ilerlemeyi daha avantajlı buldu. Bu- yeni delili. Koalisyon konusun- da Senato ve Meclis Gruplarının haf- tanın sonundaki gün yaptıkları müş- terek toplantıda ortaya çıktı. Birlikten doğan kuvvet O günkü toplantıda, yokluğu dik- kati çeken tek adam Kasım Gü- lekti. Bir senatör "O her halde, gizli pazarlıklarında omevcudiyetini ileri sürdüğü 60 milletvekiliyle başka bir toplantıdadır" diye alay etti. İki Grup, hemen tam kadrosuyla süslü odayı e (Bk. "Hükü- met" - S: 6) Grup İnönünün izahla- rım dikkatle dinledi, sonra ondan fazla hatibin ağzından kendi görüşü- nü açıkladı. Yükseltilen feryat "Ar- tık yeter!"di. Memleket menfaati ileri sürülerek herkes sâdece CEP, den fedakârlık siyaset hayatında nâzım rol oyna- masıydı. Önüne gelen İnönünün yük- sek milli menfaat anlayışından fay- dalanıyor, köprüyü geçtikten sonra da ilk iş olarak onu suçlandırıyordu. Her hareketi tasvip edilen oGenel Başkana o gün bütün yetkiler veril- di, bir tek yetki' yerilmedi: (o Daha fazla fedakârlık yetkisi! İnönü, her teması bu hudut içinde yapacaktı ve nihai kararı vermeden önce de gen Gruba gelecekti. ri ki şamar oğlanı yerine konmak ve mü- temadiyen şımarık küçük kardeşle. rin kaprislerine boyun eğmekle mü- kellef sayılmak CEP, temsilcileri- nin canına tak demişti. Hele, Mende- res zulmüne direnmiş olmanın şimdi karşılarına bir osuçmuş gibi çıkarıl- ması ve boyun eğenlerle yan çizenle- re pirim verilmeye kalkışılması C.H. P. nin bütün heyecanlı ve şerefli mensupları gibi Grubu da ifrit etmiş- ti. Grup, teşkilâttan gelen temayüle de ses vermekten geri kalmadı: Teş- kilât, partinin süratle derlenip to- emindi. Yeter ki Ankaradakiler gerekli mücadele azmini göstersinler, sünepelik etme- gerçek kuvvetlerini bilerek davransınlar. Bir il başkanı, kendi emi er bitirdiğimiz hafta içinde General de Gaulle'ün Fransızlara, , 1940'in Eran günle- harbi kazanacağız" diye yazdı. Öteki temayül Aslında Meclisdeki karışık kuvvet istifade ile partiye dayanmadan rol oynamağa kalkışan partililer hiç çıkmadı değil. Bunlar karşı Garan a bile buldu- lar. Arzulan ekseriyetlerin bir kaç mi ei edilebilecek adedi AKİS, 6 KASIM 1961 partililerarası değil! Erim Gülek Nihat OErimin D.P. iktidarına karşı direndiği yıllar, bir gün bu zatın P. nin siyasi varisleri tarafından "mutedil, mülâyim" sıfatlarıyla süslenip baş taca edileceği söylenseydi kim gülmezdi? Kasım Güleğin, C.H.P. Genel Sekreteri sıfatını taşıdığı sırada, aynı mirascılar tara- fından "makbul adam" ilân olunacağı bildirilseydi inanan çıkar mıy- dı? Bugün, C.H.P. ne karşı kuvvetler için Erim ve Gülek birer melektir. İfritler mi? Onlar İsmail Rüştü Aksaldır, Turhan Feyzioğludur, Fuat Sirmen Avni Doğandır! Bu oyunu ciddiye almanın imkânı yoktu Bir defa oyun, Nuh kadar eski bir oyundur ve doğrusu istenilirse, şimdiye kadar o kadar çok tatbik edilmiştir ki politikaya 1961 seçim- lerinin kapısından girmiş olanların haricinde tek şahıs için kıymet ifa- de etmemektedir. Karşı partiden birine gideceksin ve diyeceksin ki: "Kardeşim Mehmet, benim sizin parti hakkında hiç bir kötü düşüncem yok. Ama tutmuşsunuz, Ahmedi ortaya sürüyorsunuz. Canım, Ahmet olur mu? Bak, sen ol, hayatım feda! Desteklenmezsen, namussuzum.. Ahmedi bizim arkadaşlara kabul ettirtebilmenin imkânı yok!" Sonra, doğruca Mehmedi bulacaksın ve elini onun omuzuna koyup diyeceksin ki: "Kardeşim Ahmet, benim sizin parti hakkında hiç bir kötü düşün- cem yok. Ama tutmuşsunuz, Mehmedi ortaya sürüyorsunuz. Canım, Mehmet olur mu? Bak, sen ol, hayatım feda! Desteklenmezsen, na- mussuzum.. Mehmedi bizim arkadaşlara kabul ettirtebilmenin imkânı yok!" Bu alaturka kurnazlığa Ahmet ile Mehmedin çevirdikleri ma- nevra ve kendilerinde bir kudret varlığı tevehhüm ettirme gayretleri eklenince, ortaya günün acaip durumu çıkmaktadır. Koalisyon hükümetleri, partiler arasında kurulur. Partiler birbir- leriyle temas ederler, partiler görüşlerini bildirirler, partiler mutaba- kata varırlar ve partiler, görevlendirecekleri kimseler mârifetiyle, ge- rekirse hükümetler kurarlar. Ama, arkasında iki kişi bulunmayan bir çift politikacı partileri namına tertipler yaparlar, vaadlerde bulunur- lar, vaadler alırlar ve muhayyel koltukları o paylaşırlarsa bu, ortalığı karıştırmaktan, zaten dağınık fikirleri daha fazla dağıtmaktan baş- ka bir işe yaramaz. Gazete sütunlarında boy göstermekle ciddi bir kuvwvete sahip olarak müzakere masasına oturmak tamamile başka şeylerdir Nisbi temsilin ve 15 Ekim seçimlerinin yarattığı Parlamentoda demokratik sistem, ancak birbirleriyle parti olarak anlaşmaya varan ciddi siyasi teşekküllerin omuzlarında yükselebilir. Aksal müfrit, Gü- lek mutedil; Feyzioğlu sert, Erim yumuşak., Bunlar inandırıcı ölçü- ler değildir. Bunlar, taktik oldukları oyüzlerinden akan ve bir netice vermedikleri Başkanlık seçimlerinde bütün parlaklıklarıyla meydana çıkan, üstelik siyaset hayatını dejenere eden boş çabalardır. Partileri mesul idareciler temsil ederler. Bu mesul idareciler, partilerin güveni- ne ve o yüzden de vekâletine sahip kimselerdir. Gazinolarda bile şano- larda kocaman "Dışardan gazel okumak yasaktır" diye GiZALER, memleket için böylesine hayati konularda, hele kaybedecek vakit yok- ken falsolu seslerle uğraşmanın bir mânası bulunabilir mi? Gerçekleri, mutlaka el yordamına lüzum kalmadan da görebilsek...