ret ediyor ve 20 Eylülde çalışmaları- na "başlıyacak olan urulun gündemine Kıbrıs meselesinin alın- masını resmen talep ediyordu. Bilin- diği gibi Yunanistan bu talebin eşini geçen yıl da yapmış, fakat Genel Ku- rul 50 lehte, 9 aleyhte ve 8 çekimser oyla meselenin 'şimdilik" görüşülme- sinin doğru olmadığına karar ver- . Yunanlılar bu sefer Birleşmiş Milletlerin kararının başka türlü ola- cağını ümid ediyorlardı. Tabit neti- cenin üzerinde Londra Konferansmın büyük tesiri olacaktı. Ama hükümeti bu konferansa müsbet ni- yetlerle gitmiyordu. Kıbrısın faal pa- pazı Makarios Yunan görüşüne ter-. AKİS, cuman olmuş ve Kıbrıs meselesinin ancak Kıbrıslılarla müzakere sure- tiyle halledılebılecegım bildirmiş, Türklerin söz hakkı olmadığını söy- lemişti. Bu gösteriyordu ki Yunanlı- lar Londrada uzlaştırıcı bir formülü dahi kabul etmiyecekler ve Kibrisin kendilerine teslimi üzerinde ısrar e- deceklerdir. Londra Konfransı böy- lece bir hal yolu bulmaksızın dağı- lınca Birleşmiş Milletler meseleyi e- le almaya kendilerini mecbur addede- ceklerdi. Geçen defa Amerika Yuna- nistanı desteklememişti, Atina hükü- meti bu defa Washington'un rıza göstereceğini veya hiç olmazsa taraf- sız kalacağını sanıyordu. Yunanista- na gelen haberler bu merkezdeydi. Onlarda ve Bizde İnsanlar gibi rejimler de bir takım nimetlerin kefaretini ödemek zorun- dadırlar. Bazen hakikaten masum kimseler rejimin selâmeti ve iyi İşle- mesi için kurban edilmek mevkiinde kalabilirler..Totaliter idarelerde kur- ban olmak canını veya malım vermektir. Demokrasilerde ise sadece me- suliyet mevkiini terketmektir. O mevkilerde bulunanların üzerinde en küçük bir tozun dahi bulunmaması rejimin en esaslı şartıdır ve her şey- den, istisnasız her şeyden daha mühimdir. Bu —hafta "Dünyada Olup Biten- ler" sayfalarımızda günlerden beri bütün Amerikayı meşgul eden ve henüz kapanmamış bir hadise- nin geniş tafsilâtını — bulacaksınız. Bu hadise "Talbott hadisesi" dir. İsmi etrfinda kopan gürültü kar- şısında Başkan Eisenhower'in şah- si dostu olan Amerika Hava Kuv- vetleri Bakanı istifasını vermiş ve bu istifa Başkan tarafından kabul edilmiştir. Amerika iki büyük partinin ik- tidara gelmek için birbirleriyle şid- detli şekilde mücadele ettiği bir memlekettir. Demokratlar Cumhu- riyetçi Partinin, Cumhuriyetçiler Demokrat Partinin zayıflamasını can-ı gönülden temenni eder ve bu yolda hiç bir fırsatı kaçırmamaya bakar. Diğer taraftan Başkan Ei- senhower başka — demokrasilerdeki devlet, hattâ hükümet başkanlariy- le kıyas edilmiyecek kadar geniş selâhiyetlere sahiptir ve mesai ar- kadaşlarını bizzat seçmek hakkını Anayasa gereğince elinde tutmak- tadır. Talbott ne ile itham olunu- yor? Hareketlerinde gayrı kanuni bir cihet bulunduğu tesbit edilmiş değildir. Sadece bir takım kimse- ler - senatörler ve gazeteciler - ba- kanın bakanlık nüfuzundan fayda- lanarak ortağı olduğu bir şirkete * menfaat sağladığını ileri sürmek- tedirler. Bakanlık nüfuzundan fay- dalanış şekli gayrı kanuni olmıya- bilir, sağlanan menfaat da böylece gayrı meşru bir menfaat sayılma- mak icap eder. Buna rağmen Ame- rikan demokrasisi âmme vazifesi yüklenmiş bir şahsın bu şekildeki hareketi hazmetmemiş ve onu çe- kilmeye icbar etmiştir. Talbott ken- disini kurtarmak için alâkalı bulun- duğu şirketteki hissesini elden çı- 13 AĞUSTOS 1955 karmıştır, fakat derin surette ren- cide olan halk efkârını o yoldan tatmin etmek imkânsızdı. Nitekim bakan bakanlıktan istifaya mecbur kalmış ve yakın dostu olan, ihtimal ki ideal arkadaşı bulunan Başkan Eısenhoner bu istifayı kabul et- "Talb tt hadisesi" karşısında bundan bir müddet evvel