lanları hayretten heyrete sevkedecek suret ve şekillerde cereyan etmekte- dir. izah edelim : Nasıl oluyor da ih- racatımız günbegün azalır ve aynı zamanda döviz ve altın kaynakları- mız tamamen erimiş bulunurken it- halâtımız bir evvelki yılın muayyen bir devresindekine nazaran artabili- yor? Bunun normal bir hadise ola- rak telâkkisine imkân var mıdır? Da- ha sonra bu neticenin ne gibi tesirleri olmaktadır ve olacaktır? Meselenin en can alacak noktasını bu sorular teşkil etmektedir.. İkinci soruyu ele alarak diyebiliriz İd hadise hem nor- maldir, hem değildir. Değildir; çün- kü elinde dış tediye vasıtaları olma- yan ve ihracat imkânları da pek mü- sait gözükmeyen bir memleketin itha- latının, dış ticaret açıklarının gittik- çe kabarması netıcesını verecek şe- kilde, artmasına İm olmamak lâzım gelir. Tabit olabıhr, Çünkü muhtelif şekil ve suretlerde (kredüi ithalat, takas ve sair hususi anlaş- malar) daha evvelki yıllarda veril- miş siparişlerin teslim zamanları ba- his mevzuu devrede gelmiş ve ondan biraz sonraki aylarda gelecek olabi- lir. Bu kısa izahtan hemen anlaşıla- bilecek bir nokta adı geçen tabiiliğin muhtemelen pek kısa ömürlü olaca- ğıdır. Hatırlanmalıdırlar ki ana boru- dan kesildikten sonra uzun veya kı- sa bir müddet musluktan su gelmek- te devam eder. İthalatımızdaki son artışları da buna nzetmek müm- kündür. İthalat aslında kaynakların- dan kesilmiş olmalıdır. Ancak, boru- lardaki su misali, daha bir müddet ayni seyirde veya biraz azalarak de- vam etmesi beklenebilir. Bu vaziyet- ten kurtulabilmenin başlıca çareleri hiç şüphesiz istihsali ve netice olarak ihracatı arttırmak ve bir taraftan da dış yardım yahut muhtelif suretlerde bancı sermaye — temin etmektir. Bunlardan ilki hava şartlarına doğ- rudan doğruya bağlı olduğu ve aynı zamanda kısa vadede tesirlerini gös- teremiyeceği için ister istemez asıl çare olarak ikincisi kalıyor. İlk iki sorunun cevabını kısaca vermiş bulu- nuyoruz Neticeler Mevcut — dış ticaret açıklarının ya- ni dışticaret borçlarımızın muh- telif yönlerden bir sürü tesirleri doğ- makta, hükümlerini icra etmekte ve gelecek devrelere de bir sürü sürp- rizler hazırlamaktadır. Bunlardan ba— zılarını burada işaret edelim : leketin mail-ticari itibarı zedelen— mekte; ilerde elde edilecek yabancı tediye vasıtaları ve müstakbel istih- saller rehin altına girmekte; yaban— sermaye ürkütülmekte ve hiç de m bur olmadıkları halde, yabancılar normal surette giriştikleri ticari-ik- tisadi münasebetler sonunda, bizim yanlış politikamız yüzünden bir takım ıstıraplara tahammül zorunda bıra- kılmaktadırlar. "Sütten ağzı yananın yoğurdu üfliyerek yiyeceği" sözü bir AKİS, 13 AĞUSTOS 1955 mâna ifade ediyorsa, uzun vadede bu durumun kârlısı bizim olamıyacağı- mız kolayca anlaşılır. caret açıklarımızın ticaret borçlarımızın alacaklıları, is- ter istemez, bizim çekmek zorunda olduğumuz enflasyon derdine İştirak etmiş bulunuyorlar. Başka bir ifade ile, biz kendi becerıksızlıgımız neti- cesinde kucağına —düştüğümüz enf- lasyonun çok daha tahrıpkar şekilde ükmünü icra etmesine ancak başka- larını - fakat hiç hakkımız olmıya- rak - zarara sokmak suretiyle mani olabiliyoruz. Çok daha genişlemesi imkân dahilinde gözüken enflasyon boşluğunun mühimce bir kısmı, şim- dilik, bedellerini ödiyemediğimiz mal- lar ile kapatılmaktadır Fakat bunun "borulardaki suyun" tükenmesine ka- dar devam edebılecegıne hukmetmek için ortada sürü ma sebep vardır. Borulardakı suyun tukenmesı demek ancak ihracatımız kadar itha- lât yapabileceğiz demektir. Bu ise fazla kötümser olmıyan bir hesapla 350-400 milyonluk munzam bir e lasyon boşluğunun meydana gelmesı demektir. Böyle bir neticenin mey- dana gelmesi kimse tarafından te- menni veya arzu edilecek bir şey de- ğildir. Ancak şu kadar var ki, iktisa- di hadiselere temenni ile degıl fa- kat ilmi, dikkatli ve siyasi hesaplar— dan uzak tedbirler istinad eden bırlerle tesir edilebilir, yön verılebı— lir. Bu veya buna yakın bir neticenin vukuu halinde girişilmiş bulunulan yatırımların tamamlanması çok zor- laşacağı gibi, tam istihsal durumuna gelmiş olan bir çok yatırımlardan da tam mânası ile istifade etmek güçle- şebilir. Bugünkü enflasyonist gidişin şiddetlenip daha tahripkâr bir hale gelmesi halinde bunun umumi hayat İKTİSADİI VE MALİ SAHADA üzerindeki tesirlerinin neler olabilece- ğini tahmin zor değildir. Bütün bun- lara mani olmanın veya hiç değilse tesirlerini hafifletmenin bir tek yolu vardır: fime ve ihtisasa kıymet ver- mek, siyasi menfaat hesaplarına pay- dos demek! Dış borçlar ve bir mesele Muhakkak ki iktisadın ve iktisât- hissedebilmesidir. Hususi konuşma- lar olduğu gibi bazen ciddi gazete makaleleri bile bu şikâyete hak ka- zandıracak bir duruma sebep olmak- tadırlar. İktisadi vaziyetimiz yüzün- den, bilhassa son zamanlarda gazete- lerde sık sık mevzuları iktisadi olan bazı yazı ve başyazılara rastlanmak— tadır. Bu yazılardan bir kısmı, yazı sahıplerının ıktısat bilgileri hak— kında insanı kuvvetli şüpheye düşü- recek veya çok tek taraflı mütalâa- larda bulundukları kanaatine vardı- racak şekildedir. Bir kaç gün evvel İstanbul sabah gazetelerinden birin- de gazetenin sahip ve başyazarının dış borçlara ait bir baş yazısı yayın- landı. Gazete tarafsızlık iddiasında bulunan, mümkün olduğu kadar böy- le kalmıya çalışan ve fakat iktidar partisine karşı olan sempatısı de pek gizlenemiyen bir gazete Başyazıda, yazar muhalefetin dış borçlar hakkında takındığı tavrı ten- kid etmektedir. Ona göre, Türkiye- nin bu güne kadar daima dış borçları olagelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti' tarihinde dış borçlar daima ödenmiş- tir. Yazar dış memleketlerde görüş- tüğü mühim şahsiyetlerden hariçte- ki itibarımızı sarsacak her hangı bir hadise mevcut olmadığını öğrenmiş- tir. EPU nun resmi istatistiklerine Fiyat etiketlerinden bir görünüş Eski çamlar .,,