İSTANBUL MİKADO'NUN ÇÖPLERİ KENTER , KARDEŞLER MELİH CEVDET'İN OYUNUNDA "Mikado'nun Çöpleri". Yazan: Melih Ceydet Anday. Şahneye koyan: Müşfik Kenter, Tiyatro: Kent Oyuncuları. Melih Cevdet Anday'ın "Mikado'nun Çöpleri” adlı oyununda iki kişi var: bir erkek, bir de kadın. Bu İki insan, oldukça ilgi çekici bir ortamda karşılaşı- yor, ficisi de birbirini tanımamanın ürkekliği, karan- lığı içindedir. Genellikle,her insan başkaları için bi- linmezliklerle doludur. Hele böyle karlı bir geceya- rısında, issiz bir köşede karşıkarşıya ogelmişlerse... Hele kadının kucağında bir çocuk varsa, üstelik de tanımadığı bir erkeğin evine sığınacak kadar çaresiz, kalmışsa... Ama, bu dış görünüşteki bilinmezlik, kök- lü nedenlere dayanmamaktadır; ne olursa olsun, ya- lın, basit bir olaydır. Melih Cevdet, aslında karmaşık ve karanlık olmayan bu durumdan bilinçaltı derin- liklerine inmeye çalışmış. Bu yüzden, işi diyalog cam- balıklarına, düşünce oyunlarına götürmek zorunda kalmış. Bütün çabalarına rağmen de inandırıcı bir neden bulup çıkaramamış. Oyun boyunca konuşup kendilerini anlatan, bir çeşit psikolojik analize giren bu iki kişi gene de belirlenemiyor, çözümlenemiyor; yakmalıktan, kukla olmaktan kurtulup gerçek birer insan canlılığına kavuşamıyor. İkisi da ne bizim top- lumumuzda, ne de evrensel insan tanımında bir yer edinebiliyor. Melih Cevdet, kendisinden beklenmeyen bir acemilikle, cinsiyet konusunun seyirci üstündeki etkisinden medet umuyor. Kadın - erkek ilişkilerinin sözü çok geçiyor. Ama bu, oyuna bir katkıda bulun- muyor, seyircinin içini gıcıklamayı amaç edinmiş do> kunmalar olmaktan öteye geçemiyor. Melih Cevdet'in "İçerdekiler" adlı oyununda da cinsiyet önemli bir yer tutar, ama orda sağlam bir yapı içinde ele alınmıştır, "Mikado'nun Çöpleri" bu 34 bakımdan da "İçerdekiler'in gerisine düşüyor. Oyun, başından sonuna, bir çekiştirme, bir zorlama İçinde sürüp gidiyor. Mantık oyunları ne kadar ustaca dü- zenlenmiş olursa olun, gerekli ilgiyi çekemiyor. Bu çeşit gösterileri bece rmek yazmaya yetseydi, bütün düşünürlerin, felsefecilerin tiyatrocu olması gerekirdi. Kenter kardeşler de olmasa.. İkinci bölümü büsbütün sıkıcı hale gelen oyunda bir tutarsızlık daha var: Bu iki insan arasında sürüp giden çatışmaya kopuk kopuk başka düşünceler ka- rışıyor. Bunlar, günlük yaşayışımızla ilgili, toplumu- muzun aksak yanlarına parmak basan eleştiriler, sal- dırılar. Çoğu doğru ve gerçek olan bu düşünceler bi- le, oyuna organik bir sağlamlıkla bağlanmadığı için, iğreti kalıyor, sırıtıyor. Zaten, bu iğretilik ve yabancı yazarları andıran özenti havası oyunun tamamında duyuluyor. Eserin kuruluşu, tiyatro bakımından eksik ve ku- surlu olunca, Yıldız ve Müşfik Kenter gibi iki usta- nın karşıkarşıya çıkardığı oyun, umulan noktaya ula- şamıyor. Gene de bütün ustalıklarını, bütün güçlerini ortaya koyarak oyunu Kenter kardeşler kurtarıyor, seyredilir kılıyor. Bu arada, oyunda olmayan vurgu- lamalarla gerilimli sahneler yarattıkları, kesinlikle çizilmemiş rollerini kendilerine göre biçimlendirdik- Program dergisinde belirttiği gibi, oyununu yazdıktan sonra yorumladığına göre, bu sakınca da ortadan kalkıyor. Seyirci, bütünlenen bir tiyatro eseri değil de, bir söz ve oyun virtüozluğu seyrediyor. S. GÜNAY AKARSU * AKİS