MÜDAFAAMIZ mü yoksa vesvesenin mi delilidirler? Bunların mânası Vekil- ler tenkit edilemezler demeğe varmaz mı? Ve bunların mâ- nası fikirlerin suçlandırılması neticesine varmaz mı? Vekiller tenkıt edilirler. Hattâ tenkit edilmekle de kalmazlar. Hiciv- ere ve karikatürlere mevzu olabilirler ve| hücumlara da uğ- rayabılırler Bunlar demokratik fk adamdır diyorlar ve başvekıllıkten çekilmesini istiyorlar. Churchill'i, sesi işi- tilmeden sabah olmıyacağnı zanneden horoza benzetiyor- lar. Kimse bu sözlerden itibarsızlık ve bir horoz kadar akıl- sızlık manasını istidlal etmeği aklından geçirmiyor. Devlet adamlarına musallat olmak diye bir suç yoktur. Vekillerin istifası her zaman istenebilir. Hamdolsun memleketimiz bunu suç sayan memleketler arasında değildir. uhterem davacılar, mecmuanın tenkit tarzından şi- kâyetçidirler. Bu tarzdaki tenkitlerle tecavüze uğramış 01— mak vesvesesinin tesiri altında görünmektedirler. Ve içindir ki delilleri faraziyelerden ve cesaretli 1st1dlallerden ileri gidememektedir. Bu endişelerin yersizliğini ise biz üzün- tü çinde söylemekle kalmıyarak müdafaa bakımından isbata da çalışıyoruz. Nihayet ilkokullar meselesi M uhterem Hâkimler! AKİS'in bundan sonraki nüshasında davacıyı ilgilendi- ren bir yazı yoktur. —Hâdiselerin arkasına muayyen mak- satla düşülmediğini gösteren bu nokta işarete değerdir.—' Mecmuanın daha sonraki 13 Kasım tarihli nüshasında, haf- tanın aktualitesi arasında, Çankaya ilkokulunda bandları açılmayarak rafların üstüne atılmış okunmayan Türk Sesi gazetelerinin resimleri mevcuttur. Ve İstanbul gazetelerinde çıkan bu resimle ilgili günlük gazete haber ve tefsirleri ve bu arada Türk Sesi gazetesinin devredildiğine dair Devlet Vekili Doktor Mükerrem Sarol'un ve abone kaydı hâdise- sinin tahkik edilmekte bulunduğuna dair de Maarif Vekili- nin demeçleri nakledilmiştir. Mecmua, mokrasi baslığını taşıyan sütunda <<Mekteplerde hazine» başlığı altında kendi üslubiyle anlatıyor. «Kenarda bir raf duruyordu. Rafın üstü ise gazete ile doluydu. Gazete ama üstlerinden bandları sıyrılmamış ga- zete.. Demek ki bunlar okunmamış gazetelerdi. Hüseyin Ezer bir tanesini eline alıp baktı: zaman gazetelerin sun anlaşıldı. satılmayan gazetesine abone idi.» Muhterem Hâkimleri Bu cümle de bu dâvanın bir de- lili olarak gösteriliyor! Bir gazetenin okunmadığını — ve bandlarının açılmadığını söylemek cürüm müdür? İşte kunmadığı ve bandları açılmadığı fotoğrafla tesbit edilen gazetelerden bir ikisi. Takdim ediyoruz. Bu bir cürmün mü delili olur? Yoksa denildiği gibi gazetenin okunmadı- ğının mı delili olur? Satılan bir gazetenin bir yerde karii bulunmaz olur mu? Mecmua bunları söylemiş oluyor. Ve çekilen resmin ertesi günkü İstanbul gazetelerinin bir kıs- mında çıktığı —o gazeteleri de takdim ediyoruz— ve bun- lardan (Hürriyet) in büyük manşetlerle rakamını 35 bin ilkokula Türk Sesi gazetesi abone kaydedildiği tak- tirde tutabileceği mıkdar farazi olarak belirtildikten sonra mecmua diyor ki: «Maarif Vekı]ı Ilkokul Devlet Vekilinin Türk Sesi gazetesine abone olunmasının yan ediyordu. Bir gazete ki gazete sahibine ödediği bandını açan bir tek insan çıkmamıştı. hassa, kime fayda?» İddia makamı, bu satırlarda da Devlet Vekiline nüfu- zunu suiistimal ederek gazetesini ilkokullara resmen abone kaydettirip menfaat sağlamak isnadını görmektedir. Bir defa, beyanat Maarif Vekiline aittir ve iş de Maarif Vekil- liğine aittir. Abone kaydettiren Devlet Bakam değildir. Saniyen: Nakledilen satırlarda mecazi bir mâna da yoktur hakikt bir mâna vardır. Bedeli mukabilinde satın alman bir gazetenin kazancından sahiplerinin faydalanması kadar tabii ve makul bir şey yoktur. Bu bir ticari işletme sahibi- nin meşru faydasıdır. Fakat bir ilkokulda bandları açılmayıp 24 Hangi fayda ve bil- ilkokula faydası mutasavver