K İTAPLAR MASKELİ BALO (Özcan Ergüder'in hikâyeleri. Yayınları 21. Yenilik Basımevi, bul, 1906. 168 sayfa, 200 kuruş askeli Balo" daki hıkayelerın ya- İ zarı Özcan Ergüder, 1928 yılında İstanbul'da doğmuş, Robert College'de okumuş, sonra tahsilini Oxford ve Londra üniversitelerinde tamamla- mıştır, ilk hikâyesini — 1940 da Sait Faik'in teşviki üzerine Varlık dergi- sinde yayınlamış, o zamandan beri de Varlık ve Yenilik dergilerinde devam, l1 olarak yazmıştır. "Maskeli. Balo" Özcan Ergüder'in ilk kitabıdır. Özcan Ergüder, halen Vatan gaze- tesinin Umumi Neşriyat Müdürlüğü- nu yapmaktadır "Maskeli Balo 'da dokuz hikâye yer alıyor. Hikâyelerin hemen dokuzunda da şaşmayan, müşterek yönler var. Bunlardan birincisi hikayelerin he- men hepsinin de uzun. hikâyeler olu- En kısa hikâye "Kadın - Er- " adlı hikaye yedi sayfa dır. Buna karşılık "ötesi" adını taşı- yan hikâye tam 40 sayfa.. Özcan Ergüder'in hikâyelerindeki ikinci hususiyet anlatıştadır. Hikâye- lerin dokuzunda da hakikatla hayal iç içe, kaynaşmaktadır. Özcan Ergü- der bu bakımdan da başarıya ulaş- mıştır. "Maskeli Balo"nun yazarı türkçe- yi başarılı bir şekilde kullanıyor. Us- telik dilde yeni yeni imkânları da de- nemekten çekinmiyor. Özcan Ergüder da, yeni hikayecilerin çoğu gibi; mev- zuu ikinci plâna atıyor. Hikâyeleri mevzu için değil, mevzuu hikâyeleri ve anlatısı için ele alıyormuş gibi bir havası var. Meselâ "Kadın kek - Çocuk" adlı hıkayesı şöyle başlıyor “Çocuk, okul defterini' zangır zıngır titreyen çıplak dizlerinin üzerine koy muş, günlük vazifesine bakar gibi du- ruyor, yatak odasından gelen sesleri duymaya çalışıyordu." Çocuğun kulak verdiği bu sesler bir aile dramının, karı ile koca, ana ile baba arasındaki kavganın sesleridir. Baba anayı dövmektedir. Baba anaya sövmektedir. Ana ise, zaman zaman yükselen çığlıklar, zaman zaman hıç- kırıklar içinde boğulmakladır. Çocuk ise oturduğu yerde kucağın- da dersleri ama aklı içerdeki odada kendi kendine "Allahım babam anne- mi öldürmesin!" diye mırıldanmakta- dır. İçerdeki odada zaman zaman ses ler yükselmekte zaman zaman fer- yatlara tokat sesleri, yalvarmalar, hıçkırıklar karışmaktadır. "Nihayet yatak odasının kapısı a- çıldı. Babası, pantolonunun üzerinde atlet fanilası ve sarkık askıları ile i- çeri girdi. Çocuğa bakmadan pence- renin önüne gitti, bir sigara yaktı ve sokağa karşı daldı. Çocuk, yerden ki- tabını aldı, tekrar dizlerinin üzerine açtı: Babası kesik kesik soluyordu. Kapının aralığından annesini gördü. Karyolanın üzerine oturmuş, yere ba- 30 Yenilik İstan- kıyordu. Çocuk, acaba kavga bitti mi, bitmedi mi diye bekliyordu Birden babası çocuğa döndü: — Senin ne işin var burada ? — Dışarda yağmur yağıyor, çocuk. Erkek dışarı baktı, defa fark ederek. — Mektep yok mu bugü — Sabah vardı, dedi çocuk Öğle- den sonra tatil. — Ne tatili? ğretmen çocuk sinemasına gö- turdu bizim sınıfı. — Sen niye gitmedin? dedi erkek. dedi yağmuru ilk Çocuk cevap vermedi. Babası tek- rar sordu — Neden gitmedin s — Yirmibeş kuruş ıstedıler dedi çocuk. Erkek, suali sorduğuna pişman ol- du. Ve birden boğazı düğümlenir gibi oldu. Oğlunun yanına geldi." Bütün şiddet havası geçmiş, bütün kaplıklar yumuşamıştır. Baba oğlu- nun yanıbaşına oturmuş, onunla, içten gelen bir alâka ile meşgul olmakta- dır, Oğlu ona derslerinden bahsetmek te, yaptığı resimleri göstermektedir. Derken anne gözükür. Elinde bir