memleke- timizde cereyan etmiş olan "Türk Sesi gazetesi hadisesi" ni hatırla- mamaya imkân yoktur. Hükümetin basın işlerini tedvire memur bir Devlet bakanı aynı zamanda bir ga- zetenin fiili sahibi bulunuyordu. Bu gazetenın bir Mili Eğitim Müdürlü- ğü tarafından bazı ilkokullara res- men abone yapıldığını bildiren bir tamim ele geçirildi ve neşredildi. Hiç kimse bahis mevzuu bakanın bakanlık nüfuzunu gayrı kanuni bir şekilde kullandığını iddia etmiyor- du, biç kimse gazete sahibi sıfatiy- le bakanın sağladığı menfaatin gay- rı meşru bir menfaat olduğunu ile- ri sürmüyordu. Ama ortada bir ha- kikat vardı: bir bakanın gazete- sine başka bir bakanlığa bağlı res- mi daireler abone olmuşlardı. O za- manlar, böyle bir durumun demok- rasilerde umumi efkârı derki suret- te rencide ettiği hatırlatılmış, baka- nın çekilmesi gerektiği prensibi mü- dafaa edilmişti. Bakan ise gazetesi- nin sahipliğini birisine devretmekle iktifa etmişti. Hükümetçe -başka bir muamelenin yapıldığını hatırla- mıyoruz. Ne bir tahkikat komisyo- nu kurulmuş, ne meselenin cereyan tarzı hakkında malümat verilmiş ve ne de Parti Gurubunda müzake- re açılmıştır. Şimdi böyle bir hadısenın de— mokrasilerde umumi efkârı hak ten rencide ettiği "Talbott hadısesı YURTTA OLUP BİTENLER Yunan hükümeti kendisine çizdi- ği yolda düpedüz ilerliyor ve her şe- yi bir plân, bir program dahilinde ya- pıyordu. Atinada hâkim olan ana fi- kir şuydu: Bir yandan dünya efkârı umumiyesini kendi tarafımıza çeker, diğer taraftan Kıbrısta ingilizlere ra- hat, huzur vermezsek önünde- sonun- da Ada bize kalacaktır. Bu tezin e- sas itibariyle doğru olduğunda zerre- ce şüphe yoktu. Yunanlılar gayet iyi anlamışlardı ki demokrasilerde haki- ki hâkim halktır. Onun fikri çelindi mi, hükümetlerin mukavemet etme- sine imkân yoktur. Bu paroladan ha- reket eden Yunanlılar çok kesif bir kampanya neticesinde kendilerine ha- raretli taraftarlar bulmuşlardı. A- sayesinde ispat olunmuş bulunuyor. Eisenhower çok güzel söylemiştir; bir demokraside gayrı kanuni ha- reket etmemiş olmak amme vazi- fesini muhafazayı haklı — göstere- mez. Ortada, hesaba katılması ge- tifanın muhalif partiye fayda sağ- liyacağı noktası Üzerinde durma- mıştır. Başkan Eisenhower yakın dostunu muhafazayı bir an hatırı- na getirmemiştir. Bilâkis umumi efkârı tenvir için derhal tahkikat açılmış, Talbott'un ortak bulunduğu şirketten ayrılması kâfi görülmiye- rek bakanlıktan istifası temin edil- miştir. Ortada bir suçun bulunma- dığı da aşikârdır. Ama inkârı gayrı kabil başka bir hakikat meşru da olsa bir bakanın resmi vazifesinin sağladığı nüfuzu - gene meşru yol- dan - kullanarak kendisine menfa- at sağlamasının veya bu menfaa- tin sağlanmasının demokrasilerde tecviz edilmediğidir. Nitekim Ame- rikada demokrasinin icabı yerine getirilmiş, Talbott çekilmiştir. Bun- an Cumhuriyetçi Parti sadece ken- di hesabına fayda sağlamış, bun- dan sabık Hava Kuvvetleri Bakanı sadece kendi hesabına şeref kazan- mış, bundan Amerikan demokrasi- si sadece kendi bulmuştur. hesabına — kuvvet Amerikada ileri sürülen — iddia bir tarafa bırakılarak iddiayı orta- ya atanlar muhalefetin ajanları o- larak suçlandırılamazlar miydi, A- merıkada Başkan Eisenhower'e ava Kuvvteleri Bakanı da kim oluyor, asıl istenilen sizin kelleniz- di enilemez miydi, Amerikada gayenin Hava Kuvvetleri Bakanının şahsında Cumhuriyetçi Partiyi yıp— ratmak olduğu ileri sürülerek huriyetçi milletvekilleri susturula— mazlar mıydı, Amerikada Talbott her ne pahasına olursa olsun tutu- lamaz mıydı? Bütün bunlar elbet- te ki yapılırdı. - Yapılırdı ama o zaman Ameri- kadaki rejimin adı demokrasi ol- mazdı.