ÜNİVERSİTE ti "insaf ehli"ni imdada çağırmaya mecbur etmiştir. Bay Doçent bu me- sele hakkında buyuruyorlar ki: "Bu doçent, adı geçen mecmuanın kurucusudur ve her vesileden istifade ederek iktidara hücum eden bir kim- sedir; daha başlangıçtan itibaren si- yaset yapagelmiştir; hâlen de yapa- gider. Bu sebeple iktidarın kendisine gücenmiş olması ve kararnamesini tasdik etmemesi mümkündür. Ama bu hareketle muhtariyete darbe vur- manın ne alâkası vardır? Sonra muh- tariyetin içten zedelenmesi yüzünden ortada başka mağdurlar varken, b doçentin bir an önce profesör olması üzerinde niye bu kadar duruluyor? mağdu rlardan da bahs etmek, ilim adamlıgı vasfının en basit ıcabı der ğil midir? Bu suallere cevap verebilmek için dâhi olmağa lüzum yoktur: Bu do- çentin profesör olması, mecmua için hayati ehemmiyeti hâizdir. Çünkü bu doçent, profesör unvaniyle yazarsa, yazılarının tesiri ve sahası daha ge- niş olur; yazılarına itimat artar. Do- layisiyle dâvaya hizmet daha da ko- laylaşır. Kısacası, ekip — kuvvetlenir, ücum hattı takviye edilmiş (Şahsi bir dâvayı bir üniversite muh- tariyeti dâvası haline getirmek, bunu Unıversıteye mal etmek istemenin ve hele ikti - Üniversite münasebet- leri çerçevesı içine yerleştirmenin mâ nasını şimdi anladınız mı? Şu, halde, ey insaf ehli; iktidar böy- le bir gencin profesörlük kararname- sini Üniversitenin teklifine ragmen tasdik etmemışse haksız mıdır ? Bay Doçent "insaf ehli"ni yardıma çagırırken insafı elden bırakmamak endişesiyle olacak, bir haksızlığın mevcut olabılecegını de kabul ediyor. Yalnız bu takdirde bile Prof. Feyzi- oğlu'nun hareket tarzını tasvibe ya- naşmıyor. Bay Doçentın tavsıye etti- ği usul, bir yanağına tokat yiyince, dgerını çevirmeyi emreden hristiyan zihniyetini bile gölgede bırakacak ka- dar pasiftir. Bay Doçentin tavsiyesine göre, bir haksızlık mevzuubahisse bu şekilde mücadele etmemeli ve "Bir doçent arkadaşıma alt profesörlük kararnamesinin tasdik edilmemesini üniversite muhtariyetine - vurulmuş bir darbe telâkki ediyorum. Böyle bir üniversitede çalışamam, çekiliyorum" diyerek istifa etmelidir. Ama Bay Do- ent, maaş terfii haksız olarak gecık— tirilince istifa mı etmi iştir? Ne müna- sebet!. Derhal Danıştayda bir dâva açmış ve hukukla ıştıgal eden profe- sör arkadaşlarının kapısını çalarak akıl almış, yardım istemiştir. Ama o zaman bizzat Bay Doçentin işi mev- zuu bahis olduğu için, hocanın yap- tığını değil, dediğim yap" sözüne mi uymalıydı? Halbuki, muharririn istifa etmesini istediği Prof. Turhan Feyzioğlu ise, Zaferm yazısını "cevap vermeye bıe değmez" — buluyordu. Fakat Sıyasal Bılgıler Fakultesı talebeleri ınfîal i- çınde diler. Doçent Dr. Mehmet Köy 1f"ıkırlerını 1zah için, Fakultede b ko a yapmaya ve münaşaka- ya davet ediyorlardı. Üniversite ve muhtariyet afer'de çıkan bu yazıyı tasvibi et- meye imkân yoktu ama, bir me- selenin de ortada durduğu aşikârdı. Bu mesele profesörler meselesiydi. Mehmet Köymenin