YURTTA Millet Yeni tehlikeler Bu haftanın başında Ankarada, Ye- dek Subay Okulunda tertiplenen bir merasimde Milli Savunma Bakan Vekili Şem'i Ergin konuşuyor ve di- yordu ki: “— Dünya buhranının bugünkü merkezi orta Doğudur. Bu bölgede kendisine has vakur hali ile Türk Or- dusu bir istikrar unsuru ve güven kaynağıdır". Hakikaten Orta Doğudaki vaziyet Türkiyeyi son derece alâkalandıran bir mahiyet almışta. Endişe veren memleket, Suriyeydi. Uzun- bir hudut- la ayrıldığımız guney komşumuzun yavaş yavaş bir rus üssü haline gir- iğini görmemezlikten gelemezdık Suriyenin Arap Devlet Başkanları a- rasında Beyrutta yapılan toplantıda OLUP BİTENLER hafazaya gayret ettiği anlaşılıyordu. Başbakan Adnan Menderesin ani ola- rak Bağdata gitmesi bu gayretlerle . Orta Doğuya rus gönüllü- gönderilmesi meselesinin de Ankarada titizlikle takip edildiği mu- hakkaktı. — Bilhassa bu gönüllülerin hangi yoldan sevkedilebilecekleri hu- susu bizi yakından alâkadar ediyor- du. Bazı rus uçaklarının doğu toprak- larımız üzerinden ve çok yüksek irti- ada uçmuş olmaları ihtimali yaban- cı merkezlerde bahis mevzuu edilmiş- ti. Her şey gösteriyordu ki hudutları- mızın hemen berisinde endişe verici karışıklıklar hüküm sürüyordu. İçer e ise; hükümetin bu defa bizi ateşten masun tutmak için çok temkinli dav- ranmak niyetinde olduğu sezilmekle beraber, hadiselerin selâhiyetli ağız- lar tarafından millete izah edilmemesi ciddi bir teşhisi imkânsız kılıyordu. Halbuki D.P. ıktıdarını şu anda iki Başbakanlık ve Dış İşleri Bakanlıgı bınası Sırça son derece müfrit bir tavır takınmış olduğu ve Moskovayla daha sıkı işbir- liği yapılmasını istediğinle haber a- Batımızdan ve kuzeyimizden mizde de rus silâhlarının bilmek bizi teyakkuza sevkediyordu. Büyük şehirlerimizde görünmeye başlayan uçaksavar topla- rı halk tarafından bu teyakkuzun de- lilleri sayılıyordu. Bilhassa İstanbul- da ve Ankarada bu toplar bir alâka mevzuu teşkil ediyordu. Bir kaç güne kadar da, İzmir dahil, üç büyük şeh- rimizde pasif korunma eğitimi baş- layacaktı. Bundan başka akar yakıt satışlarının tahdide tabi tutulması ve böylece "karne usulü"nün resmen ka- bul edılmesı de durumda bir anormal- lik olduğu hissini uyandırmaktan geri kalmıyordu. . Hükümetin, doğu komşularımız İ- ran ve İIrakı Bağdat Paktı içinde mu- 4 olmayan köşk büyük vazıfe bekliyordu. Bunların birincisi hadiselerin An- karadan nasıl göründüğünün bıldırıl— mişiydi. Bahis mevzuu olan, gizli g ruşmelerın açıklanması istikbale aıt niyetlerimizin ifadesi, hazırlıklarımı- zın ifşası değildi. Bunlar elbette ki, klâsik manasıyla "devlet sırları" idi ve kimse onları sormuyordu. Fakat hükümetimiz Orta Doğudaki ve Orta Avru adaki durum karşısında ne dü- ünüyor, hadiseleri —hangi Ölçülerle kıymetlendiriyordu? Bunun mutlaka ve mutlaka ortaya konması lâzımdı; hatta çok geç kalınmış, bu vazife ye- rine getirilmemişti. Dünyada bizden de tehlikeli mevkilerde bulunan mem leketlerin hükümetleri -Belgrad hü- kümeti gibi demokratik olmayan hü- kümetler- milletlerim — tenvir etmiş- lerdi. İstenilen, hadiselerin resmi bir ağız tarafından tahlilinden ibaretti. Bunun süratle yapılması şarttı. kinci vazife, dış politikada milli birliğin temini — çarelerini aramaktı. Türkiyede şartların, İkinci Dünya Harbinin başındaki şartlar olduğunu sananlar fena halde aldanmaktadırlar. O tarihte arkamızda uzun bir "tek parti devri" vardı. Bugün ise geriye baktığımızda, zaman zaman aksamın olmasına rağmen, on bir yıllık bir "çok partili devir" buluyoruz Dem ratik usullerin kıymeti anlaşılmıştır ve bu usullerden; başka usullerle ba- sarı sağlamaya çalışmak muvakkaten "oluyor" hissini uyandırsa da hadise- ler şahittir ki aslında olmamaktadır. Bu bakımdan milli birliğin yolu Mu- halefeti illâ İktidarın dış politikasını kayıtsız, şartsız ve münakaşasız d teklemeğe zorlamak degıldır Milli birliğin yolu hâlâ Ç ankayadan geç- mektedir. Mecliste 'temsil edilen par- tilerin liderlerinin Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanması ve dış me- selelerin o toplantıda bütün açıklığıy- la görüşülmesi şu anda türk milleti- nin en kuvvetli ve en halis arzusudur. Bu, memlekete, son derece muhtacı olduğumuz huzuru getirecektir. Hemen herkes bilmektedir ki bu neviden hadiselerle 1947 -1950 yılları arasında karşılaşmış bulunsaydık tu- tulacak yol o olurdu. Demokratik re- limin icap ettirdiği de zaten bundan başka bir şey değildir. Hür.P. İlk ses Geçen haftanın sonunda bir gün Dış İşleri Bakan Vekili Ethem Menderesin, elinde bir zarf olduğu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi- nin salonuna girdiği görüldü. Saat ü- çü sadece yirmi geçiyor! Ama ba- kan vekili gene de geç kalmıştı. Kendi sile alâkalı "Başkanlık sunuşu" görü şülüp "bakanın bulunmaması sebe- biyle" bır oturum sonraya bırakıl- mıştı. "Başkanlık sunuşu" Hür. Meclis Grubu adına Başkan - Vekili Feridun Erginin Meclis Başkanlığına yaptığı bir teklifti. Hür. P. Hüküme- tin dış hadiseler mevzuunda izahat vermesini istiyordu. Talep son de- rece yumuşak edalıydı. Hukumetı Za- manı seçmekte serbest bıraktığı gibi bu zaman geldiğinde Meclisin yapa- cağı toplantının kapalı olabileceğini de derpiş ediyordu. Fakat Hür. P. nin istediği, izahattan sonra bir müzake- renin acılmasıydı. gün hemen herkes bu izahatın verılecegı ve bu müzakerenin açılaca- ğı ümidiyle Meclıse gelmişti. Büyük kapını onunde Cumhurbaşkanlığına ait lâcivert Cadillac'ın bulunması ve teçeye Cumhurbaşkanlığı bayrağının çekilmiş olması bu ümidi kuvvetlendi- riyordu. Muhalefet partileri hazırlık- larını bile yapmışlardı. Hür. P. grubu sözcü olarak Feridun Ergini tayin et- mişti. C.H.P. den ise İsmet İnönü ko- AKİS, 24 KASIM 1956