Maliye ve siyaset B u kere Büyük Millet Meclisinde 1955 - 1956 bütçesinin müzakere- leri yapılıyordu. Yeni mali yılın büt- çesi bir evvelki yılın bütçesine naza- ran üçte bir artışla gelmişti. 1964 yı- li kuraklık yılı olduğundan milli ge- lirimizdeki azalışa rağmen — devlet butçesının büyüyerek gelmesını izah etmek biraz da vatandaşa yeni mü- kellefiyetlerin — tahmil edilmesiyle mümkün olabilirdi. Nitekim hükümet bütçe müzakereleri başlarken iki ver- gi kanunu hakkındaki tadilâtı - gelir vergisi kanunu ve arazi vergisi ka- nunu - Büyük Millet Meclisine getir- mişti. Bunlardan gelir vergisinin 89 uncu maddesine müteallik tasarı 1954 .yılma ait yüz bin lirayı aşan matrah- ların daha büyük mabetlerde vergilen- dirilmesini istihdaf ediyor ve takvim yılı sona erdikten sonra geçen yıl matrahlarından daha yüksek vergi alınması makable şamıl kanun çıkar- mak demek oluyordu. Eğer böyle bir kanun çıkacak idiyse vergiyi doğuran hadise sona ermeden, yani takvim bitmeden çıkmalıydı Alsancak limanının temel atma töreni münase- betiyle tüccarla da şahsen temas ede- bilme fırsatını bulmuş olan Başvekil Adnan Menderes gelir vergisi tadili tasarısının hatalı bir şekilde hazır- landığını anladı ve hatada ısrar etme- mek basiretini gösterdi. Zaten bu de- ğişiklikten 700-800 mükellef mütees- sir oluyor ve bunların hazineye odıye— cekleri Vergının de 20-25 milyon ci- varında artacağı tahmin ediliyordu. Fakat arazi vergisi üzerindeki tadi- lât bu kadar cüzi değildi. Bir kerre geçen yıllarda özel idareler tarafın- dan tahsil edilen bu vergi bu yıl ilk defa muvazene! umumiyeye ithal e- diliyor ve bütçenin gelir kısmında nisbeti dokuz kat arttırılmış bulunu- rarlar Parlâmentolarda - bizde ol- duğu gibi alkışlarla değil - bir an evvel kaldırılmak vaad ve temen- nileriyle karşılanır. Geçen sene Fransada, elsi sene İngilterede turist dovızlerı arttırıldığı zaman hükümet üyeleri bunu siyasi bir başarı kazanmış kadar iftiharla müjdelemişlerdi... Bu bakımdan Meclisimizdeki mahut alkışlarla, broşürün hakkı- mızda kullandığı "liberal zihniyet" tabirini bağdaştıramadığımızı itiraf etmeliyiz. Ne turist, ne de turizm bizde gerektiği manada anlaşılma- mıştır. Bu hak ve hürriyetler "lüks" tanınmakta berdevamdırlar. Bu fasıl şüphe, çekingenlik bazan kıskançlık bazan da anlayışsızlık ile doludur.. Gümrükteki çirkin di- diklenme, yolcu salonundaki acaip seyir, otoritelerin lâkaydisi bu fas- lın muhtelif sahneleridir. * D iğer memleketler ise kendi va- daşlarından başka, tahsil, staj AKİS, 19 MART 1985 yordu. Nüfusunun yüzde sekseni köylerde yaşıyan bir memlekette ge- niş vatandaş kitlelerinin bu verginin şümul sahasına gireceği muhakkak- tı. Mesele onu bir bütçe meselesi ola- rak Büyük Millet Meclisine gelmiş- ken ve mali bir mahiyet taşıyorken şimdi siyasi bir karakter iktisap et- meğe-başlamıştı. Hükümet denk ola- rak getirdiği bütçeyi denk olarak meclisten çıkarmak istiyordu. Bır ara Adnan Menderes söz aldı ve "arazi vergisi tasarısı tasvibinize uğramasa bile biz hükümet olarak tasarıyı hu- zurunuzda müdafaa edeceğiz" dedi ve köylümüzün mali durumunun dü- şük olduğu tarzındaki iddiaları "çift- çimizin beş senedenberi iktisadi du- rumunda büyük gelişmeler olmuştur Buna rağmen kendisinden hâlâ ada— let ölçülerine taban tabana zıd m betler dahilinde vergi alınmaktadır" eklinde — cevaplandırdı. — Başvekilin söyledikleri şu idi. Memleketimizde arazi vergisi 18 sene evvelki arazi kıymet tahrirleri üzerinden alınıyor ve Malatya'daki bir vatandaş dönüm başına uç kuruş vergi öderken Ma- nisadaki başka bir vatandaş altı ku- ruş vergi ödüyor ve bu nisbetler vi- lâyetten vilâyete değişerek Rize gibi bazı vilâyetlerimizde de dönüm ba- şına 50 kuruşa kadar yükseliyordu. Başvekile göre bu nisbetler ahenkleş- tirilmeli ve halen mevcut olan yüz- de yüz adaletsizlik yüzde elliye indi- rilmeliydi. Milletvekilleri ise köylüye vergi tahmil