sonra, Suriye'de yazdığı "Gazi Mustafa' Kemal Paşa Hazretlerine açık mektup" isimli eserinde bunu ce- vaplandırır ve çok etraflı şekilde, mukabil iddialar serdeder. Aslında da Kürtler, kendi aralarında dört dil grupu konuşurlar: 1 — Kermenç, 2 — Lor (Lor), 3 — Gülhur (Lek), 4 — Guran. Ama tatbikatta ve ge- nel olarak iki dil grupu seçilir: Kermenç ve Zaza. Ni- tekim şimdi bizim resmi istatistiklerimiz de böyle yürür. Fakat ne olursa olsun, bugün Türkiye'de, Kürt- çe konuşan ve Kürt sayılan önemli bir vatandaş gru pumuz vardır. Atatürk'ün ölümüne kadar hakim olan resmi ce- reyan "Türkiye'de Kürt yoktur, Türk vardır" merke- zindeydi. Resmi toplantılar hep bu görüşle kapanı yordu. Bugün görüşler daha belirsizdir. Ama şu bir gerçektir ki, bizim Kürtçe konuşan Kürt vatandaşla Iz vardır ve bunlar üstün bir zekâ ve uyandırıl- maya, sevilmeye, korunmaya lâyık, üstün bir çalışma a teşkil ederler. Milli Mücadelede, bütün eski is- atıralarına rağmen sakin bir sadakat gösteren bu kütleden Atatürk takdirle bahsediyordu. 1925'te bir ilim heyeti tarafından hazırlanıp, gerici bir risa leye reddiye teşkil eden ve Mustafa Kemal'in emri ile 20 bin nüsha olarak bastırılıp bütün yurda yayılan bir broşürde şu ibare vardır: "Hakimiyeti milliyemiz, hukuku tabiiyeden, mas- lahattan doğmuş; kan dökülerek alınmış, Türk ve Kürt milleti muahhidesinin mücahedesiyle, iktisab zafer ve galibiyet etmiştir.." (** 1925'te Şeyh Sait isyanı da Kürt halkının isyanı değil, Kürt şeyhlerinin, beylerinin, ağalar mm isyanı idi. Ama ne çare ki, bugün de bu halk, bu beyler, şeyh- ler, ağalar ahtapotu elinde inlemektedir ve bu ahta- pot, iki kaynaktan sa ahı iz 1 — Aşiretler sist 2— Aşiretler mera mülkiyeti. 2 rinin dayandığı toprak ve Evet, aşiret bey ve ağalan, hep şeyhlere, eşkıya- lara ve kendi silâhşorlarına dayanırlar. Aşirettik ol- masa, Doğuda eşkiya olmaz. Aşiret ağaları, beyleri ve onların köleleri olan şeyhlerle eşkiyalar ise, Doğuda toprak ve mera mülkiyeti temeli üzerinde yaşarlar. Aşiretliğin tasfiyesi, hem Kürt denilen halkın, hem memleketimizin istikbalinin emniyet ve hürriyeti ola- caktır. Bu da ancak, büyük toprak ve mera mülkiyeli yerine, küçük toprak mülkiyetini ve küçük müstahsi lin, Allahın yarattığı dağlardan, meralardan, emniyet- le faydalanmasını sağlamakla mümkündür. Yâni, Do- ğu bölgelerine mahsus kanuni kayıtları ihtiva eden, fakat derhal ele alınması, uygulanması gereken» in kılâpçı mahiyette bir reformla... Ve bu reform, ai viklik değil, halkçılıktır, milliyetçiliktir. Çünkü bo şevik, küçük toprak mülkiyetini savunmaz, bei tasfiye eder. Fakat, ağalar ve beyler, aşiret adına söz sahibi olmayı ve böylece de toprak ve meralar üstünde sa hipliği kaybederse, onların uşakları olan şeyhler ve eşkiyalarla parazit silâhşorlara ve bu arada, bu mü- tegallibenin goygoycuları olan oy avcılarına da yer lmaz. Halk, memlekete