28 Temmuz 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

28 Temmuz 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Iktidar Çeşitli reaksiyon B u haftanın başında bir akşam, Ha- vanın karardığı saatlerde Yeşılkoy hava meydanında gene merasim var- dı. Son seneler zarfında Türkiyede an fazla görülen şey, merasimdi. Bu bakımdan merasimler için İk- tidarının | numaralı icraatı demek yanlış olmazdı. Başında bando bulu- nan bir kıt'a a asker, bakanlar, yük- sek zevat Başbakan Adnan Mende- resi Afganistanın başkenti Kabile u- ğurluyordu. Bu, bir resmi ziyaret ola- cak ve Menderesle refakatindeki he- yeti hususi bir KLM uçağı alıp götü- recekti. Uçak daha evvel meydana gelmişti ve orada bekliyordu. Kabi- le-uçak seferinin bulunmaması, Türk hükümetinin bu Hollanda şirketiyle anlaşmasını icap ettirmişti, Başbakanı uğurlamaya gelenler a- rasında gıpta dolu nazarları kendi- sine çeken İşletmeler Bakanı Samed Ağaoğlu idi. Samed Ağaoğlu Baş- bakan vekili tayin edilmişti. Bunun bir mânâsının bulunduğu aşikârdı. Zira Samed Ağaoğlu parti içinde i - kinci plânda olan şahsiyetlerden de- ğildi. Emelinin daha yüksek kademe- lerde vazife almaktan başka bir şey sayılamayacağı da pek çok — kimse tarafından biliniyordu. Cumhurbaş- kanının, Başbakan memleket dışına çıkınca Başbakanlık vekilliğini — ona tevcih etmesi bazılarının ümidlerini kırıcı sayılabilirdi, Adnan Menderesi Samed Agaogluyla bırlıkte Maliye Bakam Nedim de yolcu edi- yordu. Onunla beraber bir kaç ba- kan daha vardı. Adnan Menderesin refakatinde Ethem Menderes de bu- lunuyordu ve İç İşleri Bakanı bu se- yahate Dış İşleri Bakan Vekili sıfa- tıyla iştirak ediyordu. Cumhurbaşka- nı İç İşleri Bakan Vekilliğine Celâl Yardımcıyı, Dış İşleri Bakan Vekil- liğine de Emin Kalafatı getirmişti. Meclisin tatile girmesinden — beri iktidarın ileri gelenleri Pakistan Dev- let Başkanının — ağırlanması ışıyle meşgulduler Bu bakımdan, görünüş- te iç politika meseleleri ıkıncı plân- da kalmıştı. Afganistan seyahati dış iğleri suyun üstünde tutmuştu. Bir kaç gün sonra da Libya Kralı Ma- jeste İdris Cumhurbaşkanı Celâl Bayarın daveti üzerine memleketimi- ze gelecek ve onun da ziyareti 6 A- ğustostan 23 Agustosa kadar süre- cekti. Majeste İdris için de muhte- şem bir program — hazırlanmıştı. Programa ziyafetler, kabul resimleri, yurt içi gezintiler ve tabii pek meş- hur Savarona ile tenezzühler dahil- di Bu suretle mektep gemisi Savaro- nadan istifade etmemek tehlikesi ön- leniyor, yata hikmet imkânı verili- yordu. Hakikaten Majeste İdris şu bir kaç ay içinde uzun devlet ziya- reti yapan üçüncü şark memleketi. başkanı olacaktı. Fakat arada Meclisin tekrar faa- liyete geçmesi, nazarları muha kak ki iç politika hadıselerı rine de yeniden çekecekti. * 8 Teşkilâttan haberler yorlardı. li nadoluyu dolaşanlar D.P. teşkilâ- tının vaziyetini kuvvetli — bulmu- Eski heyecan bundan hay- aman evvel yerini lakaydiye bı- mıştı. Fakat b seçim lerıne giden bir çok mılletvekılı kut- Fran sanın ve bütün — dünyan dört köşesinden Parise Sıyası İlimler tahsil etmek üzere binlerce genç, bir kaç seneden bert mekteplerınde -Sorbonne diye bili- en Paris Üniversitesinin bir kolu olan Ecole des Sciences Polıtıques- "Turk Tecrübesi" ni okuyı: "Türk Tecrübesi"? siyasi Partıler adlı der- sin mühim bir faslını teşkil etmek- tedir. Devsin hocasının, son seneler- de Fransız ilim dünyasında en bü- yük şohretlerden birini yapm lunan Maurice Duverger söylemek tedrisat içinde bu se ne kadar - ehemmiyet verıldıgını göstermeye yeter. Ecole des Scien- ces Poütigues'in talebeleri memle- ketlerinin dış polıtıkalarında yarın birinci derecede söz sahibi <olacak gençlerdir; zira Dış