cenin alındığını, eğer ihbar değer lendirilmemiş ve işlem aksatılmış- sa aksatan sorumlu hakkında tah- kikat açılıp açılmadığını öğrenmek istiyordu. Aslında, Sezai Okan, bunları öğ- renmekten ziyade nl hakkında bir açıklama yapmaya hazırlanı- yordu. Okan'ın açıklam istediği olay şudur: MDO beyânnamelerinin ilk dağı- tılmağa başlandığı sıralardaydı. Ha- va Kuwvetleri Komutanı İrfan Tan- sel, Hava Kuwvetleri Kurmay Baş- kam Hüsnü Özkan'ı çağırdı ve ken- ee bu MDO işini bir tahkik edelim? dedi. Kurmay Başkanı Özkan, Komu- tandan aldığı direktif üzerine. üç subayı tahkikatla görevlendirdi. O zaman biri albay, biri hâkim bin- başı ve biri de hâkim yüzbaşı olan bu üç subay, terfi etmiş olarak, ha- len ordudadırlar. İsimleri bellidir. Tahkikat başlayıp normal seyri- ni takip ederken, heyet üyeleri, za- man zaman Özkan'a bilgi veriyor- lardı. Bir defasında, tahkikat kuru- lu üyeleri, ai araştırmaların- da "bazı albaylar rla, "beyanname dağıtan bir miz araba'mn tes- bit edildiğinden bahsettiler. O gün Özkan, bu durumu Tansel'e akset- tirmek istedi, fakat o anda Hava Kuvvetleri Komutam henüz maka- mına gelmediği için bu, mümkün olmadı. Sonra, "bazı albaylar"dan ve "kırmızı araba"dan bahseden tahkikat üyeleri koridorda Tansel'- le karşılaştılar. Dununu ayak üzeri Komutana açtıklarında, Komutan konuyla ilgilendi ve onları maka- mına çağırdı. Tahkikat heyeti üye- leri İle makamında konuşan ve tahkikatın son durumu hakkında bilgi alan Tansel, onlar çıkınca, derhal, Özkan'ın, kendi odasının karşısına oraslıyan odasına girdi. Tansel oturmadı, ellerini Özkan'ın masasına dayıyarak Başkan, bu tahkikatı durdu- silimi dedi. Kurmay Başkanı, gerekçesi açık- lanmıyan direktifi, "Başüstüne" di- ye karşıladı, tahkikat heyeti üyele- rini çağırarak, tahkikatı durdurma- larını bildirdi, Merak edilen husus, bu emre "bazı albayları'ın mı, yoksa "kırmı- zı otomobil"in mi sebep olduğudur. Herhalde konu, çok tortuyu karış- tırmak istidadını şimdiden göster- mektedir. TEOMAN EREL * AKİS GAZETELER “Dr. Livingstone ile tanışıyorum sanırım!" Bın undan yüz yıl kadar önce, Afri- ka'nın balta girmemiş ormanla- rınm birinde iki beyaz adam, hiç beklemedikleri sırada karşı karşıya geldiler. Genci, sonradan İngilizle- rin soğ ğına isal olarak söylenecek meşhur cümlesiyle eli- i uzattı: “— Dr. Livingstone, I presume!" r. Livingstone ve m meşhur York Herald gazetesi hesabına Af rika'ya gönderilmiş Stanley hara- retle el sıkıştılar. Sonradan Stanley, bu seferinin hikâyesini, seferinin ücretini öde- miş ölen New York Herald'a yazdı ve bol para kazandı. Bundan iki hafta kader önce, bizzat kendi tâbirile "traji - komik" bir sefere çıkıp, Kıbrıslı Rumların eline pek budalaca düşmüş olan “li- der" Rauf Denktaş, kısmet olup de Dr. Fazıl Küçük ile karşılaşsaydı a- caba, tıpkı Stanley gibi: RAUF DENKTAŞ ÇOC İÇ OLAYLAR "— Dr. Küçük ile kaışılaşıyo- rum, sanırım!" diyecek miydi? Bu, devrimiz Staniey'i inin, sefe- re çıkarken eşini ve çocuk arım, hamiyetine emanet ettiği Hürriyet gazetesinde yazmakta olduğu "Se- fer Hatıraları'nın bir parçasında herhalde açıklanacaktır. "Denktaş Olayı", kendi tipinde dünya çapında bir mükemmeliyete sahip Hürriyet gazetesi için yeni bir başarı örneği teşkil etti. Daha işin başında, "lider"in Hürriyet ga- zetesi hesabına bu maceraya giriş- tiği, o bıraktığı an ve ürkiye nin en büyük tiraj gazete- sinin sansasyonel e re anlaşılmıştı. Nitekim, daha "lider" Türkiye'ye ayak bastığı anda gaze- te, Rauf Denktaş'ın, seferinin hikâ- yesini Hürriyet için kaleme alaca- ğını ilân ediyordu. "Liderin o kadar budalaca Rum- ların eline düşmüş olması da, belki senaryonun o kısımlarından biridir. O in bu tutuklama su- iyle şahikasına eriştiği ve orta- iğ > sanıstardıkı bilinmektedir. An- cak Rumların elinden kurtulmak için "lider"in yazıp imzaladığı taah- hütname, herhalde, sefer karşılı- ğında elde ettiği ne olursa olun, ken- disi için pek şerefli bir vesika teş- kil etmeyecektir. UKLARIYLA Ar yılı değil, kâryılı!