KİTAPLAR Tanrının Gözdesi Yok (Erich, Marta Remarguenin roma- nı, çeviren Semih Yazıcıoğlu, oo Akay Kitabeevi, Dünya Şaheserleri serisi, Hamle Matbaası 1961, 304 sayfa, 1250 kuruş.) Günümüzün en büyük romancıla- rından biri olan Erich Maria Re- margue'nin hemen bütün kitapları dilimize çevrilmiştir. "Garp Cephesin- de Yeni Bir Şey Yok" adlı romanı ile bilhassa Türk okuyucularının karsısı- na çıkmış, daha sonraki eserleri "Üç Arkadaş", "İnsanları Seveceksin", "Hayat Kıvılcımı", "Zafer oÂbidesi", "ölümsüz Günler", "Sevmek ve öl- mek Zamanı" adlı romanları da peş peşine, hem e bir yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Bir Alman olan Remargue, Birin- ci Dünya. Savaşı sonunda kaleme aldı- ğı ilk Tornanı "Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" ile, Birinci Dünya Sa- vaşının bütün vahşet, fecaat ve iç yıkılışını ortaya dökmektedir. Daha sonra hemen her beş yılda bir yeni bir romanla ortaya çıkan Remargue, Hi'tierin Almanyada iktidarı ele al- riyeti savunan bir yazar olarak canı- nı ancak Almanyadan kaçmak sure- tiyle kurtarabilmiştir. o Yüzyılımızın belki de en büyük ediplerinden olan rupada, mağlübiyetin acısını çekmiş. bir milletin evlâdı olarak, etraftaki alabildiğine çöküntü içinde, öğret- menlikten mezar taşçılığına, mezar taşçılığından oto tamirciliğine ve oto tamirciliğinden otomobil yarışçılığı- na kadar yapmadığı iş kalmamıştır. Remargue, hayatı pahasına edindiği bu tecrübeleri romanlarında dile ge- tirebilmiş insandır. "Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" da, Fransız - Al- man cephesinin Birinci Dünya Savaşı içindeki havasını veren Remargue, daha sonraki romanında, harp sonra- sının değil de mütareke devrinin hi- kâyesini oanlatmaktadır. İnsanlara bitmez tükenmez bir sevginin dile ge- tirildiği, her şey ölse bile dostluğun, arkadaşlığın ölmediği, ölmeyeceği hi- kâye edilen ikinci romanında Remar- gue, pek çok sahneyi bizzat kendi ha- yâtından çıkarıp ortaya koymuştur, "Üç Arkadaş" adlı romanını takip e- den "İnsanları Seveceksin", artık Al- manyanın Hitler diktatörlüğüne düş- tüğü günlerin hikâyesini dile getire- cektir. Esaret kampları, sürgünler, bitmez tükenmez göçler, zulüm, vah- şet rezalet ve bütün bunların üstünde tertemiz bir aşk, hiç sönmeyen bir in- sanlık (o sevgisi... "Hayat Kıvılcımı", “Zafer Abidesi", "ölümsüz Günler," "Sevmek ve ölmek Zamanı", bütün bunlar, yazarın yaşadığı dünyanın bi- rer cilde sığdırılmış hikâyeleridir. Yani, Birinci Dünya Savaşı sonrası, İkinci Dünya Savaşı başlangıcı, içi ve sonrasının ilk müjdeleri. Harbin fecaatini yaşamış bir insan olarak, insanlar arasında barışın 1s- rarlı bir savunucusu olan Erich Maria Remargue, pek tabii ki Almanyada harpçi Nazi rejimine hoş gözle bakmı- yacaktı. Bakmadı,da... Bakmadı ama, Nazi rejimi de ona aynı şekilde mua- mele etti. Remargue'nin İlk sığındığı yer, o sırada İsviçre olmuştur. Alman- yada ise kitapları, Hitlerin kaz adım- ları atan Nazi Partisi teşkilâtı men- supları tarafından meydanlarda bü- yük yığınlar halinde yakılmıştır. Bu, insanlık sevgisinin, hayat o kıvılcımı- nın yakılmağıdır. Sonuç olarak bütün bu mevhumları yakan Almanyanın İ- kinci Dünya Savaşı sonrasında nere- ye gittiği malümdur. Remargue daha sonra harp yılları içinde Amerikaya hicret etmiş, Ame- rikan vatandaşlığına girmiş ama hiç bir zaman kalbinde milletine ve in- sanlara karşı olan sevgisini yitirme- miştir. Seri halinde yaşadığı, (o aşağı yukarı hepsi birbirini? tamamlayan İlk sekiz romanında Remargue, hep har- bi, yahut hiç değilse harbe yakın şeyleri anlatan bir yazardır. Son ya- yınladığı eser, "Tanrının Gözdesi Yok"a gelince, bu artık Remargue'- nin tamamen değiştiğini göstermek- tedir. Remargue hemen her romanın- da aşka yer vermiş bir yazardır. A- ma hiç bir romanı, "Tanrının Gözde- si Yok"taki kadar aşkla dolu değildir ve konusunu bu kadar kuvvetle aşka dayandırmamaktadır. Daima harp canavarının gölgesinde insanların aşk- larını, ihtiraslarını ve ümitsizliklerini işleyen Remargue, bu kitabında ilk defa olarak harpten uzak, fakat yine cephede ön safta savaşan erler kadar tehlikeli hayatlar yaşayan insanların inanılmayacak kadar seri tempolu hayatlarını ele almaktadır. Parisin en lüks kabarelerinden, Sicilyanın tozlu ölüm dönemeçlerine, Venediğin gondollarından İsviçrenin karlı dağlarına kadar mütemadiyen değişen son derece zengin dekor için- de sâdece ve sâdece ecelin birbirine yaklaştırdığı iki kişinin askını anla- tan "Tanrının Gözdesi Yok", Re- margue'nin öbür eserlerini oOokumuş da çarpılmış olanlara, hiç alışmadık- ları bir hava, ama sevecekleri, ina- naklan bir hava getirecektir. "Tanrının Gözdesi Yok"da Re- margue, veremin amansız pençesine düşmüş, ailesinden gelen miras ile hastalığı yenmek için İsviçrenin bir sanatoryom köyüne kamp kurmuş yalnız ve aşksız bir kız ile, hayatını, ünün birinde yüzdeyüz bir ölümle biteceğini bildiği halde, otomobil ya- rışçılığı ile kazanan genç bir oOadam arasındaki aşkı, ölmez, öldürülemez askı anlatmaktadır, öyle iki kişi ki, biri ölümle yarıştığının farkında olma yacak kadar pervasız, öbürü ise net an yaklaştığım çok iyi bildiği ecelden çılgıncasına kaçan bir genç kız. oSa- vaş sonrasının paniği İçinde yarınla- rı olmayan iki kişi: Clerfayt ve Lil- lian... İki çılgın ki, hayatın önünde, Ölümün eşiğinde hiç birşey yapamaya- caklarını bildikleri halde yarışıyorlar ve sevişiyorlar. Roman baştanbaşa bu çiftin macerasına tahsis (edilmiştir. Öyle bir macera, öyle bir aşk hikâyesi ki, insanı içinden saran, kitabı elinize aldığınızda bıraktırmayan, göz karar- tan bir yarış "Tanrının Gözdesi Yok"u Okuma- mış olanlar çok birşey kaybetmezler. Zira onlar, günümüzün en büyük ya- zarlarından biri olan Remargue'l tanı- mıyorlar demektir: Bu işe, bir haldir acınacak AKİS — 246