BASIN Takibat Kutlanmayan bayram Meclisin tatile girdiği, — havaların sıcak gittiği» Muhalefetin — ban- yo aldığı ve İktidarın ziyaret şenlik- leriyle meşgul bulunduğu bu hafta zarfında Türkiye de en ziyade alâka uyandıran hâdiseler basın sahasında oldu. Bundan altı sene evvel gene böyle hararetli bir Temmuz gü nunde İstan- ulun bol rüzgâr alan Yıldız Bahçe- sinde "Gazeteciler Bayramı" kutla- nıyordu. Bayrama katılanların — ba- şında Devlet Başkanı Celâl — Bayar vardı. Celâl Bayar, kendisini davet için gelenlere bayramın kendi bay- ramı demek olduğunu söylemişti- gün Yıldız Bahçesinde, Cumhurbaşka- nından başka Demokrat iktidarın mesul büyükleri de — bulunuyordu. Bunlar basına karşı besledikleri sev- gi ve saygıyı anlatıyorlar, iktidara kendilerini getirenin bir bakıma ba- sın olduğunu hatırlatıyorlar, muhale- fet yıllarındaki seyahatlerden bahse- diliyor, hep beraber nasıl mücadele edıldıgı yadediliyordu. Demokrat ik- tidar gazeteci dostuydu, gazeteci dos- tu kalacaktı. Zira içiride yaşadığımız devirde, basınla kötü kişi olmak ba- siretli bır hareket sayılmazdı. Gazeteciler kendilerine bir bayram günü aramışlar ve 25 Temmuz 1908 in yıldönümünü bulmuşlardı. 23 Tem - muz gazeteciler için sansürün kalk- tığı gündü. Bayram, 1950 den bu yana daima heyecan içinde kutlan- mıştı. Fakat 1956 yılının 23 Tem- muzunda Babıâliye derin bir sessiz- lik hâkimdi. Bayram — kutlanmaya- caktı. Zira kutlanacak bir şey al- mamıştı. 1956 yılının 23 Temmuzun- ürk basınının hurrıyetını kutla- ması, ancak acı bir şaka yerine geçe- bilirdi. Ne bir merasim tertiplendi, ne ziyafet verildi, ve ne de tabii davet yapıldı. Halbuki Demokrat Parti büyükleri o sırada İstanbulda bulu- nuyorlardı. Ama altı yıl içinde köp- rülerin altından pek çok su akıp geç- İktidar ile basının — arasında gayrıkabıl uçurumlar a- çılmıştı. PGazeteciler bayramlarım tekrar kutlayabilmek için, ihtimal ki 1958 yılının 23 Temmuzunu bekleye- ceklerdi. Temennileri, bari O tarihten sonra bayramlarının devamlı olabil- mesiydi. Zira 23 Temmuz 1908 den bu yana hürriyetleri, gelip giden a- pandisit krizlerinden pek de farklı olmamıştı. Yeni usuller azeteciler Bayramından, bir gün evvel, Ankarada Kızılay'daki bir gazete bayiine A ecmuasının sahibi Yusuf Ziya Âdemhan girdi. Ni- yeti İstanbulun Bayram — Gazetesini almaktı. Gazetesini aldı, parayı ver- di, gözü ile etrafta AKISı aradı. Or- talık ta AKİS görünmuyordu:Evvelâ 4 demek ki bü- Sonra i- S B manzara hoşuna gitti; tün mecmualar satılmıştı! çine kurt düştü. Zira AK ayra- mın ikinci günü satışa çıkmıştı, An- karalıların çoğu ise tatilden istifa- deyle başkentten uzaklaşmışlardı. Bu bakımdan binlerce mecmuanın 48 sa- at içinde tükenmesi tuhaftı. Mecmu- aların yanında duran satıcıya: "2 AKİS yok mu?" diye sordu. Satıcı, aynı suale pek sık maruz kalan insanların edasıyla: Boykot! ünyada, memleketinin kümdarlarına karşı en say- gıli basın İngiliz basınıdır. Kral ailesine mensup şahsiyetlerin hareketleri daima . sayfalarının mutena yerinde, kibar dille be- lirtilir. Zaten bu şahsiyetlerin gazetelere akseden hareketleri de vazifeleriyle alâkalıdır. Bu- na rağmen Prenses Royal (Kra- liçenin halası)' Londradaki Kızılhaç -festivaline yaptığı zi- yarete ait haber ve fotoğraflar Londra gazetelerinde çıkmamış- tır. Bunun sebebi protokola nezaret eden Albay C.W. Ro- gers'in muhabir ve fotoğarfçılar için uygunsuz bir yer ayırması- dır. Gazeteciler orada çalışama- yacaklarını bildirmişler, Albay ısrar etmiş, bunun üzerine ga- zeteler ziyarete ait tek bir sa- tır neşretmemışler üstelik. Prenses Royal'e karşı gösteri- len saygısızlıgın hakiki müseb- bibinin Albay Rogers