Haftanın İçinden Basın Hürriyeti Hakkında... Yarzediniz ki bir sabah kalktınız ve bir gazetede şah- sınızla alâkalı bir haberin, ciddi ciddi yayınlanmış olduğuna gördünüz. Siz bir amerikalı dilberle basıl- mışsınız, kadınla bu yalanlarda bir Amerika yolculu- guna hazırlanmaktaymışsınız, eşiniz sizden ayrılma ak üzere mahkemeye başvuruyormuş ve eşinizin ailesi tarifsiz kederler içindeymiş !. Bunun, kaldırımın üs- tünde akıllı, nala yürüyen bir adamın kafasına kiremit düşmesinden pek az farla vardır. Farzediniz ki daha a ilk günün şaşkınlığı geçme- den, ertesi sabah uyandığınızda aynı gazetede aynı hi- kayenin daha geniş tafsilâtını buldunuz. Siz amerika- lı dilberle bir baloda tanışmışsınız ve daha gözgöze gelirgelmez yıldırımla çarpılmışa dönmüşsünüz! Ame- rikalı sarışınmış, burnu şöyleymiş, ağzı şöyleymiş, el- macık kemikleri şöyleymiş! Hem bu sizin ilk macera- nız da değilmiş! Daha önce almanı, türkü, evlisi, dom bin kadın gelip geçmiş! O kadar ki şimdi, bir çok yu- vanın yıkılmaması için bilinen bazı isimler açıklanmı- yormuş! Eşiniz iki göz iki çeşmeymiş! Eşinizin babası sizden, bu işin temizlenmesini istemiş! Normalin üs- tünde sağlamlıkta olmayan sinirlerin, bozulmaya baş- laması pek zordur. Farzediniz ki bir sabah sonra, aynı ciddiyetle aynı gazetede şahsınızla alâkalı yeni haberler vardır. Bütün basın, ayrılmak üzere mahkemeye başvuracağı sabit bale gelmiş eşinizi yakalayabilmek için Adliye bina- sında nöbet tutmuş! Bu arada siz, ismi de verilen bir matmazelle aşıkane ve ve manalı telefon konuşmaları yapmışsınız! o Kayınpederiniz sizinle dargınmış! Siz, Amerika yolculuğunun son hazırlıklarım tamamlıyor- muşsunuz! Bunları da okuduktan sonra çileden çıkma- mak ve "Bu mu Basın Hürriyeti, canım?" diye patla- mamak imkânsızdır. Zira yazılanlar bir baştan ötekine hayal mahsulü- dür ve bir yakıştırma dahi bahis konusu değildir. Ha- ni bir amerikalı dilber bir türkle basılmıştır da haber ağızlarda dolaşa dolaşa o türkün siz olduğu söylentisi- ni doğurmuştur. Hayır! Böyle bir hâdise yoktur .Ya- hut, siz bir amerikalı kadınla orada burada görülmüş- sünüzdür de laf, sizin o dilberle basıldığınız şekline gir- miştir. Öyle bir durum da mevcut değildir. Ciddi ciddi gazetede yayınlanan havadisler bir masa başında, ka- sıttı ve plânlı, hattâ sistemli şekilde, muhtelif kimse- ler arasında paslaşılarak büyütülmek suretiyle düpe- düz uydurulmuş, düzenlenmiştir. Siz bu lafları ne ka- dar yakınlaşanız, zihinlerde bir "Ateş olmayan yerden de duman çıkmaz ki.." İstifhamının çöreklenmemesine imkân yoktur. Halbuki, bırakınız ateşi, bir kıvılcım dahi yoktur. Ama gene de sizden ve bu hikâyeden bah- sedilen her yerde bin tefsirin yapılmasını, mânalı ba- kışları ve tebessümleri, sizi eşinizle birlikte görenlerin bütün işi gücü bırakıp sizlerin hareketlerinizi tetkike koyulmalarını önleyemezsiniz. Bunun nasıl bir ruh ha- leti yarattığını şuradan anlayınız ki, Fransada hakkın- da böyle bir denemeye girilmiş bir Bakan karısı taban- cayı çantasına yerleştirdiği gibi soluğu gazetede almış ve kampanyayı idare eden adamı bir kaç kurşunda ye- re sermiştir. Ne zaman Basın Hürriyeti konusunda bir tartıma başlasa Basının ne kadar kuvvetli bir