loda biraraya geldi mi ne isim ver- meye imkân vardır, ne de seçim yap- maya. Her halde gazeteler uzun boy- lu, sarışın Leylâ Çelikbaştan minyon, esmer Madam Subijakto'ya her tip- ten istisnasız bütün göz alıcı almalar- dan uzun uzun bahsettiler. Zaten bu havadır ki balonun ku- surlarım -tecrübesiz ahçıyla yamakla- rının'eksiklerini- ertesi sabah herke- se unutturdu. Ama o gece, pek çok kimse bol bol söylendi. Bunda hak- lıydılar da. Cömertçe hazırlanmış bü- fe, bu hususiyetine rağmen az »aman- da talan edildi. Böylesine bir kalaba- lık hesaplanmamış olduğundan ve bir takım davetliler de tabaklarını pek doldurduklarından sona kalanlar do- na kaldılar. Allahtan ki biraz sonra aşağıda pişen dönerler, pilavların üs- tüne yerleştirilip ortaya çıkınca kıs- men açlığa çare teşkil etti ama, çok kimse de bu yüzden soluğu Süreyya- da alıp orada karın doyurdu. Bu ara- da kayık tabakları içinde çerkes ta- vuklarının, o kalıplarıyla opastaların bazı davetlilerin elleri üstünde sofra- dan uçmalarını balonun tertipçileri yürekleri sızlayarak seyrettiler ama, seslerini çıkaramadılar ki.. İçki büfe- lerinin yetmemesi de şikâyet konusu oldu ve israfa yol açtı. Zira tehacüm karşısında garsonlar bütün ölçüleri kaçırdılar ve apışıp kaldılar. Tabii, organizasyondaki acemilik bütün bun- larda 1 numaralı rolü oynamadı de- gil.. İranlı gelin Ferah bir hava AKİS, 16 NİSAN 1962 Gelelim hasılata Ama, balonun gazeteciler- için-en ba- şarılı tarafı şu oldu: Bin kişi 75 bin lira vererek bin bilet aldı ve hep- si baloya geldi. Bu, Türkiyede görül- memiş bir rekordur. Ankara Gazeteci, ler Cemiyeti hiç bir bakanlığın, hiç bir resmi dairenin, hiç bir bankanın, hiç bir teşekkülün kapısının ipini çek- medi, teberru, iane toplamadı. Bilet- lerin tamamı, balonun misafirleri ta- rafından satın alındı. Elçiliklerin ve yerli bir çok müessesenin nazik, cö- mert alâkası sayesinde bunun dışın- da butikten, lat sağlandı. Piyangoyu Enise Gürsoy, defile ye diğer bütün satılan Ferüzan Yolga arkadaşlarıyla beraber ve.doğ- rusu istenilirse "candan" da değil, canlarım dişlerine takarak yürüttüler. Balonun, tadı bilhassa gençler tara- fından çıkarılan kavmi dekore etmek için başta güzel Zehra Halefoğlu -bü- tün gününü, işçiler ve dekoratörlerle uğraşarak geçirdi-, Leylâ Çelikbaş ve arkadaşları didindiler, durdular. Zaten, balo için kim, çalışmadı ki?. Bakan eşlerinden -Yurdanur Evliya- oğlu gibi- Tabii Senatör eşlerine -Gün- seli Özkaya gibi- ve en cazip hanımla- ra -Leylâ İstinyeli gibi- herkes boy- nuna piyango sepetini takıp dolaştı. işte, umumi hatlarıyla bir balo böyle geçti. Bundan bir kaç yıl önce Yunanistanı ziyaret eden" Türk gazetecileri komşu memleketten tatlı o hatıralar la dönmüşlerdi. Bu defa, Yunan ga- zetecileri, Türk meslekdaşlarının da- veti üzerine Türkiyeye geldiler. Da- vetler, kokteyller, resepsiyonlar.. Ta- bii, Yunanlı meslekdaşlar üzerinde en derin tesiri, kendilerini kabul eden İsmet İnönü bıraktı. Hepsi, Başbaka- nın yanından büyülenmiş ayrıldılar. > Cebine para yerleştirenin, gazete sa- hibi olup gazeteci hüviyeti kazanı- vermesi bası hoş ve sürprizli-karşılaş- malara vesile veriyor. Basın Yayın ve Turizm Bakam Kâmuran Evliyaoğlunun Ankara Pa- lasta Yunan Gazeteciler Heyeti şere- fine resepsiyonu. Herke9 orada. Mes- leğin, bütün mensupları. oOrtalarda bir de, daha ziyade sucuk tüccarı ti- pinde biri dolaşıyor. Onun bunun eli- ni sıkıyor, parasına güvenenlere has tavırla yüksek perdeden konuşuyor da, konuşuyor. Bir ara, Metin Toker ile karşılaşı- yor. Tabii 'el sıkışılıyor. Mutad "Na- sılsınız?" lar. Toker "İyiyim, ya siz?" diyor. "— Çok şükür Allaha, durabiliyoruz, işte!" sayenizde Türk Hokka Triodan parça Kimse umursamıyor. Adam, kim” senin umursamadığını görünce tek- rar ediyor "— Çok şükür Allaha sayenizde ayakta durabiliyorum, işte! Gene aldıran yok. Anlaşılan, bu bir espri! Zira, yeniden tekrar edi- yor. Biraz sonra Metin Toker, Yeni Sa- bahın Emin Karakuşunun kulağına e- ğilip soruyor: "—Kim bu, yahu?" Emin Karakuş buluyor: "— Yolcudan gazeteci olursa, ta- bü böyle olur. Muam r Kıraner!" * Bafa gölüne ait çıkan bir notun, yan- lış aksetmiş bir hikâyeden, ibaret olduğu anlaşılıyor. Bir defa, bahis ko- nusu olan Özbaşlar İzmirli'değil, ha- lis muhlis Sökeli. Sonra, öyle cahil bir, tapu memurunun "köy"ü "göl" yaz- masıyla bir koca gölün balık imti- yazının her hangi bir kimseye veril- meyeceği aşikâr. Ama, bu iddia ile- ri sürülmemiş değil. İddianın sahiple- ri adalete başvurmuşlar, Özbaşlar a- dalet önünde hak kazanmışlar. Hela özbaş ailesinin gölü ister açıp ister, kapatması, köyleri su altında, su üs- tünde bırakması bahis konusu bile değil. Bilâkis, gittikçe bir (o Teksas manzarası alan Sökenin mamur ve müreffeh bir bölge olup gıpta çek- mesinde Özbaşların rolü ve emeği bü- yük. Adamlar hâlâ da, çalışıp duru- yorlar. 29