İşleri Bakan- arı mektebin mezunlarından geniş nısbette fay- dalanır. Bu Fransadan Amerikaya, Amerikadan Türkiyeye, Türkiyeden Pakistana ve Paki andan Japon- yaya böyledir; mle- ketin Dış İşlerı Bakanlıgında -tale- belerin dediği gibi- "Sciences Po"- nun bir çok eski mensubuna rastla- mak kabildir. Zaten "Türk Tecrü- besi" nin dünyanın diğer Siyasi tumler Mekteplerınde de bahis mev- olduğunu tahmin etmek son derece kolaydır. Zira demokratik re- jimle alâkalı olarak Türkiyede ce- reyan elen bir hâdise Siyasi tüm- ler tarihinde tektir ve bu yüzden "Türk rübesi" kes tarafın- dan tarıf edılme bır dikkatle ta- kip olunmaktadır. Paristeki mektepte profesör, der— sinin "Tek Parti ve Demo rasi" başlıklı kısmına gelince "Türk Tec- esi" nden bahsetmektedir. Pro- fesor "Tek Parti" ve "Demokrasi" kelimelerinin yanyana gelmesindeki garabete talebelerinin dikkat na- zarlarını çekmemezlik etmemekte- dir; fakat mesele, bu birleşimin ba- zan hakıkate tetabuk edip etmedıgı— ni gorm tir. İlim, araştı de- mektir. Tek P rtı mevzuunda Zİ- hınlerın karışmasının sebebi, komü- nist ve faşist partılerın mümkün iki Tek Parti numunesi olduklarını sanmaktır. Halbuki bir Tek Parti komünist ve faşist manzara almak- sızın uzun seneler bır me mleketi i- dare etmıştır bu, iyedeki Cum- huriyet Halk Partısıdır 1938 de 1946 ya kadar Tek Parti olarak iş- lenin D.P. den uzaklaşmış olduğunu farkettı D.P. olacak tıpkı 1950 den vvel C.H.P. oldugu gibi bir ta- kım şahsıyetler kalmıştı. yetler ise, gene C.H.P. misâlinde'ki ekilde tutulmaz hale gelmiş kimse- leri de ihtiva ediyordu. Seçmenin ö- TÜRK Temiş olan Cumhuriyet Halk Partisi hakiki manâsıyla totaliter olmadığı gıbı totaliter partılerın ne felsefe- sini; ne de bünyesini benimsemiştir. Bu partinin ilk orijinalitesi, demok- ratik ideolojisi olmuştur. Faşist ve Komünist partiler gibi, hiç bir ka- dem esınde Kilise karakterine yer vermem ştir. Mensuplarından bir i- n veya: mistik istememiştir. Ke- malist inkdâp, her şeyden çok prag matık olmuştur. Gayesi: Türkiyeyi batılılaştırmak dan ibaret kalmış- tır ki bunun için Orta Doğa millet- lerinin modernleşmesının en büyük manii olan din ile uğraşmıştır. Ruh- ban sınıfına karşı vaziyet alınması ve partinin kadrosunun rasyonel ru- hu Kemalistleri XIX. asrın liberalle- rine yaklaştırıyordu. Milliyetçilikle— ri de 1848 Avr: a hâkim olan mıllıyetçılıkten pek farklı olmamış- tır. Partinin isminin "Cumhuriyet' çı olmasa bile onu XX. asrın otori- er rejimlerinden uzaklaştırıp Fransız İhtilâline yaklaştırmakta- dır. Bunun bir delili de Türk Ana- yasasının, Konvansiyon usulü, bü- tün hâkimiyeti Büyük Millet Mec- lisine vermesi ve başka bir toplulu- ğu reddetmesidir. Bu Anayasa, en muhım maddesinin ifade ettıgı "Ha- k şist rejimlerde m: da olan ' otorıte— nin methü senası'", Kemalist Türki- yede yerini "Demokrasinin methü senası na bırakmıştır Bu demok- rasi "yeni' madığı gibi, Osya- lıst" veya "halk" sıfatlarıyla da va- sıflandırılmamıştır. Türkler Kema- lıst partının idaresi altında Demok- batılıların anladığı — klâsik anlamışlardır Parti, memleketı ıdare etmek selâ- hıyetını, bır seç ümresi olma- sın 'işçi sınıfının ıler noktası"- nı temsıl— esmesinden veya şefinin insan üstü tabiatından değil, seçim- lerde elde ettiği ekseriyetten alıyor- du. Gerçi aday olarak tek bir şahsın bulunması, ekseriyet elde etme işi- nin garantisini teşkil ediyordu; bu, meselenin başka bir. cephesidir. Za- ten bu husus, bir ıdeal şeklinde de- ğil, esef verici ve muvakkat bir za- ruret halinde gösteriliyordu. Tek Parti rejimi hiç bir zaman Tek tir, bunu, sınıfsız bir cemiyet veya AKİS, 28 TEMMUZ 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: