YURTTA OLUP BİTENLER merikada New York Time, Fransa- â Le Monde gibi "gazeteler Yunan tezini tutuyorlardı. Hattâ İngilterede bırakınız işçi basını, liberaller ve bir kısım Muhafazakarlar bile Yunanis - tanın hiç olmazsa kısmen haklı ol- duğunu yazıyorlardı Diğer taraftan Adadaki ingiliz- ler sanki diken üzerindeydiler. Her gün patlayan bombalar rahat huzur , bırakmıyordu. Kıbrıs Mau-Mau'lar —diyarına dönmüştü, İngilizlerin ise bombadan hiç, ama hiç hoşlanma- dıkları yakın tarihin ispat ettiği.bir hakikatti. Karışıklığın önüne geçil- mez hal aldığı yerlerden Büyük Bri- tanya son yıllarda daima tası tarağı toplamış ve kararı mahalli halka bı- rakarak çekilmişti. Hindistanda böy- le olmuştu, Filistinde böyle olmuştu, Süveyşte böyle olmuştu. Hiç kimse İngilterenin bir gün Süveyşten ayrı- lacağına ihtimal vermiyordu. Fakat bir Muhafazakâr hükümet bu kararı almaktan çekinmemişti. Yunanlılar Süveyşi bırakan — İngilterenin zora gelince Kıbrısı kendilerine bırakaca- ğından emindiler ve bütün plânları o durumu yaratmağa müteveccihti. Ya biz? Londra Konferansına bir kaç hafta- nın kaldığı şu sırada vaziyetimi- zin Yunanlılar kadar avantajlı olma- dığı görülmektedir. Kıbrıs meselesin- de de, Yunanlıların uzun vadeli plânla- rına karşı gündelik bir polıtıka takip etmemiz hali hazırın bu durumunu yaratmıştır. Dünya umumi efkarım kendi haklı davamıza ısındıramamış Olmamızın başlıca sebebi İç kavgalar arasında bu meseleye lâyık olduğu e- hemmiyeti vermemiş bulunmamızdır. AKİS bir kaç hafta evvel iktidara, bu meselede muhalefetin de destegını haiz olmanın bizim için nasıl bir kuv- vet olacağını hatırlatmayı vazife bil- mişti. Halbuki bu yapılacak yerde iç politika gürültüsünün her yere hâ- kim olmasına yol açan bir kampanya bütün şiddetiyle devam ettirilmiştir. Türk partileri memleketimiz için ha- yatı olan bu meselede müttehid bir manzara arzetseler davamızın müda- faası elbette ki kolaylaşır, kendimize büyük bir kuvvet sağlarız. Kıbrıs kampanyasında. Yunanlılar davalarında tamamiyle haksız olduk- ları halde bizi fersah fersah geride bırakmışlardır. Onlara süratle ye- tişmek zorundayız. Aksi halde Ada- nın, üzerindeki yüz bin Türkle kay- bına şahit olmak gibi acı bir vaziyet karşısında kalabiliriz. Londra konfe- ransına Türkiye namına Dışişleri Ba- *kan vekili Fatin Rüştü Zorlu ile Mil- li Savunma Bakanı Ethem Menderesin iştirak edecekleri anlatılmaktadır. Onların yanma muhalefet partilerin- den birer delege vermek son derece isabetli bir hareket olacaktır. Batı, memleketlerinden istedikleri zaman misal vermek merakında olanlar A- merikadaki iktidarların daima muha- lif partiden dış politika — müşaviri kullandıklarım hatırdan çıkarmama- lıdırlar. imdi iktidar, iç politika mesele- lerı dolayısiyle adeta kanlı bıçaklı ol- ğu muhalefete memleketin yüksek menfaatlerini ilgilendiren bu mesele- de her türlü partizan görüşü unutup elini uzatabilecek mi? önümüzdeki günler Demokrat Parti için bir olgun- luk imtihanı yerine geçecektir. Tek- rar ediyoruz: Kıbrıs meselesinde çok kuvvetli bir durumda olmak zorun- dayız, aksi halde istisnasız hepimizi kedere garkedecek bir sürprizle kar- şılaşabılırız İngilterenin Adayı en u- madık zamanda terk zorunda ka- lıp çekilmesi sürprizi bizi gafil av- lamamalıdır. Propaganda sahasında Yunanlılara kaptırdığımız — mesafeyi son süratle kapamalı ve milletçe müttehid bir manzara almalıyız. Bu- nu partizan düşüncelere, hislerine, hırsına kapılarak ihmal edecek bir iktidarı millet asla affetmiyecektir. Üniversite Biri daha Ağustos ayının başında lstanbul U- niversitesi senatosu aşağı yukarı fevkalâde bir toplantıya çagırıldıgın— a gündeminde tatsız bir madde bu- lunuyordu. Milli Eğitim Bakanlığın- dan bizzat bakan Celal Yardımcı'nın imzasını taşıyan bir yazı Rektörlüğe gelmişti. Bu yazıda Senatonun İk- tisad Fakültesi doçentlerinden Osman Okyar hakkındaki mütaleası sorulu- yordu.' Celal Yardımcı Osman Okyarı bakanlık emrine almak kararındaydı. Fakat kanun böyle bir karardan ev- vel bakanı öğretim üyesinin mensu- bu