FİLMCİLİK dır. Kaldı ki, İstanbul'un birinci sı- nıf film gösteren büyük sinemaları film ithalâtçılarının ellerinde olduğu ve kendi sinemalarında geçtikleri fil- mi bütün memlekete yaydıkları için onların film masrafları da bizimkiler- le mukayese edilemiyecek kadar dü- şükt üyük Sinema, muteşebbıslerının bui 1se tahsis ettiği sermaye ile müte- nasip kârı hiç bir zaman temin etme— miştir. Sinemanın bilançoları ve bu bilançoların istinad ettiği hesaplar Belediyece tetkik olunmuş ve bu id- dianın hakikat olduğu anlaşılmıştır. Buna rağmen 1956-1956 sezonuna ka- dar Büyük Sinema daima yalnız in- saf ve izan değil, aynı zamanda fe- dakârlık göstermek suretiyle mem- lekete giren birinci sınıf filmleri re- pertuarına almaktan çekinmemiştir. min edebilmekten de çıkmış, Beledi- yece tesbit edildiği üzere zarara gir- meye başlamıştır. İşte bunun içindir- ki yeni sezona eski senelerdeki gibi giremedik. Bugünkü tarife ile baş- ka türlü olabilmesine de imkân yok- Yazar, İstanbul sinemacılarıyla bi- zim vaziyetimizi mukayese ederken, oradaki tarife ile Ankara'daki tarı— fe arasında bir mukayese yapmay hiç düşünmemiştir. Bazı filmlerin An- kara'da zamlı tarife ile seyrettirilme- sini şikayet ederken, İstanbulda aynı filmlerin normal tarife ile gösterildi- ğini kaydederek hem Belediyeye, hem Ankara sinemacılarına haksız bir ta- rizde bulunmaktadır. Zamlı tarife ile gösterilen bazı filmler - Ouo Vadis gibi - çok uzun oldukları 1ç1n seans kaybettirdiği bazı filmler de - Sah- ne Iİşıkları gibi - emsalinden çok faz- la pahalı olduğu için, sınemacıların cari tarife karşısındaki durumunu takdir eden Belediyece istisnai ola— rak zamlı tarifeye tâbi tutulmuştur. İstanbul sinemalarının bunlar için farklı fiyat istemeye ihtiyaçları yo- . Çünkü esasen onların tarifeleri her türlü filmi rahatça ve zarar ihti- maline maruz kalmadan geçebilmeye müsaid bulunuyo ugünün kıymetlerıne göre 61 ku- ruşla, mevsimine göre sıcak veya se- rin, rahat bir salonda iki saat müd- detle eğlenmek dünyanın hiç bir ye- rinde mümkün değildir. Avrupa ve Amerika'da sinema fiyatlarının ne olduğunu oralarda sinemaya gitmiş olanlar bilirler. 61 kuruşun sureti u- mumiyede iştira kuvvetine nazaran sinemadan elde edilen faydanın mu- kayesesi filmler yeni bile olmasa in- sanı ister istemez insaflı olmaya sev- Ankara Belediyesi bir takım ida- ri veya politik mülâhazalarla sinema tarifelerinde insaflı bir ayarlama yap- ma yoluna gitmemesi halinde maale- sef Ankara seyircisi yeni filmleri gö- rebilmekte mahrum kalacaktır. Sunu da kaydedeyim ki, cari tarife ile yeni 7e iyi filmler geçmek imkânsızlığının tazyiki altında bulunan Büyük Sine- ma müteşebbisleri arasında bugünkü durumun devamı takdirinde Ankara- da kazanmış oldukları prestiji kay- bettiklerim gördükleri için sinemayı kapamak temayülü hasıl olmuştur. Sayın Derginizin gayesinin umu- mi efkarı daima aydınlatmak olduğu- nu devamlı bir okuyucunuz olarak yakinen biliyorum. Sinemalar hak- kındaki yazı hakiki durumu yukarıda yazdığım sebeplerle tam olarak açık- layamamış ve umumi arda yan- lış kanaatlar hasıl olabılmesıne im- kan vermiş olduğu cihetle bu mek- tubumun aynı sütunlarda neşrini ri- ca ederim. En derin saygı ve sevgi- lerimle. Kazım Rüştü GÜVEN" Diğer sinema sahiplerinin de ay- nı fikirde bulunduklarına — zerrece şüphe yoktu ve ileri sürülen mucip sebeplerin kuvvetini reddetmek im- kansızdı. Hakikaten İngiltere'de bazı sinemaların bazı yerlerinin üyatları normal kurla hesaplanırsa - düşünü nüz hem de normal kur - altı, Fran- sa'da ise üç İiradır. Peki ama halk ? Ancak, mektuptaki mütalaaları hal- kın da durumunu göz önünde tu- tarak hesaplamak lazımdı. Sinemacı- ya 61 kuruş kalıyordu. Ama halk, 61 değil, 100 kuruş ödüyordu. Sinemacı nasıl cebine giren parayı bilirse, halk da cebinden çıkanı bilirdi Ve bu pek tabiiydi. Sonra, - belki Büyük Sinema için değil, fakat - gerek İstanbul'da, gerekse Ankara'da bir k sinema ayri resmi şekilde fıyatlarını yük- seltmişlerdi. Nasıl m cuz yerleri azaltarak.. Bılhassa Istanbul da, u- cuz yerler hemen hemen ortadan kalkmıştı. Salonun beşte dördü paha- lı hale getirilmiş, "lüks" adı veril- mişti. Hattâ bazıları bununla da kal- mamış, yeni isimler icat etmişlerdi. Simdi, herkesi memnun bıraka- cak, bununla beraber herkesten biraz fedakârlık isteyecek bir formü mak lâzımdı. Orta sınıf halk, bu tek eğlencesinden- mahrum edilmemeliy- di; buna mukabil sinemacılara da iyi filmler getirmek imkânı sağlanmalıy- dı. Hesap kitap gösteriyordu ki fiyat- lar arttırılmalıdır. Buna mukabil si- nemacılardan bir muayyen yerin - Öy- le bir kaç sıra değil, oldukça büyük r yerin - eski fiyatta kalması iste- nılmelıdır Ayrıca her sinema muay- yen günlerin muayyen saatlerinde tenzilatlı matineler yapmalıdır. Halk zahmet eder, o günlerin o saatlerinde sinemaya gıder Buna mukabil, para- sı olan da filmin ve yerinin hakkını verir. Böylece 61 kuruşluk vasati sinemacıların arzuladıkları - ve ha- kettikleri şekilde - yükseltilir. Buna mukabil orta sınıf halk da bu beylik eğlencesinden mahrum olmaz. Herkesin hakkı var. Sınemacının da, ,müşterinin de.. Ama, hiç kimse üzülmesin zira asıl dert 'olan paha- lılığın sebebini Menderes IV. kabine- si nihayet keşfetti: Kasım Gülek ! AKİS, 7 OCAK 1956