KADIN insana bakmak mecburiyetinde olan bir işçiydim», diyordu. Bu gün ise, Jacgueline Cochran Kozmetik Şirketinin reisi olarak Balo- nun kendi himayesi altında yapılmasına müsaade etmişti. Gerçi baloyu o tertip etmemişti ama masrafları — karşılamak üzere 10.000 dolar ödemişti. Buna mu- kabil balo esnasında bir kaç defa Şir- ketin reklâmı yapılacaktı. Tabii günkü gazetelerde de bir iki satırla ba- lodaki rolünden de bahsedilecek ve bu da ilâveten Şirketine reklâm olacaktı. Jacgueline Cochran bütün — bunlardan son derece memnundu, fakat ufak bir tenkit yapmaktan da kendini alamadı: «Kızları Zigfield çılgınlıklarındaki kız- lar gibi çok süratli geçirdiler. Araların- daki yegâne fark bu genç kızların gi- yinmiş olmalarıydı. ded aktile, Amerikanın sosyeteye mensup aılelerının kızları kendi aileleri nezdinde Verilen balolarla sosyeteye ta- nıtılırlardı. Son zamanlarda ise, <«top- tan» denebilecek bir usul ittihaz edildi Gerçi faturaların bir haylisini gene ba- balar ödemektedirler, fakat balonun ter- Deb Balosunu Jacgueline Cochran dan evvel himaye edenler arasında Coty Kozme- tikleri, Evyan Parfömleri ve Kayser El- divenleri vardır. O gece Jacgueline Cochran'ın buka- dar büyük bir alâka ile seyrettiği geçit- te 104 genç kız sosyeteye takdim edil- di. Takriben 2000 davetli bilet satın al- mıştı. Balonun net kân 75.000 lira ise New1 York hastahanesine bağışlandı. Gece, genç kızların misafirleri kar- şılamalarile başladı. Saat 11 den sonra hoparlörden verilen bir emir üzerine enç kızlar ve kavalyeleri büyük an içinde kızlarının düğünü andırıyordu. Biraz sonra müf- <<Oyun- caklar Marşım» çaldı genç kızların tak- dim merasimi başladı. Orkestra biraz yavaşlayınca esra- rengiz ses gene hoparlörden sahneye ilk çıkan genç kızın ismini bildirdi. «Miss Elenita Ziegler!» ve azametli bir genç hanım kavalyesinin kolunda sağdan sahneye girdi. Alkış seslerine karşı de- rin bir reverans yaptı; sonra kavalyesi genç kızı kırmızı kadife döşeli dürt ba- samak merdivenden indirdi ve fotograf- çıların arasından yerine götür. Genç kızlar birer birer reverans- larını yaptılar. Bazılarının referansı çok derin ve dramatik, bazılarının dimdik ve sert, bazılarının çekingen, bazıları- nın ise müstağni idi. 104 genç kızın arasında bazı meşhur isimlere rastlanı- Meselâ Laurence Rockefeller, İrvıng Berlin ve Howard Cullman'ın 30 Çarşafı yeniden yırtalım B ir kadın sokakta mayo ile dola- ne olur? Tabii bir polis bu kadının yanına sokulur ve nezaketle kendisini karakola kadar takip etme- sini bildirir. Biz, hiçbirimiz de buna, demokratik kanuna aykırıdır diye iti- Herşeyin bir hududu leketlerinde bazı kıyafetler yasaktır: kimisi adaba aylan olduğu için, ki- misi o memleketteki ananelere uyma- dığı için, kimisi de, daha sudan se- bepler yüzünden.. Geçenlerde, Mal- tadan dönen bir arkadaş anlatıyordu» Herkesin, açık elbiselerle dolaştığı bir sahil şehrinde, bir hanım uzun pantalonla plaja giderken, polis ya- nma yaklaşarak: — Yabancısınız, galiba madam demiş burada — pantalonla dolaşmak yasaktır. Hanım çok merak etmiş fakat sebebini, bir türlü öğrenememiş. Bel- ki onlarsa kadının pantalon giymesi- nin bir manâsı vardı. Bizim için de çarşafın bir ma- nâsı, hem de ne acı bir manâsı var- ar.. Son zamanlarda, büyük şehirlerin biraz kenar mahallelerinde ve küçük şehırlerın her yerinde, umacı kıyafe- rüyoruz» Türk kadınının bu manza- ra karşısında ıstırap duymamasına imkân yoktur..