bulunduğu Universitenin Senato- sundan mütalea almaya mecbur etti- ğinden Celal Yardımcı bu yazıyı yaz- mıştı. Yoksa aslında Senatonun fikri- nin bir kıymeti yoktu. Kanuna göre asıl selâhiyet sahibi olan bakandı. Se- nato müsbet kanaat de izhar etse Ce- lal Yardımcı istediği öğretim üyesini bakanlık emrine almak hakkına sa- hipti. Elbette bir meseleyi, milletin serbest iradesiyle iş başına gelmiş bir iktidarın Milli Eğitim Bakanı dört buçuk profesörden daha iyi bilecekti; Nitekim bundan tam bir yıl önce de Ankara Üniversitesi profesörü Bülent Nuri Esen Ankara Üniversitesi Sena- tosunun müsbet mütaleasına rağmen aynı Celal Yardımcı tarafından "gö- rülen lüzum üzerine" bakanlık emri- ne alınıvermişti. Anlaşılan şimdi sı- ra doçentlere gelmişti. Osman Okyarın suçu son derece vahimdi: kalkınmamıza, bugünkü ha- lile inanmıyordu, inanmamakla kal- mıyor, bunu Cumhuriyet gazetesınde neşrettiği ilmi makaleleriyle umumi efkâra ilân da ediyordu. Hele Ame- rikanın '300 milyon dolarlık kredi ta- lebimizi reddetmesi üzerine kaleme aldığı bir makale adeta vatana hiya- net sayılmıştı. Osman Okyar bunda kalkınma adı verilen iktisadi hamleyi bir, iktisatçı gözüyle - 1ncelıy0r ve bugünkü prensipler, daha doğrusu prensipsizlik muhafaza olunduğu tak- dirde verilecek her paranın çarçur o- lacağını ortaya koyuyordu. Evet, bu genç doçentin suçu son derece büyük- . Demokrat Partinin medarı iftiharı, goz bebeği, her türlü antidemokratik hareketinin zırhı kalkınmamıza inan- mıyordu. Osman Okyar, Serbest Fırkanın kurucusu Fethi Okyar'ın oğludur. Osman Okyarı tarif etmek gerekirse, iki kelimeyle "ilim adamı" demek lâ- zımdır. Tahsilini Avrupada tamam- lamış, Oxford'u bitirmiş, uzun müd- det Pariste çalışmış, memlekete dön- düğünde akademik kariyere intisap ederek evvelâ asistan, sonra doçent olmuştu. Milli gelirin tesbitiyle va- zifeli komisyonda kendisine yer ve- rilmiş, ilminden istifadeye çalışılmış- tı. Fakat hakiki ilim — adamlarının doğru bildiğini söylemek — merakları vardır. Batılı mânasiyle bir iktisatçı olan Osman Okyar da kalkınma adı verilen iktisadi hareket hakkındaki fikirlerini saklamayı memlekete kar- şı vazifesini yapmamak saymış, son derece ilmi, son derece efendice ve ağır başlı makalelerle bunları duyur- muştur. Yazı yazdığı gazetelerin Cumhuriyet ile Forum olduğunu söy- lemek genç ilim adamının makalele- rinin, tonu hakkında bir kanaat ver- meye yeter. Fakat kalkınmanın ger- çek bir kalkınma olmadığı kanaatin- de bulunduğundan yazıları makbule geçmemiş, makbule geçmek bir ya- na Ankaranın şimşeklerini üzerine çekmişti, işte şimdi, hürriyetlerin tam olarak bulundugu iktidar tara- fından ilân edilen 1955 Türkiyesinde bir Üniversite hocası fikrinden dolayı cezalandırılıyordu Halbuki Osman r bazı sözde ilim adamları gibi 1ktıdar1 inanmadığı halde övmüş ol- saydı aynı Celâl Yardımcı tarafından muhtemelen — mükâfatlandırılacaktı. Fikir istiklâli genç doçentin bakan- lık emrine alınmasına yol açıyordu. Nihayet uyananlar Fakat — İstanbul Üniversitesi Sena- tosu, Ankara Üniversitesi Senato- su gibi gevşek davranmak niyetinde değildi. Geçen yıl Ankara Senatosu Bakanlığa cevap olarak pek sudan bir yazı göndermişti. İstanbul Sena- tosu toplantısında bir karara varma- mayı tercih etti. Önümüzdeki toplan- tıda ise bakanlığa sert bir cevap ha- zırlanacak ve Osman kyarın ilmi meziyetleri sayılıp döküldükten sonra Bakanlık emrine alınması için bir se- bep bulunmadığı, bahis mevzuu ma- kalelerin siyasetle iştigal sayılamıya- cağı, bu neviden yazılar yazmanın bir ilim adamı için vazife olduğu be- lirtilecekti. Ama buna rağmen Celâl Yardımcı, Osman Okyarı bakanlık emrine almakta ısrar edebilirdi. An- cak o takdirde de bir çok öğretim ü- yesi gürültülü bir şekilde istifaya hazırlanıyorlardı. Zira Osman Okyar ileri sürülen sebepten dolayı ceza- landırılırsa Üniversite muhtariyetin- den bahsetmek acı bir istihzadan başka şey olmıyacaktı İstanbul Ü- niversitesinin en maruf şahsiyetle- rinden bir çoğu buna müsaade etme- mek kararındaydılar. AKİS,13 AĞUSTOS 1955