isi- Zze, Z- gi- '1p at BSİ YA ı kahvealtılarda peynri raddetiğini bildiği için, tepsiden onu haz. fetmeği düşünmüşlü: — Doğru değil, Stanbey! Peynir getirmeli idiniz.. Ertesi sabah Lesi, uşağının kendine uzattığı peyniri elinin tersi ile redetti: — Mersi, Stanbeyl» «... Noter Lordun işlerinin bozulduğunu görerek, aşçıları arasında bulunan iki pastacı İtalyana izin vermesi doğru olduğunu hatır- lattı. Lort cevap verdi: «— Artık bir centilmenin, Sherry'sini içerken bir püsküvi ye- meğe hakkı kalmadı mı?» Evet, bir Osmanlı tuhaflığı da vardı. Biz ihtiyar imparatorluğun zenginlik âdetlerinin son hikâyelerine yetiştik. Konağı yanan bir Osmanlı, ateşin karşısına iskemlesini atar, kahve içermiş. Mücevher çekmecesini kurtarmak için yangına koşan kâhyasını tehlikeye atılmaktan menedermiş. Bugün onun torunu sigorta kaçakçılığı yapıyor. Gömülen ayak! Daha zengin olsaydı, her gün tıraş kılını, veya her hafta kesilen tırnağını gömerdi. Biz Anadoluda ve İstanbul- da, maaşa geçtikleri günden son demlerine kadar, bir kesede cenaze parası biriktiren ne kadar çok aile babası olduğunu ha-> tırlarız. Cenaze ise şarkta en ucuz nakliye'dir İngiltrede bu markinin ayağı, hem de yarım ayağı, şarkta kim bilir kaç zelzelenin öldürdüğgü insanların hepsinin birden cena- ze alayından daha pahalıya gömülmüştür? Türk harp zenginlerinden bir kaçında da bu para tuhaflıklarını görmüştük. İçlerinden biri vardı. Bir ecnebi şirketinde kâhya idi ve kendisine Lala denirdi. Harpta nasılsa boğazına kadar kâğıda batmıştı. Yat kulübün bahçesinde, öğleden sonra, tam dördü çeyrek ge- çe, oyun köşkünün önündeki koltuza gömülür, karşısında, biri üzüm tabağı, biri bole çanağı ve peşkir tutan, iki garson dikilirdi. 17