- Vakıa, büyük şehır- lerde, bu hâl bizi endışeye düş uayyen bir medeni sevıy ye ulaşmış olan — cemiyetlerde, böyle, taassuba dayanan geri hareketler ol- sa da, cemiyet, hiçbir kanuna bile lüzum göstermeden — bunları Çiğner, Beyle cemiyetlerde cak, bi kendi kendimize verdiğimiz bu te- selli, şehirlerimiz için mevzubahıs bile olamaz! Hepi- miz biliyoru bugün, Türkiye'de, büyük şehırlerle, kuçuk şehırler ara- sında uçurumlar gibi — derin farklar vardır. Bu fark bilhassa içtimat ye fikri sahada kendini hissettirir.. İs- tanbulda, Ankarada, İzmirde gülüp kızları bunların arasındaydı. Kızların arasında sırf bu için — Minnea- polis'den kalkıp — New York'a gelmiş olanlar vardı. Kızların çoğu terbiyeli ve dağınık alkışlarla selâmlandığı halde bazıları sahneye çıkınca yer yerinden oynuyordu. Sonuncu genç kız da yerine otur- duktan sonra, orkestra Sosyeteye giriş valsini Ççalmıya başladı. Bunu onbir genç kızın iştirak ettiği — «Dalgalanan Jale CANDAN geçebileceğimiz bir manzara Anado- lunun herhangi bir kazasında bir tehlike teşkil edebilir. Mutaassıp ko- çarşafa soktukları kadınlar- dan sonra, bu hâl, genç kızlara, da- ha da küçük çocuklara intikâl ede- bilir.. Çarşafa giren bir kız, muhtelit mektebe de gönderilmek istenmez, istedikleri gibi gezen memur hanım- ları taşlanabilirler.. Halbuki ne iç ferahlatıcı bir man- zaradır 0: Beş sene evvel, Van gibi Anadolunun en ücra bir vilâyetinde, bir tek eczacı vardı, o da Vanlı bir hanım, Dükkânı yalnız başına idare ederdi. İki Dişçisinden birisi, gene bir hanımdı. En' meşhur 1lo- bir ka- dın.. Erkek gibi çalışır, hesabı topla- madan dükkânı kapamazdı.. Bugün Anadolunun her yerinde aileler, kız- larını seve, seve muhtelit mekteple- re yolluyor, onların okumasına e- hemmiyet veriyorlar. Fakat bir yan- dan da, çarşaf giyenler çoğaldıkça çoğalıyor, kadınları ve kızları evlere kapama temayülleri artıyor.. Halbu- ki Türk kadım mevkiini, kurtulduktan . Çarşaf ise, dai- ma giyenlerin kalbini ve zihnini boz- muş, onları daima saklanmaya, ko- runmaya mahküm, kafası işlemez bir biblo halıne sokmuş ur. n ve bize kişafını da tehdit etmektedir. Bugün çarşafa sokulmak istenen genç kız, varının Türk anasıdır. Çocuk ilk ter- biyeyi, ilk karakteri anneden alır.. Ka- dınları, geri kalmış milletler ilerli- yemezler.. Şuur ve muhakemesini iş- letmeyı öğrenecek yerde, saklanma- lan bir kadın nasıl bir çocuk yetıştı- rebilir?. Bugün münevver Türk kadınına düşen bir vazife — vardır: Heryerde çarşafla mücadele etmek, hükümeti- mizden çarşaf yasağım istemek ve bunu elde etmek!. Bu yazıyı okuyan her Türk kadınının bu mevzuda söy- liyeceği ve istiyeceği birşey vardır.. Bu sütun sizindir, yazınız. Kadıfe» (Jacgueline Cochran'ın en son kreminin ismidir) dansı takip etti. Genç kızlar bu dansı ellerinde kırmızı ve pembe kadifeleri dalgalandırarak ve «Dünyanın en' güzel kızı» — şarkısının nağmelerine uyarak — yaptılar. — Arada profesyonel dansözlerin bir gösterisin- den sonra kızlar bu sefer Kızak Polkası yaptılar. Finali ise gene Cochran'ın bir esansının ismine atfen <«Parlak Saat» denilen şarkının hep beraber söylenmesi AKİS. 15 OCAK 1955