YURTTA OLUP BİTENLER Başbakanın yanıldığı nokta Başbakanın samimi olarak bu ka- naatte bulunduğuna şüphe yoktu. Demek ki bir çok noktada samimi surette yanılıyordu. Demokrasi sade- ce serbest seçim demek olmadığı gi- bi serbest seçim de sadece ve sadece rey çalmamak, sandık kırmamak de- mek değildir. Serbest seçimin ser- bestliği seçim gününe inhisar ederse o aslında baskı altında bir seçim de- mektir. Bir seçimin serbest olması i- çin ona hazırlık safhasında bütün partilerin aynı şartlar altında çalış- ma imkânlarına sahip olmaları gere- kir. Halbuki iktidar sözcüleri öyle sözler söylemektedirler ki bunların onda biri bir muhalefet hatibinin ağ- zından çıksa o zat ömrünün geri ka- lan kısmını hapishanede geçirir. Şim- diye kadar muhalefeti ağza alınmı- yacak kelimelerle itham edenler hak- kında kullanıldığında kıllarını dahi mamıştır. Savcılar iktidar hakkında sarfedilen veya yazılan — kelimelere karşı son derece hassas bulundukları halde aynı kelimeler muhalefet hak- kında kullanıldığında kıllarını dahi kıpırdatmamaktadırlar. İktidar rad- yoyu istediği gibi kullanmakta, Ar- jantinde bile muhalefetten esirgen - miyen konuşma hakkını bizim iktidar muhalefetten esırgemektedır D.P. ye göre bir memlekette "hürriyet yok- tur" denilebiliyor mu, o memlekette hürriyet var demektir. Bu yanlış bir telakki, bir sofizm adan başka şey de- ğildir. Nitekim Arjantinde muhalefet lideri radyoda konuşmak fırsatını ulur bulmaz memlekette hürriyet olmadığını haykırmıştır. Şimdi bunun karşısında Arjantin bir demokrasidir mi diyeceğiz? Seçim günü suç işlememek seçim- lerin serbestliğini ispat etmez. Se- çimlere tekaddüm eden günlerde de kanunlara aykırı hareketlere müsa- de etmemek gerekir. Halbuki 1954 seçimlerinin arefesinde bizzat Cum- hurbaşkanının ve Başbakanın yap- tıkları konuşmalar Yüksek Seçim Kurulu tarafından kanuna aykırı bu- lunmuştur. Buna karşı hükümet o kurulu teşkil edenlerin tekaütlük sü- resini 30 yıldan 25 yıla indirmekle iktifa etmiştir. Basının hali malümdur. Bir yan- dan kanunların, bir yandan bunların 'garip tatbikatının, nihayet kâğıt tev- zii sisteminin gazetecilerin vicdanları üzerinde yaptığı tesiri hiç kimse in- kâr edemez. Basının tamamiyle ser- best olmadığı bir memlekette ise se- çim günü sandıkların kırılmaması, reylerın çalınmaması hiç, ama hiç ir mâna ifade edemez. Nihayet toplantı hürriyetine elveda — dendiği artık anlaşılmış değil midir? Başbakan Adnan Menderes, belki de bu neviden sualler kendisine so- rulmasın, bu neviden hakıkatler ha- tırlatılmasın diye iklimli basın top- lantısına hükümeti tenkid eden ga- zetelerin temsilcilerini çağırmamayı daha uygun bulmuştu. 8 Kıbrıs Meselesi Fatin Rüştü Zorlu Cevizi kırabilecekler mi? Çetin bir ceviz Bu —ayın sonunda Londrada Türki- ye, İngiltere ve Yunanistan tem- sicileri her üç memleket için hayati ehemmiyette bir mesele olan Kıbrıs işini görüşmek üzere bir masanın et- rafına oturduklarında bizim Saint James sarayı nezdinde bir Büyük El- çimiz ya İngiltereye müteveccihen yola çıkmış bulunacaktır, ya da an- armış olacaktır. Şu satırların cak v yazıldıgı sırada Türkiyenin Londra Ethem Menderes Eksikleri : muhalefetin desteği daki Büyük Elçiliği fiilen münhaldı. Hem de uzun aylardan beri.. Orada- ki gundelık işleri ise sadece bir mas- lahatgüzar, isminin de işaret ettiği gibi tedvir ediyordu. Fakat Foreign Office ile karşı karşıya gelip selâhi- yetle söz söyliyecek bir Büyük elçi- miz mevcut değildi. Ingıltere bu!. İki ittifakla bağlı bulunduğumuz ve Kı rıs meselesini beraberce halletmek zorunda olduğumuz bir memleket. Dünyanın üç büyük devletinden biri. Oraya şu ana kadar bir temsilci gön- derememiş, bir temsilci seçmek için aylarca vakit bulamamış Dışişleri Bakanlığımızın halini hiç bir şey bu hakikatten daha iyi gösteremez. Hüseyin Ragıp Baydurun vefatın- dan bu yana üzerinde pek çok kim- senin gözü bulunan Londra Büyükel- çiliği için bir sürü isim ortaya atıl- mıştı. Bunların içinde ancak fantezi diye vasıflandırılabilecek — tahminler bulunduğu gibi - meselâ Osman Ka- paninin bile o diplomatik vazifeye ta- yin olunacağı ileri sürülmüştü - ha- kikaten böyle bir mevkie lıyakatını ispat etmiş Amira iz Ulusanın veya Seyfullah Esinin adları da geç- mişti. Bu arada köprülerin altından bol bol su aktıktan sonra nihayet Bonn Büyükelçimiz Suad Hayri Ür- tıkayla 1950 yılında Demokrat Parti listesinden müstakil milletvekili çık- tıktan sonra meşgul olmaya başla- mış, Avrupa Konseyinde stajını geçi- rerek İstişari Meclisin Başkan killiğine kadar yükselmiş, liyakatini kısa zamanda ortaya — koymuştu. Bonn'daki mesaisi de memnuniyet verici olmuş, mevcut imkânlar, daha doğrusu imkânsızlıklar içinde varlık göstermeyi bilmişti. Londra Büyükel- çılıgı için bir tek - son derece m - eksikliği vardı: İngilizcesi. S ad Hayri Ürgüplünün İngilizcesi diplomatik bir görüşmeyi başaracak seviyede değildi. Gerçi Büyükelçilerin bulundukları memleketin lisanını mutlaka mükemmel şekilde bilmeleri deta bir mecburiyet, ingilizceyi çok iyi konuşmamak bü- yük bir handikaptır. Allahtan İngilizler ilgilizce bilme- yen bir Büyükelçiye de çoktan razıy- dılar. Ama biz, tayini aylardan beri geciktirmiştik. Hem de Kıbrıs mese- lesine ait görüşmelerin hazırlıkları en hararetli safhaya girdiği halde.. Yunanlıların gayreti Halbuki her şey gösteriyordu ki Yunanlılar bu işi kendi lehlerine bir an evvel bitirmek için müthiş bir gayret — sarfediyorlardı. Açtıkları kampanya neticesinde İngiltereninki dahil hemen bütün dünya memleket- lerinin umumi efkârını kendi taraf- larına çekmeğe muvaffak olmuşlar- dı. Üstelik Ağustos ayı içinde Yuna- nistanın Birleşmiş Milletler nezdin- deki temsilcisi Palamas teşkilâtın ge- nel sekreteri Hammarskjöld'ü ziya- AKİS, 13 AĞUSTOS 1955