DÜNYA Dünya'nın başlığı Şeytan görmüş gibi olanlar var rünüyordu. Nihayet, şahsen yıpran- mış vekillerin - muhafazası Mecliste belırmeye başlıyan yeni ra- kabeci rubu" kuvvetlendırmekten başka ışe yaramay ca Fakat Menderes, 1şaretı henüz vermemişti. Demokrasi Mürüvvet! İ stanbul Radyosu müdürü — Mesut Cemil Tel, uzatılan kâğıda gözlük- lerinin üstünden bir nazar atfetti, o- udu, tâ imzaya kadar indi. Orad yüzünün ifadesi biraz değişti. — Olmaz!" dedi. Bu, Dünya gazetesinin gönderdi- ği bir ilânın metn iydi. Radyo idaresiyle Dünya gazetesi arasında 2 Mayıs seçimlerinden be- radyonun keşünden bu yana me- denı memleketlerde — gelmiş geçmiş bütün mücadelelerden daha garip bir mücadele cereyan ediyordu. Rad- yolar Dünya gazetesinin ilânlarını okumuyorlardı. Emir almışlardı. Emri kim vermişti, niçin verilmişti? Söylenmiyordu da.. Fakat Dünya ga- zetesinin ilânları da kabul olunmu- yordu. Dünya gazetesinin başındaki- let: "— Tlân servisiniz herkese açık.. Bütün gazetelerin ilânlarını da oku- yorsunuz. Bedeli mukabilinde değil mi? Biz de ilân vermek istiyoruz. Radyo, Devlet radyosu. — Babanızın malı mı zannediyorsunuz?" demişler- i. İhtimal ki öyle zannediliyordu, zi- ra ilânlar bir türlü kabul olunmuyor- du. Bunlar mesela "Bir kürtajcının hatıra defteri" filan nevinden edep dışı romanları reklâm eder mahiyet- te olsaydı, gene anlamak kabil ola- bilirdi. Degıldı de.. Sadece, Dünya'- nın ilânı olmak, sansürün işlemesi- ne yetiyordu. — Burada bir parantez açmak gerekir. Eğer böyle bir durum 1946 ile 1950 arasında cereyan etseydi De- mokrat Partiyi Mecliste temsil eden küçük gurup tozu dumana katar, haksızlığı önlerdi. Bugünkü muhale- fet gurubunun uyuşukluğunu şura- dan anlayınız ki mesele Meclise dahi getirilmemiş, alâkalı Devlet Baka- nından tek sual sorulmamıştır. — Hava yumuşayınca F akat son zamanlarda hava yu- muşamış ve Başvekil Adnan Menderes İzmirde, — vatandaşların AKİS, 19 MART 1955 , Mensup oldukları partilere veya sa- hıp bulundukları siyasi kanaatlere öre muamele görmiyeceklerini bil- dirmişti. Bu sözlerden sonra da bir gazetenin ilânım, şahsi husumetten dolayı kabul etmemek çok tuhaf ka- çacaktı. Hakikaten Mesut Cemil Tele alâkalı makamdan, Dünya ga- zetesinin de ilânlarının radyoda 0- kunması için emir verilmişti. O halde müdür, neden itiraz edi- yordu? Çünkü yazının altında Bedii Fa- ik'in imzası vardı. Mesut Cemil Tel "olmaz!" dedik- ten sonra ilâve etti: "— Falih Rıfkı Atay'ın imzala- ması İâzım.." Halbuki Dünya Basın - Yayın L. t.d. Şirketini kanunen Bedii Faik temsil ediyordu. Devlet dairelerinde, bakanlıklarda, bankalarda, her yer- de... Ama gene Devletin radyosu bu- İnu kabul etmiyordu. Zira, şahsen Be- dii Faik'e kızanlar vardı. Zira şah- sen Bedit Faik af dilememişti. Şimdi, imzası tanınmıyordu. Hiç' olmazsa keyfi muamelenin o kadarım yapı- yorlardı. İşin bir diğer acı tarafı bizzat Mesut Cemil Telin, oturduğu maka- ma Samed Agaoglu tarafından Be- dii Faik'in tavsiyesiyle tayin edilme- siydi. Dahası da vardı; ortada meş- hur "radyo ıslahatı" lâfları döndüğü sırada Devlet bakam Sarol, Mesut Cemilin uzaklaştırılmasını ısrarla is- temiş, Bay Tel'i gene Bediit Faik mü- dafaa etmişti. Fakat şımdı mudur ne kadar mükemmel bir “"memur" olduğunu gösteriyordu. Dünya'nın ilânı, metin Falih Rıf- kı tarafından imzalanınca okundu. Niçin - teminat? S adece bu hadise, keyfi idareye sözle değil, kanunlarla son veril- mesini İsrarla istiyenlerin ne kadar haklı bulunduğunu ispata yetiyordu. İngilterede kanuni teminatın bulun- madığını tezlerini müdafaa yolunda ortaya atanlar - aslında vardır ya - İngilterede böyle bir hadisenin cere- yan edebilip edemiyeceğini düşünme- lidirler. Tamamile karakuşi hüküm- ler verecek zihniyette kimseler me- sul mevkilere geçmek veya oralarda kalmak imkânına model demokrasi- mizde sahip olduklarına göre bizi şer- lerinden masun kılacak tek teminat, kanuni teminattır. O da bir muay- yen nisbet dahilinde.. Teminat, hiç YURTTA OLUP BİTENLER olmazsa bu gibilerin işlerini zorlaş- tıracaktır. Sadece şahsi sebeplerden dolayı Devlet radyosunu şu ilândan men e- dip, orada şu monologun okunmasına müsaade edilen bir rejime norma demokratik rejim demek pek güçtür. Bir çift sualimiz var: Dünya gazete- sinin ilânlarını niçin okutmuyordu- nuz, şimdi niçin okutuyorsunuz? Ni- çin mutlaka Falih Rıfkı da illâ Bedii Faik değil? Bize mukni cevap versinler, kar- şılarında şapkamızı çıkarıp egılelım İstanbul Asayiş hakkında İngiliz hakem son düdüğünü öttür- düğü zaman saat 17,30 du. korkunç bir gürültü kapladı. bahçe, ezeli rakibi Galatasaray'ı 150 nci maçta 2-0 mağlüp etmişti. Halk tribünlerde tepmiyor, orada burada ateşler yakılıyor, galip takımın ta- raftarları görülmemiş tezahürat ya- pıyorlardı. Maç, iddialıbir maçtı. Ga- latasaray şampiyonluk yolunda, önü- ne geleni yeniyordu. Bundan bir kaç ay evvel de Fenerbahçeyi hezimete uğratmıştı. Şimdi, intikam alınmış- tı. Bir çok Fenerbahçeli bu intikamın sadece Mithatpaşa stadında kalma- sına razı olamıyordu. Maç, sahada değil ama tribünler- de hadiseli geçmişti. Oyunun heye- Dr. Namık Gedik Asayişten müftehirdi ama...