| Bir üzüm alır, parmağını süya sokar, ve peşkirle kurulardı. Man- zarasına ne kadar alışmıştık. Yalmız gülmeden seyretmekle kalmazdık; onun bu âdeti ile imparatorluk nizamı arasında münasebet bile bulurduk. Her para kazanan bir konak, bir otamobil yahut bir yat, fakat mutlaka birde âdet edinir. Âdeti meselâ sabahleyin sant dört ile beş arasında örümcek görmektir. Olebilir. Çünkü milyarı Ve dekoru var. İngilterede âdet, Markilik gibi, Lortluk gibi, bir rütbe, bir paye- dir. Fukata âdetsizdir. Bir fuhuş vak'asının muhakemesinden sonra, hâkimin, salan havasından kötü sözlerin kirini gidermek için günlük yaktırmış olduğunu okumuştum. İngilterede bu tahat'ın uzun uzun hazır- landığına şüphe etmeyiniz. Yedi miayonluk, katı sinirli, kesif şehirde tabü'nin göze çarpmasına imkân yoktur. İnsan, arasıra, bütün ada âleminde hikâye edilebilecek bir fuhaf icat etmeli- dir.. Nasıl hâkim ecvabı gündelik değilse, İngiliz tuhafı da mutat de- ğgildir. Tuhaf, İngilterede, bir sanatlır. Bir İngilizin Fatih kakvesindeki nargileyi nasıl tiskinerek gör- düğünü bilirim. Ben Gild Halla şarabını niçin başka türlü an.- lamağa çalışıyorum? Dostuma kısaca: — Başkasının ağzının dokunduğu bir tastan şarap içmek haoşu- ma gitmediği için ziyafeti reddettim, demeli idim. İngilterede komik ve mantık mefhumu yok değildir. Ancak be nu fukaralara karşı kullanırlar. Kendileri müze kürkü giyerler ve zenci kılığını sahneye çıkarırlar, Para ehlâkını, vaktile, bize bir hayat düstüru gibi öğrelmeğe kalkışanlara ne kadar kızıyorum. Meselâ: — İngilizler derler ki, yaşamasını bilmek demek, istirahat et- mesini bilmek demektir. Sanki Sincan köy recberi buna akıl erdiremezmiş gibi... — Efendim, İngilterede her odaya iki uşak hesap etmeli... Evi. nizde sekiz yatak odanız varsa 16 uşağınız olmalıdır.. Ah su İn:- gilizler... İşte yaşamasını hilen millet! 18 Fak ratı Biz raâ | Ler deş yar AÂrl üst lar nız KÂ siri yer «G