de- ğildir. Yazıdaki açıklık bunu belirtiyor. Bu yazılar da tenkit edilen hâdisenin politik çehresidir. Ve nasıl iki Devlet Bakanı da demokratik bir zaruretin anlayışı içinde umumi hizmet mevkiindeki vazife şuurunun icabı olarak gazete ile alâkasını kesip sahipliğini başkasına devreylediğini İlân eylemiştir. (AKİS) bu nüshasında bu devrin de haberini vermektedir. Ancak nun her türlü dedikodudan salim kalmasını temin için aydınlanmasını lüzumlu bulduğu nok- taları da belirtmektedir. Zira «Hiç kimse yüzbinlerce İliralık bir tesisi ve orada çıkan bir gazeteyi durup dururk, retmez» diyor. Burada mühim olan nokta şudur: in bir gazeteye sahip olması ve gazete sahibi olarak Ve- killiğine devam etmesi hukukan caiz olmayan bir fiil de- Ancak demokratik mânasiyle tenkit edilen bir hare- Bu bakımdan tenkidi tahrik eden sebeplerin orta- dan kalkması için yine demokratik anlayış içinde aydınlık isteyen yazılan hakarete yorarak haysiyet kırıcı bir isnad mahiyetinde telâkki etmek vecihsizdir. Her humma tifo de- ğildir. okunmayan gazetelerin o Sarol ne kaybedecektir? İ ddia makamı tarafından bundan sonra ileri sürülen bu nüshanın 8 inci sahifesinin 3 üncü sütunundaki bir iş ada- mına ait cümlelerin de Devlet Bakanının hizmet ve vazife- ge ne Devlet Vekilinin bir aksıyonunun tenkidi dahı degı]dır Bir iş adamı her yerde her işe teşebbüs edebilir. Bir iş adamı dostluk tesisiyle de menfaat düşünebilir. Bu bir "teh- like değildir.. Umumi hizmet mevkiinde olanlara düşen, hususi iş alemiyle temasta sadece dikkatli olmaktan ibaret- tir. Bu yazıların bu bakımdan başka bir mânaya hamledile- bilmesi varid olamaz. Çünkü esasen Devlet Vekiline müte- veccih bir hizmet bahis konusu olmadığı gibi bu babta kimseye bir fiil izafesi de bahis mevzuu değildir. Teveh- hüme ise itibar caiz değildir. Ve nihayet istenen işin aydın- lanmasıdır. İddia makamı yazının son maddesi üzerinde de dur- muştur. Bunda, Nihat Erimle Mükerrem Sarol'un münase- betleri bahis konusu edilmektedir. «Nihat Erim, diyor mec- mua, Halk Partisinden ayrılıp Demokrat Partıye elbette ge- çecek değildir. Çünkü Demokrat Partide istediğini bula- maz. Mükerrem Sarol da hükümete karşı Halkçı ile işbirli- ği yapamaz. Çünkü Demokrat Parti iktidardan düşerse Doktor Sarol da çok şey kaybedecektir». Bu son cümlede de mecazi bir mâna yoktur. Çünkü hangi siyasi — iktidar düştüğü zaman o siyasi iktidarın ricali çok şey kaybetmez? Kaybolacak olan herşeyden evvel iktidar sandalyesinde hiz- met imkânıdır. dir. Ve ancak meşru olan menfaatlerdir. Siyast İktidardan düşenler az şey mi kaybettiler? Siyasi iktidar toplulukları gayrimeşru menfaat sendikaları değildir. Böyle bir iddia ne mevcut ve ne varit olabilir 8 inci sahifenin ortasındakı «Madem ki istifa etmiyor..» başlıklı yazıya gelince: İddia makamı bu yazıdan da iki cümle seçiyor: Biri şu: «Yine bu sütunlarda bizzat gazete sahibi oları kimsenin gazetelere resmi ilânı istediği gibi dağıtan bir Vekâletin başına geçip bu sıfatla kendi gazetesine fazla değil hattâ normal değil normalin altında da olsa menfaat dağıtmasının bir demokraside âmme vicdanını rahatsız et- tıgını hatırlattık. Bu nasıl iştir dedik. Doktor Mükerrem rol hem alıcı hem verici.» Bu, mecmuanın bir fikir ve prensip olarak müdafaa et- tiği tezin delilidir.. Bu masumiyetin delilidir. Vekilin gaze- tesine fazla ilân vermesi diye bir mesele olmadığını belir- tiyor. Ve noksan da verilse işin prensibidir ki tenkit edildi- ği 1fade ediliyor. azının sonundaki suallerden çıkarılmak istenen mâna- lar ise, mantıki görünürlüğü olmayan istidlallerdir. Umumi efkâr rejiminde bunlar ancak vakıaların aydınlatılmasını is- teyen normal suallerdir. Umumi efkâra intikal eden mev- zularda âmme hizmetini görenlerden her türlü açıklamayı istemek her vatandaşın hakkı olduğu gibi cevap vermek AKİS. 25 OCAK 1955