kadar mühlet vermişlerdi ve parayı alıp çocuğu iade etmeleri mümkün- dü. Yazı işleri müdürleri müşkül bir meseleyle karşı karşıya kalmışlar- dı: Basın, zaruret dolayısıyla da olsa haber verme vazifesinden fedakârlık yapabilir miydi? Bütün ajanslar ve sabah gazeteleri havadisi — tutmayı vaad ettiler. Bir teki müstesna: Da- tirmeyi ve neticeyi bildirmeyi vaad etmişti. Saat 20 de polis, diğer sabah gazetelerine telefonla, mutabakatla- rını almaya başlamıştı. Fakat 20.30 da Daily News'dan havadisin dur- durulamayacagı bildiriliyordu. Ha- kikaten o saatte sokaklarda satılan bir tab'ıda havadis ufak baslıkla ve- riliyordu. Gazetenin yarım saat son- ra çıkan ikinci büyük baskısında ise d silât vardı. Bunun üzerine polis di- ğer gazetelere de telefon etmiş ve istedikleri ilde davranabilecekle- rini bıldırmıştı Ertesi sabah Wein- berger'lerin evi muhabirler, fotoğraf- çılar, televizyoncular tarafından sa- rılmıştı. Hâdise her tarafta — duyul- muştu. Saat 10 da Weinberge çocuğu kaçıranların istedikleri yere parayı koymaya gittiğinde üç gazeteci bir arabanın içinden ne olacağım — gö- zetliyorlardı. Tabii kimse gelmedi ve bu kimseyi şaşırtmadı. Peter buluna- mamıştı. Mrs. Weinberger gazetecile- re "hepinizin boğazınızı kesebilirim" diye haykırıyordu. Haklı — olduğunu söylememek imkânsızdı. Polis, gaze- tecilere "Peter'in halâ yaşamasının çok şüpheli olduğu" nu bildirmişti. Bunun müsebbi — basındı. İşte Amerikada, geçen hafta ıçın— çok gazete bu mevzu ile ilgili baş- makaleler yazdılar ve basının vazife- de, gazeteciler nasıl davranmalıydı- lar? Ama hiç kimse, "kanun koyarız, yazamazlar" diye düşünmedi. Bir ha- kikt demokraside bunun mahzurunun çok daha büyük olduğu ve bir insa- nın değil, b"tım bir cemiyetin mu- kadderatıyla ilgili bulunduğu orta- daydı. Amerikayı Amerika da, işte buydu. Yasak etmek, dı. Ama bir memleketi demokrasıyle idare etmenin kolay olduğunu kim söylemişti? Ucuz etin yahnısı yavan olurdu. Amerikalılar yahnı yemek niyetinde degıllerdı nun sebebi işlerin kolayına yi reddedifi işleri esasından çalışmış olmalarıydı muş antıdemokratık tedbirlere tevessül et- memişlerdi. Biliyorlardı ki her şeyın hürriyet içinde halli mümkündür ve bu daha sağlam bir yoldur. 6 YURTTA OLUP BİTENLER Muhalefet Üçlü turizm Bu haftanın başında — İstanbulda, bir partinin merkezinde, karika- türlerde muhalefet — mensuplarının gosterıldıgı gibi ikisi de göbeksiz; bi- ri gözlüklü, diğeri gozluksuz iki po- lıtıkacı gazetecılere Anadoludan müs- bet intibalarla donduklerım söyledi- ler. Göbekleri dahi olsaydı — sadece bu söz, politikacıların Muhalefete mensup bulunduklarını ispata yeter- di. Zira Milâttan sonra 1956 yılının Temmuz ayının ortalarında Türkiye- de, Anadoludan müsbet intibalarla döndüğünü söyleyebilen bir politikacı ancak muhalif olabilirdi. Bahis mev- zuu zatlar İbrahim Öktem ile Tu- ran Güneş idi. Hür. P. Genel Se reteri ve Hür.P. Kocaeli milletvekili seçim bölgelerini — müştereken ziya- ret etmişlerdi. Evet, intibaları müs- betti ve her şeyden mühimi görmüş- lerdi ki millet Muhalefet partileri- nin işbirliğini iyi karşılamaktadır. Milletin