> —< ITI 27 — GÖKSEL ARSOY VE ÇEVRİLEN BİR FİLM Duman satıp geçinenler YEŞİLÇAM'DA BONO TİCARETİ ÜL dudağı hafif tertip san gölgecikli, açık renk gözlü ve düz mısır püskülü saçlı Jön", — N'apalım ağabey" dedi, “Yeşilçam” da 'işler nanay olunca, biz de bu yola başvurdu uk," "Jön"ün adı Göksel Arsoy'du ve bu konuşmanın yapıldığı sıralarda; sinema pazarlarınca "Yakındoğu" diye anılan Beyrut'a gitmeye hazırlanıyordu, "Jön"ün kendi şirketi "Göksel Film" ile "Yakın- doğu'mu Arap filmcileri, yaz başlarında, ortak yapım için bir ön-anlaşmaya varmışlar, yarısı İstanbul'da, yarısı da Beyrut'ta geçen, kırk yamalı- "Altın Beyrut'ta" filmini çevirmişlerdi. İlk deneme -ticari yönden- olağanüstü bir başarıya ulaşınca, ortaklar bir ikincisini çevirmeyi ve işin asıl kaymağını topla- mayı kurmuşlardı. Yeşilçam'da uzun bir süredir işler eskisi gibi yü- rümemekte ve sular tersine akmaktadır. Bu, aslında beklenen bir sonuçtur, ama, işletmecilerce de, yapım- cılarca da, öbür ilgililerce de pek olağan karşılanma maktadır. Türk sinemasında iç pazar artık tıkanmış tır ve bu tıkanıklığın açılması da imkânsız görünmek tedir. Bütünüyle ekonomik kuralların dışında yürütü len düzen, maliye uzmanı doktor Schacht'ı bile şaşır- tacak bir güçte bütün engelleri aşmış, kendine göre yeni kuralları da birlikte getirmiştir. Tefecilik ve bo- no ticareti başta gelmektedir. Gecekondu şirketler tü miş bunların sahipleri, ceplerinde beş kuruş olma- dığı halde, har birinin maliyeti 200 bin liranın üstünde Iz filmleri çevirmeye yönelmişlerdir. Bu garip ve şaşır- tıcı düzen şu şekilde kurulmuştur: Film çevirmeye karar veren herhangi bir kimse, cüzdanına, Yeşilçam Sokağı'na yakın bir yerde bir küçük ' 'yazıhane" tuta- cak ve bir aylık kirasını da peşin olarak verebilecek parayı in mu, işin yüzde 80'ini halletmiş sayıl- maktadır Al bono, ver bono.. T ürk sinemasında bundan sonra, gecekondu yapımcı için yapılacak şey, bölge işletmeleriyle ilişki kur- maktan ibarettir. Türkiye, yerli filmciler açışından çeşitli bölgelere ayrılmıştır. Gecekondu yapımcı, han sahibinden "yazıhane"- sinin anahtarım alır almaz, ya bu sayılan bölgelerle ilişki sağlamak için Adana, Samsun, Ankara ve İzmir gibi şehirlere kadar bir uzanmakta, ya da onların İs- tanbul'daki temsilciliklerine başvurmaktadır. Bölge- lerin -veya İstanbul'daki temsilciliklerin- yapımcıya verecekleri, her birinin en azından altı ay sonra öden- mesi düşünülen, birkaç kuruş pullu kâğıt parçacık- larıdır ki, sinema pazarında bunlar "bono" adıyla anılmaktadır. İşletmecinin gerçekten korkusuzca davranması- nın bir başka nedeni de, verilen "bono'lara karşılık malı -buna mal demek gerekirse tabii-, ödemelere girişeceği tarihlerden çok önce alacağı içindir. Ya- AKİS