ve devlete ısınır. İstikbalini ve emniyetini, bu devletin bekasında görür. Aşiret nizamı cezri bir kararla tasfiye edilemez ve Doğuda küçük toprak sahipliğiyle küçük müstah- silin meralardan İstifade emniyeti sağlanmazsa, bu ağalarla beylerin, bu devletin başına daha pek çok Şeyh Sait'ler çıkarabilmeleri her zaman mümkündür. Evet, Doğu illerinde küçük toprak mülkiyeti! Doğu illerinde küçük çiftçilik! Doğuda herkese toprak, her çiftçiye mera hakkı... Bugün Doğu illerini yalnız saran değil, akıl almaz facialara da meydan veren sosyal düzensizliğin, kok- muş, tefessüh etmiş aşiret nizamının karşısına ilk adımda, ancak bu küçük toprak mülkiyeti ve küçük çiftçiye mera hakkı ile çıkabiliriz. Doğuda köylü, ken- di malı olan toprağa ve kendi köy sınırları içinde, sınırları belli mera hakkına sahip olduğu gün, bu il- lerde derebeyinin, ağanın, şeyhin ve onların azılı si- lâhşorlarının nefesleri, kanun yolu ile kesilmiş olur. Bu kanuni ıslahatın; gerek siyasi, gerek sosyal mâ- naları ile, stratejik değerleri de vardır. Bu tedbirler, Doğuya komando birlikleri gönder- mekten elbette ki daha mühimdir. Çünkü Doğuda aşirettik, ağalık, beylik ve eşkiyalık, ancak bugünkü toprak mülkiyeti nizamı üstünde yaşar. Doğuda eş- kiya, ağanın silâhşoru, yardımcısı, kiralık katilidir. Ağanın, beyin, şeyhin halk üzerindeki baskısını, kor- kusunu devam ettiren silâhta kuvvetidir. Doğuda €ş- kıya, ağalar, beyler, şeyhler arasında müzayede ile sahip değiştirir. Eşkiya kendi iradesine de sahip de- ğildir. O, sahibi ne derse onu yapar. Çünkü O, bir "kira adamı"dır. Kan dâvalarını da Doğuda ağalar besler. Çünkü kan dâvalarının temelinde de toprak dâvaları yatar. Hulâsa, Doğuda asayişin sağlanması, yolun em- niyeti, devlet hakimiyetinin teminatı, köylerde oku- lun, öğretmenin tutunabilmesi ve halkın devlete sa- dık devlete minnettar kütleler haline gelebilmesi için aşirettik nizamının ve onun beslediği Ortaçağ ka- lıntılarının tasfiyesi şarttır. Aksi takdirde zaman, bu bölgelerde kimbilir ne maceralara, ne beklenmeyen facialara gebedir. Çünkü ağa, bey ve şeyh, yalnız ge- riliğin, oOrtaçağın, mütegallibeliğin ve cinayetlerin âmili ve sürdürücüsü değil, ayni zamanda yabancı menfaatlerin ve tahriklerin de hem düzenleyicisi, hem sözcüsü, hem temsilcisidir. () Kürtlerin yoğun bulunduğu Doğu illeri, Yavuz Suttan Selim zamanında Osmanlı nüfuzu altına girdi. Fakat hiç tir zaman tam mânasiyle feth olunamadı. Oralarda Osmanlı hakimiyetinin ter mili olan toprak mülkiyeti tarzı, yani Timar, Ze- amet, Has usülleri de uygulanmıyordu. Memle- ket, 14'ü azli mümkün olmayan, 28'i azledilebi- len emirler ve ekrât beyleri, yani hakiki dere- beyler elinde kaldı. Hattâ bu emirliklere Saray la e "Mefrü z-ül kalem ve aktü-ü, hükümet" deniliyordu. o Bunlar daima müstakil kaldılar. © ka Milliye ve Hilâfeti İslâmiye. Yeni ün Matbaası. 1341 (925) Yirminci bin.