bu işbirliğini nasıl karşıla- yacağı yolundaki spekülasyonlar Mu- halefet liderlerini hayli müddet tered- düde sevketmişti. Doğrusu istenilir- se endişeler Hür. P. ve C.M.P. den geliyordu. Hür. P. kurulma devre- sinde bir yem partiydi; C.M.P. ise küçük çapa sahipti. Bu bakımdan C. H.P. ile işbirliği yapılmasının -ikti- dar partisinin propagandası da katı- lınca onun ağına düşmek müânâsı- nı taşıyacağı şüphesi belirmişti. buki İbrahim Öktemin ve Turan Gü- neşin müşahedesi tamamile başkay- dı. Bilâkis üç partinin işbirliği yap— ması millet nazarında İbrahim Öktem Davetkâr bakış Hür. P. ni ehemmiyet bakımından C.H.P. nin seviyesine getirmişti. İş- birliğinin tamamile müsavi şartlar altında yapıldığını herkes görmüş, anlamıştı Demek ki C.M.P. ve Hür yük iki partiden biri olan C hemayardı. Böylece ilk en- dışelerın esassızlığı ortaya çıkıyor- du. Zaten bunu Hür. P. bir müddet evvel görmeye başlamıştı. C.M.P. de kompleksinden kurtulunca, — mesele kalmayacaktı. Fakat milletin memnuniyeti, böyle parti mülâhazalarının üstündeydi. İb- rahim Öktem ve Turan Güneş; tet- kiklerinde Muhalefetin — işbirliğine büyük ümidler bağlandığını müşahe- de ettiler. Bir, çok yerde seçmen re- yini Muhalefete vermeye azimli gö- rünüyordu. Ancak istiyordu ki halefet de kendisine bir garanti gö- tersin. UÜç partinin rejim meselelerin- de koalisyon, yapması bu garantiyi kendiliğinden meydana getiriyordu. Demek ki rejini, meseleleri — halledi- linceye kadar hiç bir parti kendi is- tediğini yapamayacak, kendi hâki- miyetini kuramayacaktı. — Bundan sağlam teminat mı olurdu? Bundan başka bütün —Muhalefetin müşterek bir cephe halinde antidemokratik saydığı gidişe karşı durması müca- deleyi kolaylaştırıyor, cesaret veri- yordu. Öktemin teklifi şte bu yüzdendir ki Hür. P. Genel Sekreteri gazetecilere bir tasavvu- rundan bahsetti. Uç büyük muhale- fet — partisinin Genel Sekreterleri müştereken bir seyahate — çıkabilir- lerdi. Bunun mükemmel bir gösteri olduğunda zerrece şüphe yoktu. Böy- lece halk, Muhalefet cephesının ku- ruldugunu fiilen gorebı ir ve — Öönü- müzdeki seçimlerde niçin, kime rey vereceğini öğrenirdi. Teklife ilk müs- bet cevabını bildiren Kasım Gülek oldu. C.H.P. Genel Sekreteri — bu teklifi müsait karşıladığım belirttik- ten sonra -üstad bir hafiflik yapma- dan duramaz, bu onun hastalığıdır- meslekdaşlarını Gülek yaylasında is- tirahata çağırdığını da ilave etti. Fa- kat C.M.P. nin Genel Sekreterinden hemen bir haber çıkmadı. C.M.P. Ge- nel Sekreterinin vaziyeti meşküktü. 45 gün müddetle izinli addedıldıgıne göre böyle bir turnede nel Sekreter Yardımcısı temsil eder- di ki bunun C.M.P. Genel Sekreter Yardımcısının şahsiyeti itibarile -Ah- met Bilgin- daha hayırlı ve feyizli o- lacağına şüphe yoktu. Ancak böyle bir teşebbusun fiil haline gelebilme- si için Üç Büyüklerin yenıd top— lanması lâzımdı. Vasat ise, — henü buna müsait değildi. C.M.P. ıçınde işbirliği lehindeki cereyan kuvvet- lenmekle beraber, şüphecilerin te- sirleri zail olmamıştı Bunlar C.M. P nin C.H.P. düşmanlığı üzerine bin edildiğini, işbirliğine gıdıldıgı takdır— AKİS, 28 TEMMUZ 1956