silâh olduğuna ve bunun suiistimalinin ne büyük, tamir edil- AKİS, 10 HAZİRAN 1961 Metin TOKER mez, karşıkoyulmaz zararlar verdiğini belirtmek üzere bu misal zikredilir, sonra da böyle bir silâhın kontrol- suz bırakılamayacağı mucip sebebiyle tahdit yolları açılmak istenilir. Bizde de son on yıl içinde, ne zaman İktidar Basın üzerine yeni bir baskı koymak istese kur- naz Adnan Menderes bu neviden pespayelikler ihtiva eden gazete kupürlerini cebine koyup kürsülere çık- mış ve onları okuyarak hak kazanmaya çalışmıştır. “İşte, Basın Hürriyeti dedikleri bu!" diye sözünü bağ- ladığında, pek âla ve en aklı başında, iyi niyet sahibi kimseler tarafından dahi alkışlanmıştır da.. albuki bu, Basın Hürriyeti değil, Basın Hürriye- tinin suiistimalinin tipik bir misalidir ve telâşlanmak için hiç bir sebep yoktur. Zira Basın Hürriyeti gıpta edilecek bir seviyede olan batı odemokrasilerinde bu hastalığın, Basın Hürriyetinin kendisine sarar verme- yecek şekilde tedavi çaresi bulunmuştur. Bir defa, ya- tan üzerine bina edilen kampanyanın, kısa vadede za- rar getirse ve uzun vadede iz de bıraksa en sonda bunu düzenleyenlerin yüzüne gözüne bulaştığı denenmiş bir gerçektir. Doğru olan bir hususun yazılmasında, eğer alâkalı şahıs âmme hayatında vazifeli bir kimse ise, hiç bir mahzur bulunmamak gerekir. O şahıs, yazılma- sını istemediği fili istememeye bakmalıdır. İşlemişse, yazılması karşısında "Yahu, bu benim hususi hayatım! Ne uğraşırlar, onunla? Fikir mücadelesi yapıyoruz-, belden aşağı vuruşacak değiliz.." diye feryatlar kopar- maya hakkı yoktur. Ama, doğru olmayan bir hususun isnadıyla âmme hayatında vazifeli, vazifesiz bir kim- senin huzuru kaçırılmak istendi mi müeyyideler der- hal hacrekete geçmelidir. Hususi hayat hakkında hilafı hakikat, şeref ve itibar kırıcı isnatlarda bulunmak, bunun a im yapmaya kalkışmak veya O yoldan şantaja mak -ki, çalışma metodu bu olan gazetelere Sarı Ba- sın adı verilmektedir- batı demokrasilerinde 1 numa- ralı basın suçunu teşkil etmektedir. Gaye ticaret oldu- ğu için, hapis cezası tesir bırakmamaktadır. Zaten, bir gazetecinin basın suçundan öyle aylarla, senelerle hapsedilmesini ne cemiyet tasvip etmektedir, ne de bunun bir faziletli tarafı vardır. Çare, iflah kesen cins- ten para cezalarını Basın Hürriyetinin bu suistimali- nin karşısına çıkarmaktan ibarettir. Meselâ Amerika- da Confidential gibi -ve yukarda sulatılan uydurma- lardan çok daha hafiflerini düzenleyen- skandal mec- mualarına, ortaya attıkları skandalin hiç bir asıl ve esasa dayanmadığı anlaşıldığında bir kaç milyon do- larlık para cezaları göz kırpmadan yüklenmektedir. Bu usulün, bizde mutlaka açılması ve bir yandan Basının kendisinin, diğer taraftan Şeref Divanlarının ve hâkimlerin elele mücadele etmeleri Basın Hürriye- tinin ta kendisini korumak için elzemdir. Seçtiğimiz yeni hayat tarzı içinde temel tası olan BasınHürriye- tinin yarın bir defa daha kısılmaması, bunun suiistima- li kapılarım hep birlikte, teker teker kapamamıza bağ- lıdır. Ancak pek yüksek, altından kalkılmaz tazminat- lardır ki fütursuz kalemleri yaptıklarına pişman ede- cek, hiç kimsede yeni teşebbüsler için cüret, cesaret bırakmayacaktır. Şimdi, söz Adaletindir.