YURTTA OLUP BİTENLER matı daha bir-iki ay masasından ay- rlmamaya zorlamıştı. Bir pazar günü.. İstifanın enteresan hikâyesi, geçen hafta pazar günü başladı. O gün Sarper, ikametine tahsis edilen Hari- ciye köşkünde sabah erkenden kalk- tı. Kahvaltısını yaptıktan sonra eşi ve çocuklarıyla bir müddet oturdu. Onlarla istifası hakkında sohbet et- ti. Hani, doğrusunu söylemek lâzım- gelirse, bu istifa hazırlığına "ailecek" karar verildi demek yerinde olur. Sa- at 12'ye geliyordu. Dışişleri Bakanı Sarper yerinden okalktı. Oturduğu evde bir tek daktilo makinesi vardı ve kızına aitti. Klavyesi de İngiliz klâvyesiydi. Makinaya itinayla beyaz bir esericedit kâğıdı taktı, Devlet ve Hükümet Başkanı oGürsele hitaben istifanamesini yazdı. Kâğıdı taktığı gibi itinayla çıkardı, önüne koydu. Klavye ingilizce olduğu için işyerine onu vurmuştu. Onları birer birer dol- makalemiyle düzeltti. En yakın tü- tüncüden 16 kuruşluk pul aldırttı, istifanamenin altına yapıştırdı ve fi- yakalı bir imza attı Bütün bunları yaptıktan sonra ra- hatlamışçasına derin bir nefes aldı. İkiye katladığı kâğıdı bir adamla Cumhurbaşkanlığı köşküne gönder- di ve istifanamenin Köşkten tealim alındığına dair bir belge almasını da adama sıkısıkıya tembihledi. İstifa- name Köşke vardığında saatler 12.25'i gösteriyordu. Sarperin istifa odilekçesi yaverler tarafından alınıp Başkan Gürsele ve- rildi. Doğrusu istenirse istifa, Gürsel üzerinde büyük bir sürpriz- tesiri ya- ratmadı. Ama hakikat şu ki, habere ziyadesiyle üzüldü. oSarperi İhtilâl- den çok evvel tanırdı. Kendisiyle ar- kadaşlığı vardı. Severdi, sayardı. Pa- tiste kendisiyle uzun uzun konuşmuş- lardı. Hattâ ve hatta, daha o zaman ihtilâlden dem vurmuşlar, gidişin bu- nu hazırladığında hemfikir oldukla- rını açıkça tesbit etmişlerdi. Gürsel istifanameyi bir yana koy- du. Meseleyi o halledebileceğini zan- nediyordu. Sarperin kendisini kıraca- ğını tahmin etmiyordu. Öğleden son- ra bir geziye çıktı. Gezi müddetince Sarperi ve istifa mektubunu düşün- mediği iddia edilemezdi. Sarpere gelince, o sırada Hariciye köşkünün bahçesinde İstanbullu bir akrabasıyla dolaşıyor, obir bakıma hava alıyor, bir bakıma düşünüyor- du. İstifasının kabul edilip edilmeye- ceğini doğrusu kestirmiyordu. Ak- rabasıyla havadan sudan konuştular. Ondan ayrılıncaya kadar istifasıyla ilgili tek lâf etmedi. Bu sırada Başkan Gürseli takiple gördüğü gaze- teciler Dışişleri Bakanını gördüler. 9 Sarper kendilerini gülerek karşıladı. İçlerinden, pek dost olduğu birisiyle sohbete daldı. o Milliyet gazetesinin muhabiri olan gençle Hariciye köş- künün ağaçları arasında kayboldu- lar". Sarper işte bu sırada bir şeye ka- rar verdi: İstifasını basına duyura- caktı... Nitekim öyle yaptı ve genç gazeteciye durumu anlattı. Diğerle- rine haber vermesi için de rica etti. Dışişleri Bakanının böyle bir kara- ra varması uzun düşünce mahsulüy- dü. İstifanın kabulünü arzuluyordu. Haberin basma intikali bunu sağlı- yabllir, hele hele bir başka tehlikeyi rahatlıkla önliyebilirdi. Sarper, bir yıldan beri deruhte ettiği (o Dışişleri Bakanlığı görevinden affedilerek ay- rılmak durumuna, haklı olarak, düş- mek istemiyordu. İlk adımı kendiri- nin atmasını kendince doğru bul- maktaydı. Sebepler Ertesi gün Sarperin istifası basında yer aldı. İhtilalin bu sevilen ve kabinede ziyadesiyle kuvvetli oldu- gu bilinen' dirayetli Bakanının bek- lenmedik-aslında, bazı çevrelerce bek lenen- istifası büyük gürültü kopar- dı. Başkentin siyasi kulisinde söylen- tler ayyuka çıktı. İstifayı herkes bir tarafa çekiyor, alabildiğine (o yo- rumlar yapılıyor, binbir hikâye uy- duruluyordu. İstifayı kimisi, Dışişleri bakanlığında yapılacak- söylentilerde "yapılan" şeklindedir- tâyinlere bağ- lıyor, kimisi M.B.K. nin Sarperle dış politika konusunda (o anlaşamadığını söylüyor, kimisi akla gelmedik bir takım hayali anlaşmazlık hikâyeleri anlatıyordu. Hattâ Sarperin ziyade- siyle yorulduğunu, bu yüzden istifa ettiğini ve bir (o büyükelçiliğe tâyin edileceğini söyleyenler bile (o çıkıyor- du! Sarper, kulağına gelen söylentilere bıyık altından güldü. Nitekim hafta- nın ortalarında o birgün, kendisiyle görüşen bir AKİS'çiye şunları söyle- di: değildir. kasıyla ilgili görülmemelidir. durumuma gelince, çok şükür turp gibiyim. Yorgunluğa idmanlıyım. He- le tâyinlerle hiç mi hiç ilgisi yok. Esasen daha tâyinler yapılmadı. çıkmasına da imkân yok. Zira elçi benim tarafımdan tâyin edilir ama, dışarda Devlet Başkanım temsil eder. Bu bakımdan Devlet Başkanının tâ- yine itiraz etmesi normaldir, en ta- bii hakkıdır ve bu beni gücendirmez. Olsa olsa kendisine, o tâyinleri neye dayanarak yaptığımı anlatırım. İk- na edebilirsem, ne âlâ..." Ne var ki söylentilerin, çok az da olsa, doğru tarafları mevcuttu. Sar- perin bazı meselelerde gücendiği, daha doğrusu üzüldüğü biliniyordu. Dışiş- leri Bakam olarak yetkisi dahilinde- ki bazı konular üzerinde tutumunun aksi -bunların büyük bir iyi niyetle yapıldığından emindi- beyanlarda bu- lunulması yılların diplomatım müş- kül durumda bırakıyordu. İşi yeniden tezgâhlamak durumuna düşüyor ve ister istemez insan olarak Üzülmeden edemiyordu. Tâyinlerle ilgili söylen- tilere gelince, denilebilir ki, biraz bo- şa atıp, dolu tutturulmuştu. Sarperin bundan evvelki bazı tâyinlerde üzül- Selim sarper gazetecilerle “Ayrılık ölümden beter” değil! AKİS, 10 TEMMUZ 1961