28 Temmuz 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

28 Temmuz 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KİTAPLAR ÜÇ BUUTLU HİKAYELER (Yazan: Kemal Bılbaşar. Ticaret Matbaacılık T.A.O. İzmir 1856-96 sayfa, 200 kuruş) Kemal Bilbaşar Uç Buutlu Hika- yeler adını verdiği — kitabını iki bölüme ayırmış: Kentten hikâyeler, ve Köyden hikâyeler. Kentten hikâyeler bölümünde iki usun hikâye yer alıyor. Bunları dan birincisi kitaba, da adını veren "Üç Buutlu Hıkaye,, dir. Kemal Bilbaşar bu hikâyesinde ayni konuyu üç kişi- ye ayrı ayrı başka başka cephelerin- den anlattırır. Hikâyenin mevzuu ol- dukça enteresandır. Egenin kuçuk ka- sabalarından birinde iki ağa arala- rındaki husumeti yatıştırabılmek için aralarında çocuklarını evlendirmeğe kalkışırlar. Düğün hazırlıkları başlar. Ama ağaların ikisi de biraz sonra- dan görme olduklarından düğünün anlı-şanlı olabilmesi için — şehirdeki bilmem hangi palasda yapılmasını ka- rarlaştırırlar. Hikâyeyi önce gelinin amcasının ağzından dinliyoruz. "Söyledim ama dinletemedim. Gösteriş budalası ol- manın — cezasın varsın!. Hasedimden söylüyorum sandı. A müba n öz kar- deşinim be!. Kardeş kardeşin kötü- lüğünü ister mi? Allah sana, yürü ya kulum! demiş, yürümüşsün, biz kalmışız kaldığımız yerde.. Allah tak- simi bu.. Neye hasetlik duyayım ya- ni..." Böylece söze başlıyan - amca temiz ve akıcı bir kasabalı diliyle olanlardan biraz şaşkın, biraz mah- -up ama biraz da "oh olsun!" der gıbı hikâyeyi anlatır. Dünürler, gösteriş budalalığı içinde bütün kasabalıyı trenlerle şehre dü- ğüne taşırlar. Kasabalılarda bir şaş- kınlık, bir yerini yadırgama. Tren tu- tan, kusan kadınlar, çişim geldi diye .sümüklerini çekiştiren ço- cuklar, kalabalık, itişme — kakışma, şehrin o lüks bilmem ne palasının du- varları ayna ile kaplı, parkeleri ci- lalı salonuna gelindiğinde bir bozgun daha: Cilalı parkeler üstünde ayağı kayıp düşenler mi istersiniz, masala- rın üstündeki çatal, kaşık, - bardak bolluğu içinde şaşırıp — bocalayanlar mı? Yenilir' içilir, sarhoş olunur, caza harmandalı, çiftetelli emırlerı,, göbek atmalar. Velhasıl hikâyeyi — anlatan kız amcasının diliyle "bir rezillik ki hiç sormayın.'? Nihayet vakit gece yarılarını ge- çer, kasabalılar kasabaya geri döner, gelin ve güveyinin yakınları da o ge- ce palas'da kalırlar. Gelinle güvey gerdeğe sokulur ve herkes odasına çekilir sızar. Düğünün yorgunluğu, içkilerin ağırlığı herkesi mahvetmiş- tir. Derken ertesi sabah uyanırlar a- ma bir gürültü bir kıyametle. Gelin feryat-figan ağlamakta, - damat kü- fürler savurmakta ortalık birbirine girmektedi Gece ortalıktan el ayak çekildik- ten sonra feci bir yanlışlık olmuştur. AKİS, 28 TEMMUZ 1956 Kemal Bilbaşar Üç — Buutlu Hikayeci Damatta gelin de körkütük sarhoş olduklarından sızmışlar kalmışlardır. Neden sonra bir aralık gelin hanımın gözleri aralanır. İçi alt-üst olmakta- dır, tuvalete çıkar. Ama hâlâ başı dondugunden odasından dışarı çıkın- ca gireceği odayı karıştırmamak i- çin kapının tokmağına elindeki hav- luyu asar, tuvalete öyle gider. Ma- lüm otel koridorlarındaki — kapılar hep birbirine benzer. Gelin hanım da hayli sarhoş. İşini görür ve geri dö- ner. Ama işte ne olmuşsa bu arada olmuştur. Kapı tokmağına asılı hav- lu yer değiştirmiştir. Gelin hanım mahmur yatağa girer kocası sandığı adamın boynuna sarılır. Ama ortalık aydınlanıp da Meral hanım yanında yattığı, kızlıgını teslim