olduğunu belirterek Kral ailesinden özür dilemişlerdir. Bu, merasime çağırılmadıkla- rından, alınmadıklarından, jaket atay giymeye mecbur edi ld le- rinden değil! Sadece ve sadece kendilerine ayrılan yeri beğen- mediklerinden. Ama böyle bir hâdise bir defa yazılmazsa, bir daha el üstünde tutulacakların- dan emindirler. Basın kendisini saydırmazsa, onu kim kendili- ğinden sayar ? Evet, İngiliz basını memle- ketinin hükümdarına — karşı dünyanın en saygılı basınıdır. Ama kendisine olan saygısı, hü- kümdarlarına karşı olan saygı- sından aşağı değildir. —_Polisler topladı" dedi AKİS mecmuasının sahibi, hayret etmekten kendmı alamadı Ağzından gayrıihtiyari "neden kelimesi dö- küldü. Satıcı omuzlarını silkti: "— Bilmem ki, söylemediler.." Yusuf Ziya, Âdemhan tekrar cad- denin kalabalıgına karıştığında ken- di kendisine gülümsedi. Sorduğunda mânâ mı vardı? Bır mecmuanın sa- hibi mecmuasının toplatırıldığından tesadüfen haberdar olursa, — bayiler toplatma' sebebini nereden bilebilir- lerdi? AKİS'e hiç bir malümat ve- rilmemiş, hiç bir sual sorulmamış, hiç bir sebep gösterilmemişti. Bu, ikinci defadır ki oluyordu, tatbik — edilen muamele şuydu: Savcılık mecmuada- ki bir yazıda suç unsuru görüyor, mecmuanın mesulünü dinlemeksizin mecmuanın toplatırılması için Sulh Ceza Mahkemelerının birinden ka- rar istiyor, mahkeme mecmuanın me- sulünü dınlemeksızın karar veriyor, bunun üzerine savcılığın emrile Em- niyet Birinci Şube memurları mec- muayı satıcılardan topluyorlardı. Se- bep göstermek mecburiyeti hissedil- miyordu. Nitekim o akşam Ankara Savcısı,, kendısınden malümat iste- yen İstanbul gazeteleri muhabirlerine muhtelif yazılardan"' cevabim verdi ve fazla tafsilâta girilmeği reddetti. Müsadere vâkiydi;o kadar... " Ertesi sabah, yani 23 Temmuz gü- nü öğleye kadar AKİS mecmuasının telefonları mütemadiyen çaldı. Oku- yucular, gazeteciler, elcilikler basın yabancı a]anslar mecmua- soruyorlardı. AKİS'in idarecileri, telefon edenler- den, bu sebebi ogrenırlerse kendileri- ne de bildirmeleri ricasında bulundu- lar. Zira mecmuada hiç kimse bir şey bilmiyordu. Fakat hâdise başlarına ikinci defadır geldiğinden, bir sür- prizle karşılaşmış değillerdi. Nitekim öğle üzeri Yusuf Ziya Ademhan ba- sın işlerine bakan savcı muavini Fi - ruz Çilingiroğlu tarafından çağırtıl- dı. Öğleden sonra mecmuası sahibi ifâde veriyordu; Boylelıkle an- laşıldı ki savcılık AKİS'in 115 inci sayısında neşredilen yazılardan "Mu- rad Ali Ülgen" başlıklısında Cumhur- başkanı Celâl Bayara karşı hürmet- sizlik, "2800 ler indirilmelidir" baş- lıklısında ise halkı milletvekilleri a- leyhine tahrik görmüştü. Yüsuf Zi- ya Ademhan iddiaları reddetti. İki gün sonra AKİS'in avukatlarından Sahir Kurutluoğlu Sulh Ceza Mahke- mesinin kararına karşı Asliye Ceza Mahkemesine itirazda bulunuyordu. Sahir — Kurutluoğlu — müracaatında toplatma kararının usulsüz olduğunu bildiriyor ve bunun mucip sebebini i- fade ediyordu. Bütün bunlar cereyan ederken An- karada toplattırılan AKİS mecmua- ları, Emniyet Birinci Şube Müdürlü- ğünün bir odasında yatıyordu. Halk'ın duruşması Ankarada Sahir Kurutluoglunun İtiraz — dilekçesini — verdiği gün, İstanbulda bir başka basın davası— nın duruşması cereyan ediyordu. Ba- his mevzuu olan, meşhur karikatürist Ratip Tahir Burak'ın Halk gazetesi idi. Halk gazetesi yeni basın kanu- nundan sonra bir karikatür neşret- mişti. Savcılık karikatürde suç un- suru mülâhaza etmiş ve — yukarda anlatılan usül dairesinde İstanbul Sulh Ceza hâkimliklerinin birinden toplatma kararı alarak gazeteyi mü- sadere etmişti. Ondan sonra Halk, aynı şekilde iki defa daha toplattı- AKİS, 28 TEMMUZ 1956