TİYATRO Ankara Ankara Players S on perdenin nıhayetınde, şıddetlı alkışlar üzerine çıldı. Eserde rol alanlar bır dızı ha— linde sahneye gıktılar, alkış devam etti, birinci derecede rol sahipleri bu defa küçük bir dizi olarak görünı alkışlar dinmiyor, perde açılıp kapa— nıyor, her defasında da sahnedeki durum değişiyordu. Çiçekler küçük bir buketten başlayıp kocaman çe- lenk ve sepetlere kadar büyüdü. Son defa sahnede, zarif, beyaz elbisesi içinde bir çocuk kadar masum ve se- vimli bir kadın kalmıştı; yerlere ka- dar eğiliyor, gösterilen teveccühe, büyük bir tevazu ve mahcubiyet hâ- lesi içinde selâmlar, reveranslarla mukabeleye çalışıyordu Kuçuk Tiyatroyu tam n dol- olan Amerikalı, Ingılız ve İn- gılızce bilen diğer misafirlerin, daki- kalarca alkışladıkları bu sanatkâr Devlet Tiyatrosu artistlerinden Yil- çan idi. Doğrusu istenirse, Yıl- dız Akçan bu alkışları tam manası ile hak etmiş olmakla beraber, diğer rol alanların ve eseri sahneye koya- nın da payı onunkinden pek aşağı degıldı. Türk - Amerikan Kültür Derneği, bir müddet evvel "Ankara Players" adı ile bir amatör tiyatro gurubu te sis etmiş ve Thornton Wilder'in "Bı- zim Şehir" isimli eserini hazırlamaya başlamıştı. Eserin rejisörlüğünü A- merikan kültür ateşesi Argus Tre- sidder yapmakta idi. İngilizce aslın- dan çalışılan "Bizim Şehir" in genç kızını, Devlet Tiyatrosu sanatkârla- rından Yıldız Akçan canlandırmıştı. AKİS, 19 MART 1955 Yıldız hakikaten büyük bir vukufla canlandırdığı rolünde, haklı bir ba- şarı Devlet Tıyatromıız da aynı eseri bir kaç sene önce, Ebert'in mizan- seni ile temsil etmiş, unutulmaz bir başarı sağlamıştı. O zaman, amatör- lüğe çok yakın olan sanatkarlanmız, bütün varlıklarını ortaya koymuş, Thornton Wilder'i bile utandırmıya- cak 'bir oyun vermişlerdi. Bununla beraber Devlet tiyatromuz, "Ankara Players" kadar cesur davranamamış, dekor ve aksesuvarı kısmen kaldır- mış ve kısmen de sembolleştirmişti. Halbuki Amerikalı amatörler dekor ve aksesuvarı tamamen kaldırmış- lar, sandalye ve masa gibi, zaruri eş- yadan başkasına sahnede yer verme- mişlerdi. Hattâ, evin ikinci kâtı, iki sıvacı merdiveni ile ifade olunmi tu. Hemen bildirelim ki, sahnedeki okluk eserin başarısına hiç bir suretle gölge düşürmedi. Belki de .takdirlerimizin artmasına sebep ol- du. Şüphe yoktur ki dekorsuz, akse- suvarsız oyun, her esere gelişigüzel tatbik edilemez. Ancak beynelmilel, daha doğrusu beynelinsan hadise ve duyguların belirtilmesi için herhangi bir vasıtanın ehemmiyetli bir rolü olmıyacağı hakikati bu gibi deneme- lerle ispat edilmiş oluyor. Bizim Şehir'in her hangi bir A- merikan kasabasını temsil etmeyip, bilâkis hepimizin içinde yaşadığımız şehirleri canlandırdığı duşunuluı'se, orada, isimleri yabancı olmakla raber görünen her şahıs tanıdıklaı'ı- mızdan birisi, bazan bizzat kendimiz- dir. Üstelik bu eserde, ahretten de haber var. Ahret hakkındaki düşün- cemizi müşahhas olarak görebiliyo- Amerik: nu, eşin az rastlanabilen bir sanat olgunluga ile başardı: Sahne ile seyirci ve dün ya, ile ahret bağlarının dugumlenıp çözüldüğü "rejisör" rolü. Ne kadar mümkünse o derecede tabii oynanan bu rolün sahibi, keski kendisini sahneye vermi: olsayd Ş Hakıkaten, tiyatro sahnesi bir değer kaza! TI İ #—