etme taraftarı değildi- ler Muhalefetin bunu gelecek seçim- lerde istismar edeceğinden korkuyor- lardı. Başvekil maliye ilminin pren- siplerini kalkan olarak kullanıyor ve vergide adalet konusu üzerinde mil- letvekillerine güzel bir maliye dersi veriyordu. Lâkin başvekil dersi ne kadar güzel anlattı ise de milletve- killerini ikna edemedi, çünkü millet- n veya çalışma v.s.. gibi sebeplerle topraklarında muvakkaten ikamet eden yabancılara da aynı hakları tanımaktadır. Bu, aramızdaki mu- azzam zihniyet farkına küçük bir misaldir. Fransada — muvakkaten oturan bir yabancı, turizm için Fransız vatandaşı kadar döviz hakkına sahiptir. Bu sonbahar Tarsus'un "son" turistik seferıyle Fransaya dönüyordum. ca Rivyeraya geldık Oradan [spanya ve İtalya- ya gidilecekti, ben Napoliden ayrı- lacaktım. Nis'ten İspanya ve İtal- ya için hakkım olan dövizi aldım. Bunu bizim Tarsus yolcularına bir türlü anlatamadım. Bir bakıma an- lamamakta haklı idiler. Durup du- rup : — "Nasıl oluyor yahu? diyor- lardı, biz kendi hükümetimizden bu memleketler için döviz alamı- yorı'ız" sen Fransadan alabiliyor- Alkış sahiplerine sunulur! İKTİSADİ VE MALİ SAHADA vekilleri bindikleri dalı kendi elleriy- le kesmek taraftarı değildiler. Sezarın hakkı A slını isterseniz bu münakaşalar- da hem milletvekilleri haksızdı hem de başvekil. Milletvekilleri hak- sızdı, çünkü meseleyi "mali iyi" yi bulacak tarzda ele almıyorlar, müs- takbel seçimlerin neticesi üzerinde duruyorlardı. Halbuki milletvekilleri- mizin meseleye bu yandan bakmaları değil de mali imkânlar yönünden bak- maları Ve mali imkânların en iyisini bulmakta yardımlarını esirgememe- leri beklenirdi. Ancak o zaman isa- betli hareket etmiş olurlardı. Başvekil haksızdı, çünkü vergi a- daletini tam olarak anlamıyordu. O- na göre ortada yüzde yüz adaletsiz bir durum vardır; yüzde yüz adalet- sizlik yüzde ellıye inerse mesele nis- bi de olsa halledilecektir. Meclisle hükümet noktai nazarla- rım bu şekilde hülâsa ettikten sonra kendimiz vergide adalet müessesesin- den ne anladığımızı anlatmak isteriz. Vergide adalet demek vatandaşların müsavat üzere hazineye vergi' öde- meleri demek değildir. Vergide ada * let kaidesinden kastolunan şey, her- kesin kendi mali imkânlarına göre devlete vergi ödemesidir. Bunu da burada izaha lüzum vardır. Çünkü or- tada yıllık geliri on bin lira olan iki mükellef varsa ve bunlardan biri ev- li, diğeri bekâr ise bunlar aynı nisbet- te vergi ödememelidir. Zira bekâr o- lan mükellefin kendinden başka ba- kacağı hiçbir kimsesi olmadığı hal- de, evli olanın bakacağı bir kimsesi olacak Ve aile yükü kendiliğinden ar- tacaktır Onun için âdil bir vergi de- yince hatıra gelen vergi vatandaşı sıkmıyan, onun aile yükünü nazarı i- tibara alan vergidir. Başvekilin yanıldığı ikinci nokta da vergi sistemimizdeki adaletsizliği tamamen gayrıadil bir vergi şekli olan arazi vergısındekı tadilâtla dü- zeltmek istemesiydi. Bilindiği ü arazi vergisi arazinin donumu üze- rinden alınmakta, toprağın imbat kudreti, kıtlık ve bolluk yuları pek nazarı İtibara alınmamaktadır. ste-, lik herkes arazisinin miktarına göre vergi ödediğinden mesele nisbi ver- gi mi ,yoksa müterakki vergi mi' ye müncer olmakta ve bu vadideki mü- nakaşalar "nisbi vergi daima gayrı - adildir, müterakki vergi bazan gay- rıadildir" tarzında halledilmiş oldu- ğundan vergideki adaletsizlik daima gayrıiadile —müncer olan bir tarikle tashih edilmek istenmekteydi. Bu ise hatalıydı. Halbuki gönül arzu ederdi ki vergi sistemimizdeki ıslahat bir seri ekspres kanunlar yoluyla yapıl- ın. Vergi sistemimiz iyice tetkik edilsin, mükellefi sıkmıyan, onu ma- liye dairesinden veya . tahsildardan kaçırmıyan vergiyi kendi nazarında yük telâkki ettirmiyen ve hattâ ifası hoş bir vazife, haline getiren bir yol bulunsun. Bu yol mevcuttur. Büyük zirai kazanç sahibi vatandaşlar gelir vergisinin istisna hükümlerinden hâ-