Tatlı Delilik Ahmet Emin Yalman yeveniklerin sempati ifade eden bir tâbiri vardır: “Folie douce — Tat- lı delilik” İnsan, Ahmet Emin Yalmanın yazıtlarını okurken bu tâ- biri hatırlamazhk edemiyor. Üstadın, meslek olarak gazeteciliği seç- miş, olması Katolik kilisesi için pek büyük bir kayıp olmalı. nie'si ile Yalman, günah çıkartimada üstüne adam bulunmayan bir ka- tolik papazı olurdu. Üstad şu anda, karsısına bir kaç "günahkâr" almış bulunuyor. On- ları zorluyor da, zorluyor. Günah çıkartın, diye! Ali Fuat Başgile ses- leniyor; "— Sorarım size, Sayın Ali Fuad Başgil, tövbe etmenin, doğru yo- lu tutmanın, şöhret ve başarı yolundaki her türlü arzu ve meyillerini- zin gerçekleşmesi imkânını o istikamette aramanın, dürüst münevver- lerin ve anlayışlı vatandaşların saygısına lâyık bir hâle gelmeğe çalış- manın zamanı gelmemiş midir? Milletimiz, tövbe eden, doğru yolu ta- ze bir imanla seçen adamlardan hoşlanır ve geçmişteki hatâları cömert- çe affeder. Bu gerçeklerin karşısında sizi kendi yicdanınızın huzurunda nefis muhasebesine çağırıyorum, sayın Başgil. Arkadan, Bölükcbaşıyı huzurunda, diz çökertiyor: "— Buna aklanmayınız, sayın Bölükbaşı... Türk milletinin akla karayı birbirinden ayıracak bir olgunlukta olduğuna inananlar, mille- tin neticede mutlaka doğru yolu seçeceğine iman edenler daima haklı çıkmışlardır. Şer ve hayır kuvvetlerinin ayrıldığı bu dakikada şer tara*, fında görünmekten hazer ediniz. Böyle bir gidiş, size de etrafınızda- ki şahsiyet sahibi insanlara da ve saflarınızdaki genç hukukçulara da yakışmaz Sonra, geliyor sıra Nihat Erime: "— Hatâlarınızı tamir etmeniz mutlaka lâzımdır. Tamirin de yolu, hatâ ettiğinizi, ayağınızın kaydığım, buna üzüntü duyduğunuzu saf- vetle itiraf etmeniz, böylece size, 1950'den evvelki Nihat Erim hâli- ne tekrar geldiğiniz kanaatini hepimize vermenizdir. Bir zamanlar çok yakın ve samimi olan dostluğumuz hesabına sizden rica ediyorum, Nihat Erim bey; Hatânızı açık kalble tamir et- mekten Kİ Hatânızı itiraf etmek ve milletten af dilemek sizi küçültmez, yükseltir Papa olacak adam ama, işte kader onu, gerçek istidatların* Tam, körletecek bir sahaya sürüklemiş. Şu dünyada, ne kıymetler kaybolu- yor, değil mi 18 olmamıştı. Nitekim AKİS bu konuya o zamanlar temas ederek, iki gazete- cinin gayrimevkuf olarak muhake- me edilmelerinin gerektiğini savun- muştu. Haber Bâbıâllde o duyulur duyul- maz muhabirler hemen seferber ol- dular ve meslektaşlarının başlarına gelenleri öğrenmeğe çalıştılar. Ne var ki, her iki gazeteciyi de bulmak mümkün olmuyordu. Bir zaman son- ra, Nesinin Balmumcudan ayrılır ay- rılmaz Cağaloğlundaki bürosuna git- tiği, İhsan Adanın ise soluğu Esen- tepedeki evinde aldığı anlaşıldı. Ga- zeteciler paçaları, sıvadılar, telefon- ları çalıştırdılar. İlk yakaladıkları A- ziz Nesin oldu. Nesin meslektaşları- nı neşeli bir şekilde karşıladı ve du- rumu izah etti. Profesör Naci Şen- soy başkanlığında toplanan beş kişi- lik bilirkişi heyeti, bahis konusu ya- sıları bir kere daha incelemiş ve ya- zılarda bir komünizm propagandası olmadığını o bildiren bir rapor tan- zim etmişti. İşte, geride bıraktığımız haftanın sonunda, cumartesi günü 2 numara- lı İstanbul Örfi İdare Mahkemesin- de duruşmaya başlanmış ve neticede sanıkların (o muhakemelerinin gayri- mevkuf olarak devamı karara bağ- lanmıştı. Bunun üzerine de duruşma nın hemen akabinde İki sanık salıve- rilmişlerdi. Gazeteciler meseleyi an- layınca pek sevindiler ve Nesine ihti saslarını sordular. Nesin gülerek: "— Sosyal adalet kelimesi artık yeni Anayasada da yer almış bulun- maktadır. İnşallah bu kavramlar yerleşir de, insanlar sosyal adalet kelimesini rahatlıkla kullanabilirler" dedi Fakat çok yorgundu, daha fazla konuşmadı. Bu sırada bir başka grup Adayı kıstırmıştı. Fakat Taninin es- ki Umumi Neşriyat Müdürü çok az konuştu ve sâdece: “— Her şey gelir geçer" dedi. Basın câmiasındaki memnuniyet, iki meslektaşın hürriyetlerine kavuş- masından ileri geliyordu. Yoksa, sos- yal adalet kelimelerini (kullanmak, Aziz Nesinin iddiasının aksine, Tür- kiyede zaten suç değildi. Suç olan, mevcut olmayan bolşevik adaletinin propagandasını yapmaktı ve iki ka- fadar sosyal adalet değil, bolşevik adaleti istediklerinden dolayı töhmet altında bırakılmışlardı. Sosyal ada- let Türkiyede aklı başında herkesin idealidir. Bolşevik adaleti ise, bir kaç sapığın arzusudur. Hâdisenin memnunluk uyandıran tarafı adalet son sözünü söylemeden fikir suçlula- rının kilit altında tutulmaları usülü- ne son verilmesidir. AKİS, 10 TEMMUZ 1961