nuşacaktı. ÜUmidin doğmasına sebep, Hür. P. teklifinin gündeme alınmış olmasıydı. Umumiyetle Baş- kanlık Divanının Muhalefetten gelen bu neviden teklifleri gündeme almak- ta fazla istical göstermediği bılınıyor— du. Halbuki Feridun Ergin'in takriri, işte, verilmesinin hemen akabinde "Başkanlık sunuşları" arasına girmiş ti. Bu da gösteriyordu ki hükümet, hakikaten, milleti tenvir etmek lüzu- munu hissetmektedir Fakat teklifin, alâkalı hükümet sözcüsünün bulunmaması yüzünden bir oturum sonraya bırakılması hay- ret uyandırmaktan geri kalmadı. Al- lahtan, biraz sonra Ethem Menderes içeri gırdı ve sözlü sorulara geçilmiş bulunduğu halde Feridun Erginin tak ririni cevaplandırmak istediğini bildir di kan Fikri Apa kendisini kürsüye davet etti. Bakan vekili elin- de tuttuğu zarfın 1çınden bir kâğıt çı- kardı ve yazı u. Bunda vaziyetin ehemmıyetı belırtılıyor hü- kümetin dıkkatlı davrandığı bildirili- yor ve izahat verme zamanının gel- mediği ileri suruluyordu Zaman gel- diğinde gerekli — açıklamalar yapıla— caktı. Muhalefet sıralarında bu sö hayret uyandırdı. Doğrusu 1stenılırse beklenilen bu değildi. Belki de duyulan hayret, şaşkınlığı pek andırdıgından usul hakkında ko- nulmak üzere söz alan Hür. P. men- subu iki hatip -Turan Güneş ve Feri- dun Ergin- davalarım iyi - müdafaa edemediler. Feridun Ergin hükümetin takdir hakkına hürmetkâr bulunduk- larım söyledi. İstediği, takririnin gün- demde kalmasıydı. Zira Ethem Men- deres bir izahat vermiş sayılamazdı. Sadece mehil istemişti. Sonra, takrir- de müzakere açılması ' teklifi vardı. Bu ise. Meclisin reyine bağlı olmahy— dı. Başkan fikri Apaydın buna im- kân olmadığını bildirdi. İleri surdugu— ne göre ancak hukumet resen dış po- litika mevzuunda M e izahat ve- rirse Müzakere açılabılır ve Muhale- fet gruplarına söz hakkı tanınabilir- di. Eger izahat bir milletvekilinin ta- üzerine verilmişse hükümetten sonra kımse konuşamazdı. Feridun zükte böyle bir maddenin bulunmadıgmı söyledi. Başkan bunun teamül olduğunu bildirdi. Yapacak bir şey kalmamıştı. Hür. P. grubu, ertesi gün gazeteci - leri Menekşe sokaktaki Genel Merke- zin_de bir basın toplantısına davet Tuzsuz basın toplantısı rtesi gün gazeteciler Menekşe so- kakta Feridun Ergini buldular. Feridun Ergin hadise karşısında par- tisinin görüşünü açıkladı. Kanaatince Mecliste dış politika meseleleri müza- kere edilmeliydi. Kanaatince hükü- me Muhalefetı dış politikanın geliş- melerınden haberdar etmeliydi.. Ka- naatince millet bu mevzularda tenvir olunmalıydı. Sonra?. Sonra başka bir AKİS, 24 KASIM 1956 derhal, Feridun Ergin Nenin sözcüsü ? şey söylenmedi. Halbuki Menekşe so- kağa giden — gazetecilerden bir çoğu Hür. P. nin etrafımızda cereyan eden hadiseleri nasıl gördüğünü öğrenmek arzusuyla doluydular.. Hükümetten izahat istenmesi yerindeydi. Ama işte hükümet, bu teklifi reddetmişti. Hür. P. hatıplerı buna karşı söyleyecekle- rini de Meclıs kursusunde söylemiş- CAŞV aa B A Fikri Apaydın eamül — merakı YURTTA OLUP BİTENLER lerdi. O halde, ayrı basın toplantısına ne lüzum vardı? Basın toplantısı, Hür. P. fikirlerini söylemece yanaş- saydı bir mana ifade edebilirdi. Bu yapılmadığına göre, ortada yeni bir şey yo Hür. P. partilerin en alafrangası ol» mak niyetini taşımasına rağmen dış politika meselelerinin tabu addedilme si mevzuundaki köhne telakkiden kendisini kurtaramamıştı. Bir Demok raside bir siyasi partinin, her mesele karşısında olduğu gibi memleket men faatleri halamından takip edilmesi ge- reken dış politika mevzuunda da fi kirlerini soylemesınden tabii bir şey olamazdı. illetin o günlerde bun beklediği muhakkaktı. Hür. P. vaziye- ti nasıl görüyordu ? Hadiselerin kendi noktai nazarından tahlili neydi ? Par- ti, bu meseleler üzerinde durmuş muy du ve ne karara varmıştı? Menekşe sokaktaki basın toplantısı ancak bu vadiye girdiği takdirde alâka uyan- dırabilirdi. a, acaba Hür. P. nin müsbet bir görüşü, aldıgı vaziyeti var mıydı ki? Buna "yoktu" demek pek yanlış olmazdı. Hakıkaten partinin Meclis Grubunda dış politika ele alın- dığında mutad veçhile herkes bir şey- ler sövlemiş. fakat bir neticeye -gene mutad veçhile- varılamamıştı. Hür. P. adını taşıyan Siyasi tümler Akademi- inde sayın azalar birbirlerinin görüş- lerını tenkid etmışler hatta bazan bırbırlerını de tamamlamışlar ama so- u getirm şlerdı Feridun Ergin Menekşe sokakta gazetecilerin karşı- sına çıktığında Hür. P. nin mesela Or- ta Doğu meseleleri, meselâ Orta Av- rupa meseleleri karşısında kararlaş- mış bir tutumu mevcut değildi. Gerçi gazetecılerden hiç brrının hatırına "Peki Feridun bey. . nin görü- ir" diye sormak gelmedi. Al- ihtimal ki, tepkı Ethem Menderes gıbı bu parl k görüşü umumi efkâr lamak için zamanın henüz pek erk en olduğunu ileri sürmek zorunda kala- caktı. Hür. P. umumi efkârı aydınlatma— yan hükümetin kusurlu — oldu, nu ileri sürerken şüphesiz hak lıydıi.. Ama umumi efkâr pek âlâ Hür. ne sorabilirdi: Ya siz neden yd nlatmıyorsunuz? Zira Meclıste bu mevzuda bir müzakere a- çılmasının temini belki Hür. P. için imkânsızdı; ellerinde ekseriyet yok- tu. Ama parti adına Meclisin dışın- da konuşmak fikir söylemek her za- ündü. Tabii, söylene- cek bir fıkır varsa İşte, şuphe uyan- dıran buydu. Batı demokrasilerinden hiç birinde Muhalefet dış pohtıkayı tabu eddetmiyor, onu dok! z bir mevzu saymıyordu. Butun 1craat gibi o da halkın murakabesi altında cere- yan etmeliydi. Metternich devri çok gerimizde kalmıştı. İktidarlar umumi efkârın haklarına ne kadar saygı gös- termekle mükellefse, Muhalefetler de aynı vecibeyi ayni nisbette taşıyor- 5