16 Nisan 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

16 Nisan 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA DIN Köy Kardeş köyler Orta yaşlı esmer kadın, şahadet par- mağını sallıyarak havaya kaldırdı Ve yarı ciddi, yarı alaylı bir sesle: "— Size 150 tane fidan getirdik. İki gün sonra tekrar geleceğiz. Bu fidanlar dikilmemiş olursa, o saman çekeceğiniz var" dedi. Güneşten yanmış bir köy delikan- "— Emret Başöğretmenim" diye cevap verdi. Fidanları otobüsten köy meydanı- nın bir kenarına indirdi, dizdi. Köy meydanı bir anda siyah önlüklü öğ- renciler ve kucaklarında çocuk taşı- nema haline sokmuştu. Bir başkası film makinesini taşıyor, dört kişilik doktor ekibi ise okulun aralık odasın- da çocukları muayeneye başlamış bu- lunuyordu. Herkesin bir tanıdığı, bir sevdiği, bir dertlisi vardı. Herkes bir- birini özlemişti. Bir ekip çocuklara haftalık meyve ve sebzelerini dağıtır- ken, bir öğretmen kadın köy kadınla- rına temizlik konusu üzerine bir ko- nuşma yapıyordu. Tanınmış yerli i- lâç firmalarından toplanan ilâçlar da ihtiyaca göre hastalara verildi ve sağ- lıkla ilgili çok güzel bir renkli film gösterildi. Ziyaretçiler arasında senatörler, milletvekilleri, ziraatçiler, maarifçiler de vardı. Bunlar köylülerle köyün Bir kardeş köyde sohbet Elele, yan beyaz başörtülü kadınlarla odol- muştu. Otobüs ve özel arabalardan inen kadınlı erkekli bir kalabalık ta bunlara karıştı ve meydan bayram ye- rine dündü. Ankaradan dört kilometre ötede, 325 nüfuslu, 68 haneli Karaku- sunlar köyünde geçiyordu. Orta yaş- lı esmer kadın, Namık Kemal İlko- kulu Başöğretmeni Ferdane Oo Aytaç idi. Namık Kemal İlkokulu ile 65 öğ- rencisi bulunan Karakusunlar İlko- kulu 27 Mayıs inkılâbından sonra kardeş olmuşlardı. Namık Kemal O- kul - Aile Birliği böylece sık sık köyü Ziyarete geliyordu., Otobüslerden inenler derhal çalış- maya koyuldular. Bir erkek, köy il- kokulunun tek sınıfını karartarak si- 26 başbaşa.. gerçeklerini tartışıyor, dertlere çare arıyorlardı. Bir maarif müfettişi köy- lülere ot turşusu yapmasını o öğreti- yordu. Otu toprağa gömüp yeşil ola- rak saklamak mümkündü ve ot tur- şusu yiyen hayvan, kışın saman ile gıdalanan hayvandan en aşağı on mis- li fazla gelişiyordu. Hayvancılıkla geçinen Karakusurt- lar köyü için bu en ilgi çekici konfe- rans oldu. Konuşmalar bitince köylü- ler dostlarını grup grup evlerine gö- türdüler. Bu çatısız, göz kadar pen- cereli toprak evlerin içi hem çok ter- tipli, hem de çok temizdi. Hele köyün bir Emine Bacısı vardı ki, dehşetti!.. Emine Bacı. eşinin ve çocuklarının elbiselerini işlemeli torbalar (içinde duvarlara asmıştı. Yatağı sakız gibiy- di. Dış fırçalarını da işlemeli kaplarla başucuna asmıştı. Gençlere evlilik, ve mutluluk hakkında öğütler o veriyor, köyün nasıl kalkınacağını herkesten iyi biliyordu. Ankara Evlilikte aşk Kumral, sevimli genç kadın, elinde- deki değneği duvardaki şemaya değdirdi, sonra dinleyicilerine odön- dü. "— Nefret te, sevgi gibi tabii bir histir. Nefret eden kimse bir dere- ceye kadar kendi kendisini tatmin et- me çabasındadır ama, şurası muhak- kaktır ki, herkes sevgiyi, nefrete ter- cih eder. İnsanlar doğuştan itibaren daima ilk olarak sevgi ırmağını de- nerler. Hislerini bu yönde akıtmak isterler. Fakat eğer burası onlara ka- palı ise, çaresiz kalarak hislerine baş- ka bir mahreç ararlar. Sevgi ırmağı kendilerine herhangi bir şekilde bir baraj veya mania ile kapalı olursa şahsın can sıkıntısı, üzüntü ve acıla- rı evvelâ küçük küçük derecikler şek- linde iken sonra birleşir, genişler, de- rinleşir ve kocaman ' bir nef- ret ırmağı halini alır. Nefret ırmağını durduracak baraj mevcut değildir" diye konuştu. Değnek ince ırmaklar, barajlar, büyük şellâleler oüzerinde dolaşıyor- du. Sonra bu birinci şemadan kalk- tı, ikinci şemanın üzerinde dolaşma- ya başladı. Bu şemada bir dikdörtgeni bir küçük elips, bir daire, aydınlık ve karanlık kısımlar vardı. Bunlar sevi- len şahsı, çevreyi, sevenin hislerini temsil ediyordu. Aşkı bu şekilde ele alan cesur ka- dın, Zirat Fakültesi Ev Ekonomisi kürsüsü doçentlerinden Rezan Şahin- kaya idi. Rezan Şahinkaya Amerika- da iki yıl, "Çocuk ve Aile Münase- betleri" konusunda ihtisas yapmıştı ve fakültede olsun, kadın derneklerin- de olsun, yaptığı konuşmalar büyük ilgi topluyordu. Geride bıraktığımız haftanın başında Ziraat Fakültesinin büyük konferans salonu, yer ayıran- larla, yer kapmak için vakitlice gi- denlerin mücadelesi arasında tıklım tıklım, dolmuştu. Doçent Dr. Rezan Şahinkaya aşkı âdeta madde ile, sağ- lamlaştırarak gözler, önüne sermiş- ti. Ama bu geometrik aşk ne heyeca- nından birşey kaybetmişti ne de .tat- lı romantizminden. Ne var ki insan aşkın dokusunu öğrenince, hislerinin nedenlerini tahlil edebiliyor ve neyin aşk olduğunu, neyin aşk' olmadığını kolaylıkla ahlıyabiliyordu. Aşk ger- çekten mevcut ise, akıl ve mantık süz- gecinden geçirilmekle hiçbirşey kay- betmiyecek, aksine, kazanacaktır. Çünkü aşk dokusunu bilen kimse, me- selâ aşk üzerinde çevrenin rolünü, me- AKİS, 16 NİSAN 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: