ni dökmüş, şunca yıllık dostu Cemal Ağayı ve kendisini üzüntüden kurtar- mış, hem de dinlenmek için 15 günlük bir izin koparmıştı. Altı yıldır yapa- madığı tatili bu vesileyle yapacak, İstanbulda güneşe karşı şöyle bir ge- linecekti. Haftanın sonu Selim Sarper için son derece memnun edici oldu. İsti- fasıyla ilgili- olarak dostlarından ve dünyasından aldığı telg- raflarla sevildiğini anladı ve kendine güveni arttı. Hele Amerika Dışişleri Bakanı Dean Rusk'ul perşembe gece- si kendisine iletilen mesajı, doğrusu her diplomata nasip olmıyacak ka- dar iltifat taşıyordu. O gece saatlerin 2G.30'u gösterdiği — Hayatımda hiç bir şeyden kork- mam, korkak denilmesinden korka- rım. Referandumda ihtilal olacak fi- lân diye bir yığın palavra atıyorlar ya, korktu da kaçtı demesinler diye biraz bekliyeceğim.." Sarper gürültülü istifasının ken- disine bir faydası daha olduğunu ifa- de etmekte ve bunu yakın dostları- na söyle anlatmaktadır: —İki ay sonra gelecek iktidarın Dışişleri Bakanına OKöşkü iki saat içinde terkedebilirim. Zira hanım, gi- deceğiz diye bütün ağır eşyayı der- leyip topladı. Toplamışken de, İstan- bula gönderdi..." A. Tahtakılıç - E. Tüzemen Susan diller sırada Amerika Büyükelçisi Sarperi ziyarete geldi. Sarper ev kıyafetiyley di. Viskisini yudumluyordu. Elçi, A- merika Dışişleri Bakanının bir mesa- jını taşıyordu. Mesajda Rusk da, Sar- perden istifasını geri almasını rica e- diyor, bunun mensup bulunduğumuz blok ve NATO camiası için lüzumlu olduğunu, aksi takdirde büyük akis- ler yapacağını belirtiyordu. Bir diplomatın hikayesi haftanın sonunda böylece kapandı. Şimdi Sar- perler yol hazırlığıyla meşguldürler. Dışişleri Bakanı, Referandumu . mü- teakip İstanbul a gidecektir. hatini neden Referandumdan son- raya bıraktığını soranlara da şöyle demektedir: AKİS, 10 HAZİRAN 1961 Devlet Başkanlığı Menzil-i maksuda doğru Bilirsiniz haftanın, ortalarında bir gün, bir "İhtilâlin başı" ile bir gazeteci arasında Başbakanlıkta, bir basın, toplantısında cereyan eden konuşmaya sabit olanlar Türk İnkı- lâp Hareketine bir tek isim verilebi- leceğine bir defa daha inandılar: Ka- dife elli İhtilâl! Konu, gazeteci tarafından açıldı. A. P. den bahsediliyordu. Siyasi meşrebi malüm olan ve basın toplantılarının gülü diye binde bir "politiko - gazeteci", M. K. üyelerinin orada burada km. saya Hayır demenin vatana hi - YURTTA OLUP BİTENLER yanet sayılacağı yolunda sözler sarf etmelerinden dert yanarak "Pa- şam, vatandaşı bu kadar ağır bir şai- be altında bırakmak doğru mu?" di- ye sormuştu. Gürsel, Anayasayla il- gili propaganda yasağının başladığı- nı bildirerek "Referandum hakkında konuşmak yok!" demiş, sonra, biraz kızgın ilâve etmişti: "— Bırakın şu memlekette herkes dilediği gibi konuşsun, herkes düşün- inü osöyleyebilsin.. o Ürkecek ne ar?" "politiko" olmayan gazete- ciyi tahrik eden hâdise bu oldu. "Po- litiko-gazeteci"nin çıkışı, basın top- lantısına e gerçek den hiç biri memnun etmemişti. Gazeteci, belki de bu hissin tesiri al- A. P. nin marifetlerine temas htilâlin başı"na şöyle dedi: r yerde bir eski kuyruk bu- lup idare heyetlerinin başına geçiri- yorlar. Bunlara askerce bir' dur den- mezse, daha da azıtırlar." Gürsel birden sustu ve uzun uzun düşündü. Belli ki, bir karar arefesin- deydi. Son derece meyus bir ifadey- İs ağır ağır: "—Vatandaş anlar!" dedi. Bu, 27 Mayıs hareketinin demok- ratik mahiyetinin bir ihtilâlin dahi ellerini, kollarım, gerektiğinde bağ- layabilecek derecede kuvvetli olduğu- nun ifadesiydi. Devlet Başkam, A.P.- nin başındaki zatla onun peşine dü- şen masum vatandaşlardan gayrı kimsenin bu partinin kötü bir yolda Bulunduğunu (o görmezlik etmediğine işaret etti, sonra dedi ki: "—Vatandaş bu kötü gidişin ve yıkıcı faaliyetlerin memleketin nefi- ne olmadığım ve bunların peşinden gitmenin temiz bir vatanpervere ya- kışmayacağını, görebilir. Biz bu yı- kıcı faaliyetleri, zarar fiilen sabit o- luncaya kadar durdurmağa çalışma- yacağız. Bunları vatandaş durdurma- 1. Milletimizi oObuna alıştırmalıyız." Gürsel, basiretin sesini konuşturu- yordu. Zira İhtilâlin kudretli çevrele- rinde dahi demokratik oyunun biraz fazla sıkı kaideler içinde oynatılma- sının' memleket menfaatine uygun olacağı yolunda samimi, vatanper- verane, fakat hatalı lerde yer etmesinden ve o yola gidil- mesinden korkuluyordu. Halbuki, va- tandaşın şuurunun bu gibi tedbirle- re asla lüzum bırakmayacağı bir ger- çek bulunuyordu ve seçimlerde böyle gayretlerin üç, dört at boyu geride kalacağı hususunda zerrece şüphe yoktu. Hal bu iken tahdit yolunu aç- mak, bazı ambargolar koymak "düş- manın oyunu"na kapılmak demek o- lacaktı. "İhtilâlin başı", bu endişeleri, 11