muhtariyet aley- hindeki parlak fikirleri, elbette ki ü- zerinde dikkatle durulmaya değer hu suslar değildi. Ancak bu, yazıda mev- cut ve üzerinde durulmağa değer nok taları unutturursa hakiki üniversite __... KN eçti muhtariyeti taraftarlarının bir hatası olurdu öoçentin ele aldığı ma- nadan başka şekilde de olsa bır 'eh- liyetsiz profesörler saltanatı"nın ve onun mahsulü olan hizip mücadelele- lerinin üniversiteyi kemirdiği doğruy- du. Üniversite muhtariyetinin sadece iktidar ve Üniversite arasındaki bir mesele olmadığı da böylece ortaya çı- kıyor Hükümetlerin üniversiteler uzermde tazyiklerde bulunması, muh- tariyetini zedelemesi bir çok memle- ketlerde müşahede edilen bir keyfi- yetti. Bununla mücadele, milletçe ve teşrii meclisler vasıtasıyla yapılabi- lirdi. Fakat bizzat üniversitelere dü- sen bir vazifenin mevcudiyeti de akıl- dan çıkarılmamalıydı. Bu vazife, üni- versite mensuplarının muhtarıyete lâ- yık olmalarından 1ba etti. Eğer bir memlekette üniversite muhtariyeti mevcut değilse, eğer bir memlekette iktidarlar üniversıte muhtariyetini ze deliyorsa bunun vebali muhakkak ki bazı profesörlerin boyunlarındadır. İlmi hüviyetleri birer hiç olan ve sahalarındaki adam kıtlığı sebebiyle hasbelkader Prof. titrini kazan bunu kaybetmemek için çok şey ze alan zevatın, Üniversiteler nasıl bir yük, nasıl bir tehdit olduğu- nu görmemek için kör olmak lâzım- dır. Bütün profesörlerinin birer Tur- han Feyzioğlu, birer Ragıp Sarıca ol- duğu bir üniversitede, hiç şüphe edil- memelidir ki, üniversite muhtariyeti meselesi yarıyarıya halledilmiş de- mektir. Ama teşrii meclislerin bütün gayretlerırıe bütün üsnüniyetine rağmen, eğer üniversitelerde profesör yoksa, üniversite muhtariyeti kanun metinlerinden çıkıp üniversiteye gel- me yolunu elbette bulamıyacaktır. Elbette iktidar mevkiinde bulunan- lar her arzularına itaati ikinci bir ta- biat haline getiren senatolara her mu- ameleyi reva göreceklerdir.. Elbette bu memleketlerde üniversite muhtari- yetinin adından başka hiç birşey bu- lunmıyacak Bu teşhısı son derece kolay hasta- lığın tedavisi her şeyden önce gen ilim adamlarının gayretlerıne bagh— dır. Bu gıbı profesörlerle adele etmek, ç doçentlerin, hatta asis- tanların vazıfesı olmalıdır. Halbuki üniversitelerimizde bütün kararları almaya selâhiyetli Fakülte Profesörler kurullarına sadece ikişer doçent iştirak ettirilmektedir. İki do- çent ise iki rey demektir. Bununla be- raber hıç bir şeyı değiştirmeye imkân yoktur e göre, profesörler ku- ı'ullarındakı ıkı doçentin rolü sadece hazır bulunmaktan ileri gidememekte ve bizzat üniversite aleyhinde işleyen zihniyet, hükmünü kolayca yürütebil- mektedir. Bütün doçentlerini profe- sörler kuruluna iştirak ettiren tek fa- külte, Siyasal Bilgiler Fakültesidir. Bunun neticeni de ortadadır. Üniver- site meselelerinde en şuurlu fakülte, bu fakültedir; üniversite muhtarıyetı meselesinin bayragım taşıyan da ge- ne bu fakültedir. AKİS, 24 KASIM 1956