fin- can kahve vardır. "Ağır ağır erkeğin önüne doğru yürüdü. Erkek başını resim defterine iğdi. Çocuk sustu, heyecanla bekliyordu. Kadın fincanı erkeğe uzattı. . — Kahve yaptım, dedi: İçer misin? Ürkek başım kaldırdı. Göz göze gel- diler. Tebessüm etmedi. Fakat kaşlarım çatmamıştı. Fincanı aldı. Çocuk fakat bir nefes aldı. Resim defterim mi yor? dedi kadın. Erkek başım salladı. — Bunu çok beğendi babam, dedi çocuk." Buzlar çözülmüştür. Kadın yavaşça erkeğinin yanına oturur. "Çocuk güldü. Erkek ve kadın da güldüler. Şimdi kanepenin üstünda üçü de yanyanaydılar. Erkek, kadsının kalçalarını kendi kalçalarının üzerin- de sert sert hissetti — Bu akşam ne ıstersın" dedi ka- dın. — Ne varsa, dedi erkek. — Patlıcan kızartayım mı? — Nasıl istersen, dedi erkek. Mecmunlarına aboöne kayıtları lıııılımııhr. 20 kuruşluk pulla K İsteyiniz. gösteri- mxmm I'I.IDV L=ııı — Ama yoğurtlu olsun, anne, dedi çocu — Tabıı dedi kadın — Sonra da sınemaya gideriz, dedi erkek." Aile özlediği, aradığı saadete ka- vuşmuştu. Kadın mutfağa gider, er- kek giyinmeğe. "Annesi mutfakta, babası yatak odasında ayrı ayrı şar- kılar mırıldanıyorlardı. Sonra ikisi de aynı şarkıyı söylemeye başladılar. Çorba içtiler, patlıcan yediler, yo- ğurt yediler, yemek boyunca kadın hem kocasıyla, ham oğluyla ayrı ay- rı meşgul oldu. Ve nihayet sinemaya gitmek üzere evden çıkıyorlardı. Er- kek çocuğun üzerinden doğru karısı- na sokuldu, yavaşça, yumuşakça, "bu gece oglanın yatagı yemek odasına yap orada uyusun" dedi. Kadın tebes- süm etti. Ve çocuk birden sinemaya gitmek istemedi." Burada, mümkün olduğu kadar kı- saca anlatmaga çalıştığımla bu hi- kâyede de görüldüğü gıbı öyle belli başlı bir vak'a alınıp enine boyuna incelenmiyor. ÜUç kişilik bir ailenin hayatının herhangi bir noktasına bir- den bire gırılıverıyor Her hangi bir mevzuu sürüklemek gayreti de yok. O anda, o aılenın hayat akışı hangi istikamette ise olduğu gibi anlatılı- yor. Sonra bu akış gene bir noktada birden bırakılıveriyor. İşte edebiyatımızda yeni hikâye janrının belli başlı hususıyetlerınden biri de budur. Eğer yeni hıkayelerı böylesine dar bir zaviyeden görürse- niz, bugün dünyada hikâye yazmak- tan kolay iş yoktur. Başta herhangi bir şeyi anlatmağa, sonra da bir yer- de dur» kes anlattığın şeyi. Olsun'bir hikâye!. Ama, tabii kazın ayağı böyle de- ğill Aslında bu iş sırf vaka üzerine kurulmuş hikaye yazmaktan çok, a- ma pek çok zordur. Bir hikâye yaza- rı olarak mevzua hangı noktadan gi- receğinizi, nasıl gireceğinizi bilecek- siniz. Girdiğiniz noktadan sonra han- gi yolu takip edeceğinizi tesbit ede- ceksiniz. Hele hikâyenin ölçüsünü ka- çırmadan nerede keseceğiniz mesele- si çok daha mühimdir. Özcan Ergüder'in "Maskeli Balo" su severek, zevkle okunabilecek bir hikâye kitabıdır. MEYHANEDEN ÇIKAN KRAL (Jozef Habib Gerez'in şiirleri. T. Al- tın Basımevi - İstanbul, 1956. 58 say- fa, 250 Kuruş) üellifin dördüncü kitabı olan "Meyhaneden Çıkan Kral" da 38 şiir var. Bunlar romantik mizaçlı, bani şöyle tam şairane denen cinsten şiirler ve hapsi de vasatın çok aşa- ğısında.. Kitabın sonuna eklenen ve "Gön- derilmemiş Uç Mektup" adını taşıyan şiirler kitabın sonuna hani şu aşk mektuplarının yazıldığı cinsten kâğıt- lara basılmış. Üçü de tamamı ile hu- susi mahiyette şiirler. Bunlar, belki sevgililere gönderilir ama, kıtaba i- lâve edilmesi bir hayli garip kaçıyor. AKİS, 24 KASIM 1956