. Turhan Feyzioğlunun bakanlık emrine alınmasını icap ettiren bir halin mevcudiyetini gördüğünü be- yan etmedi. Salı günü, ilim adamları, üzerinde "Hayatta en hakiki mürşid ilimdir" vecizesi yazılı pembe bina- dan ayrılırlarken ertesi gün yeniden toplanmaları gerekeceği kanaatinde bulunuyorlardı. Hayatta en hakiki mürşid ilimdir!. Atatürkün bu sözü söylediği günlerden bu yana -Cum- hurbaşkanı Atatürk ilme inanan, ve tahsil görmüş bir insandı- köprülerin altından pek çok suyun a- kıp gitmiş olduğu anlaşılıyordu. Tek taraflı Doğrusu istenilirse Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanının siyasete ka- rışmış olduğu neticesine iktidar tara- kusur mak ko l rof. Turhan Feyzioğlu fakültesinin açılış günü bir konuşma yapmıştı. Konuşmazının dile dolanan iki noktası vardı. ların biri "her nabza göre şerbet ve- ren sözde münevverler" den şikâye- tiydi. Şikâyetten şu veya bu alınmış olabilirdi; ama dekanın ortaya attığı mesele, tamamile, objektif ölçüler i- çinde bir hakikatin ifadesi değil miy- di? Bir dekanın talebelerine, hiç kim şeyi kastedmeden, ilmin faziletini öv- mesi, onlara hayatt en hakiki mür- şidin ilim olduğunu söylemesi ve il- min icaplarını — şerbetçiliğe feda et- memeleri gerektiği tavsiyesinde bu- lunması kusur olabilir miydi? Kusur, bunu söylememekteydi. İlmi mürşid edinecek idare adamlarından daha tarafsızı hatıra getirilebilir miydi ki iktidarın sözcüsü "tarafsız idare a- damı yetiştirmesi gereken fakültede bakınız nasıl tavsiyelerde — bulunu- yor" diye feryad edıyordu'? Yoksa gazetenin kanaatince, sözcüsü oldu- ğu parti ilmi "karşı taraf” mı sayı- yordu Dekanın dikkati çeken ikinci sözü, idare ettiği fakültenin Ur doçenti olan Aydın Yalçının durumunu bahis mevzua etmesiydi. Bu doçentin pro- fesörlüğü gelmiş, profesörlüğe liya- kati Üniversite tarafından tasdik e- dilmişti. Fakat Milli Eğitim Bakan- lığı bir formaliteyi yerine getirmiyor ve kararnameyi çıkarmıyordu. De- kan, böyle bir halden elbette ki şikâ- yet edecekti. Bu da, fakültesi tedris heyetinin başı sıfatıyla — vazifesiydi. Şimdi, kendisinden beklenileni yap- tığından dolayı iktidar Siyasal Bilgi- ler Fakültesi dekanını bakanlık em- rine almağa hazırlanıyordu. Bunun D.P. ye fayda sağlayacağına inan- mak için Zafer yazarlarından bazı zevat-ı muhtereme kadar parlak gö- rüşlü olmak lâzımdı. Zafer'in işareti Hakikaten mesele, Fakülte dekanı- ma açış konuşmasından ibaret kalmamıştı. Fakülte dekanına, bu ko- nuşma Üzerine, Zafer gazetesinde bir doçentin imzasıyla hücuma başlan- mıştı. Dekan da hücumlara cevap vermişti. -Halbuki, değmezdi-. Bunun üzerine "İktidarın Sesi" çift sütunlu, tepeden inme, insanı kahkahadan ba- yıltacak edalı başyazılarla işe el koy- Prof. Ahmed Özel Gideni — aratmayan muştu. Milli Eğitim Bakanlığının Se- natoya müracaatının bunu takip et- mesi, iktidar için hakiki bir talihsiz- . Eğer zihniyet, Zafer sütunları- na aksi düşen zihniyet ise, üzülme- mek eklen gelmezdi. İşte en çok bu yüzdendir ki bu haftanın ortasında, çarşamba günü — Cebecideki Siyasal Bilgiler Fakültesinde, sevgili hocala- rından ayrılmak istemeyen genç ta- lebeler ciddi ve sinirli bir üzüntü i- çindeydiler. Fakülte o gün bir ma- temli evi andırıyordu. Temenni, te- şebbüsün Senato tarafından verile- cek mütaleaya uygun bir şekilde ne- ticelendirilmesi ve "İktidarın Sesi" nin "İlmin Sesi"ni boğuyor manzara- sının uyandırılmaması idi. İktidara en çok, bu şeref verirdi. AKİS, 1 ARALIK 1956