ettiği adamın bir akşam önce düğünleri olan kocası Tahir olmadıgını görünce çığlığı ba- saıl" Millet yataklarından fırlar. Re- zale Hıkayeyı ikinci cephesinden otelin garsonlarından birisi anlatır. Gar- son; damadın çocukluk arkadaşıdır. Yıllarca Önceki arkadaşını bir ağa- nın oğlu olarak ve damat olarak gö- rünce dayanamaz, gideyim şunu bir tebrik edeyim der. Gider, elini uza- tır tebrik etmek ister ama, damat bey eski arkadaşını tanımamazlıktan gelir, üstelik bir güzel de haşlar, ko- Bu garson Receb'in içine müthiş bir ukde olmuştur. Şöyle anlatır: "Hey Allahım, dedim! Sen bana bir fırsat ver de. şu Tahir denen itin yaptığını yanına komayım... Gök ka- pıları açıkmış meğer.. Keşke Allah- tan başka bir şey isteseymişim!'. Ge- ce uyku tutmadı, kalkıp bir sigara içmek istedim. Helada, sigara içmeye Okulda alışmışız bir kere bu hela keyfine. Bir türlü vaz geçe miyorum. Henüz koridora — admımı atmıştım ki, yeni evlilerin yattığı o- danın kapısı açıldı. Gecelik kıyafe- tiyle gelin hanım dışarıya çıktı. Sar- hoşluktan sallanıyordu. Kapının tok- mağına havlusunu astı. Sonra du- varları tuta tuta helaya gitti. Neye astı bu karı havlusunu kapıya? diye merak oldu irden — çaktım dalgayı. Sarhoş kafayla yanlış bir odaya girmesin, diye havluyu işaret koymuştu. İşte sana fırsat çıktı Re- cep, dedim kendi ime.. Şu biti- şik odada bir yuzbaşı kalıyor. Oda- nın kilidi de bozuktur, kilitlenmez. Tahir'e bir o oyna ki kıyamete kadar acısını unutmasın. Senden be- ter rezil olsun elâleme.. Havluyu u- sulca aldım, yüzbaşının kapısına as- tım." Hikâyenin üçüncü buudunu da ge- lin Meral hanım bir arkadaşına an- latırken dinliyoruz 'A... Temin ediyorum sana şeke- rim... Birdenbire oluverdi herşey. O- tel'e Tahir'in nikâhlısı Meral olarak gırecegımı, oradan Yüzba Muam- mer'in karısı olarak çıkacagımı nere- den bilirdim . Ayol, val- lahi değil. Onceden pışmış, kotarılmış kız istemez? Keşke o kadar bece- rikli olsam, yüzbaşı ile yetinir miy- dim şekerim? Albaydan aşağısına dünyada razı olmazdım. Sonra Tahir'i sevmedıgını onun- la evlenmeğe sırf babasının ve biraz da şehirde satın alacakları villanın hatırı için razı olduğ,; düğünde Tahir'in yaptığı hodukluklerı, zifaf odasına girdikleri halde Tahir'in sı- zıp kalışım, sonra kendisinin midesi- nin bulanıp tuvalete gidişini, dönüş- te havluyu astığı kapıyı açınca du- varda subay elbiseleri asılı bir oda- ya girdiğini anladığım, — kendisinin idealinin de bir subay oldugu u an- lattıktan sonra "Tam geri döneceğim sırada birden durdum Içımden gelı— verdi kardeş, sul mek isteyi verdim. Sarhoşluktan de' Şeytanın işi de! Ne dersen de! olduysa ondan sonra oldu zaten.. Yüz- başı esmer, yirmiyedi yırmısekız yaş- larında güzel tür adamdı. Göğsünün kılları, bembeyaz atlet fanilasından dışarıya taşmıştı. Kolları sağlam ya- pıliyi n şimdi hiç birşey bilmeyen sarhoş bır kız gibi, bu adamın koy- nuna gırsem, girerim ya? dedim ken- di kendi Gırersın, giremezsin, bir çekişme içimde... Adam, benim gibi bir kız koynuna girdi diye, oteli alt üst ede- cek değildi ya! Etse bile ne çıkar? Sarhoşluktan odayı şaşırmış derler.. endimi kızlık hülyalarımın kahra- manı olan subaylardan birine teslim etmekle ne kaybedecektim? Kimse gormeden odamıza döndüğüm takdir- de Tahir'in ruhu bile duymıyacak- tı." Tabii gelin hanım ancak ortalık aydınlanırken daldığı mahmur yor- gunluk uykusundan koynundaki a- 23

Bu sayıdan diğer sayfalar: