Katip Tahir Burak Hakkında 13 takibat var rılmıştı. Cereyan eden duruşma ka- rikatürle alâkalı olan — duruşmaydı. Mahkemede herkes yerini aldıktan sonra sanık avukatları söz i rek usule dair bir talepleri duğunu bildirdiler. Hakimler heyeti içinde bir Asliye hakimi vardı ki bu zat Halk gazetesinin toplatma kararı mevzuunda hüküm vermişti. — Yani ihsası rey etmişti. Bu bakımdan davaya bakmaktan istinkâf — etme- liydi. Heyet başkam bunun hâkime ait bir mesele olduğunu beyan ede- rek kararı bahis mevzuu zata bırak- tı Fakat o, ihsası rey ettiği kanaa- tinde degıldı davaya bakabilecek va- ziyetteydi. Bunun üzerine sanık avu- katları - Ekrem Özden, Fehmi A- tanç. Şerafettin Yönen, Hikmet Bil, İhsan Evrensel, Orhan Birgit hâkim Abdülkadir Topuzluyu reddettiler. Duruşmada Ratip Tahir Burak a- vukatlarıyla birlikte hazır bulunuyor- du. Gelecek celsede onlar müdafaa- larını yapacaklardı. Halk — gazetesi aleyhinde başka yazılardan — dolayı başka takibata da girişilmişti. Bun- lardan biri Halil Özyörüğün muvafa- katıyla devam ediyordu. Basın ka- nunuyla alâkalı bir yazıda ismi ge- çenlerden Halil Özyörük — savcılığın talep ettiği muvafakatnameyi der- hal göndermişti. Yazıda ismi geçen biri daha vardı: Sıtkı Yırcalı. bul savcılığı eski Ekonomi ve Tica- ret Bakanından da dava açmak için muvafakat istemişti. Fakat Sıtkı Yırcalı bu teklifi reddetmiş ve mu- vafakat vermeyeceğini bildirmişti. Bu, eski Bakanın 1950 seçimlerini takip eden ilk aylarda, basın kanunu demokratik tarzda değiştirilirken ba- sının vazifelerini ne şekilde anladı- ğını açıklayan konuşmasını unutma- dığını gosteren iyi, bir alâmetti. Ama gönül gene istiyordu ki Sıtkı Yırcalı o demokratık kanunu değil, ondan sonra çıkarılan 6334 sayılı kanunu daha sertleştiren son tadil- lerin Meclisteki müzakereleri — sıra- sında sesini kürsüden duyurmuş ol- sun. Sesinin tamamile tesirsiz kal- maması muhteme Amerika Basın meselesi eçen hafta ıçınde pek çok Ame- rikalı, bir asın meselesi" nin mevcudiyetinin ortaya çıkması kar- şısında derin duşunceye dalmıştı. E- vet, yeni bir hâdise "basın meselesi" - nin mevcudiyetini unutanlara hatır- latmıştı. FFakat bunda, — dünyanın muhtelif taraflarındaki basın hürri- yeti düşmanlarının sevınmelerı ve Amerikayı misal gösterip "işte, ora- da da basın bir meseledir" demeleri için sebep yoktu. Zira bütün batı demokrasilerinde olduğu gibi orada da basın hürriyeti bir dâva olmaktan çoktan çıkmış, halledilmişti. Basının olmaması bir yana, basın hürriyeti mevzuunda dahi en ufak bir anlaşmazlık yoktu. Basın yüzde yüz hür kalmalıydı; basının tenkid ve murakabe hakkı hiç bir tahdide tâbi tutulmamalıydı; haberleşme im- kânları geniş ölçüde tanınmalıydı; gazetecilerin hakiki bir kuvvet ol- duğu kabul edilmeliydi. Zira basın hürriyetsiz demokrasi, şimdiye ka- dar keşfedilmemişti. Amerikada, ge- çen hafta içinde üzerinde — durulan BASIN mesele, basın vazifelerinin ifasından doğacak bazı mahzurların nasıl ön- lenebileceği hususuydu. Fakat hiç kimse "bir kanun çıkarır, yasak ederiz" parlak fikrini ortaya atmay- dı. Halbuki hâdise son derece mü- himdi. İki hafta kadar evvel yüz binlerle Amerikalı, televizyonunda perişan bir kadın görmüştü. Kadın, "çocuğum, ocuğumu verin" diye — haykırıyor, ağlıyordu. Üzülmemek elde değildi. 'Kadının adı Mrs. Weinberger idi; meçhul şahıslar yavrusu Peter'i ka- çırmışlardı. Hâdisenin tafsilâtı, A- KİS'in geçen sayısında "Zabıta" kıs- mında verilmişti. Küçük Peter'i kaçıranlar, çocuğun yerine bir kâğıt.bırakmışlardı. Bun- da 2 bin dolar istiyorlar ve bilhassa polisin haberdar edilmemesi sunda ikazda bulunuyorlardı. halde çocuğu öldürmeye kalacaklardı. Bir kaç dakika sonra Mrs. Weinberger hâdiseyi kocasına bildiriyor, o da zabıtayı harekete ge- çiriyordu Peter — saat 15 de kaçırılmıştı. Ha- vadis ilk defa olarak saat W York Times tarafından duyulmuştu. Sonra Manhattan'da çıkan Daily News, nihayet diğer büyük — sabah gazeteleri Herald Tribune ve Hearst' - ün Daily Mirror'u hâdiseyi haber al- mışlardı. Gazeteciler bunun üzerine hâdisenin cereyan ettiği Nassau polis komiserliğine havadisi teyid için tele- İf etmişler, fakat — komiserlikten kendilerine bunun bir müddet yazıl- maması 1çın ricada — bulunulmuştu. Zira çocuğu kaçıranlar ertesi güne Mrs. Weinherger televizyonda, Basın hürriyetinin kurbanı