YASSIADA DURUŞMALARI Duruşmalar Uzunlâfın kısası Bitirdiğimiz haftanın sonlarında birgün Yassıadanın tarihi duruş- ma salonunda, Anayasayı İhlâl Dâ- vasının beşyüze yakın sanığının tev- si-i tahkikat talepleri Divan tarafın- dan incelendikten si oldu. Zira, Yüksek Adalet Divanı Başkanı oBaşol, sanıkların O tevsi-i tahkikat taleplerinin pek sudan se- beplere dayandığım anlamıştı. Ken- fona doğru eğilerek, sinirli bir ses- le: "— Siz dâvayı mahşere kadar u- zatmak istiyorsunuz" dedi. Divan Başsavcısının talebi üzeri- ne, sanıkların tevsi-i tahkikat talep- leri reddedildi. Böylece, "duruşma- lar en kısa zamanda neticelenecek- tir" kanaati, o günkü duruşmada, Başolun sözleriyle daha da sağlam- laşmış oldu. Tahmin edildiği gibi, Yassıada duruşmaları en geç temmuz ayı S0- nunda neticelenecektir. Bu arada ta- rihi duruşma salonu hayli heyecanlı hâdiselere sahne olacaktır. Muhte- melen önümüzdeki haftanın başında Başsavcı Altay Egeselin mütaleası- nı okumasından sonra sanıkların ve ihlâl edilmediği, keyfiyeti üzerine bi- na edecekler ve tabii bu Meclisten çıkan kanunların Anaya- saya aykırı olmadıkları tezini savu- nacaklardır. Bundan sonra ileri sü- rülecek iddia ise (o milletvekillerinin verdikleri reylerden mesul olamıya- cakları iddiası olacaktır. En sonda da, milletvekillerinin şahsi tutum ve durumları bakımından müdafaaları gelecektir. Bütün bunlar, Başolun her vesileyle ifade ettiği gibi, kısa ve özlü olacak ve Divan meşgul edil- miyecektir. Geçen haftanın içinde menzil-i maksuda doğru atılan bu son adım pek çok yürekte ferahlık uyandırdı ve duruşmaların bir an evvel bitece- ği e. perçinleşti. Pahalı tanık pe bitirdiğimiz haftanın başların da, salı günü dinlenen bir tanıkla nuşmasıyla dinleyicilerin ve radyo- daki Yassıada Saatinin meraklı mü- davimlerinin ilgisini oçeken Hüseyin AKİS, 10 HAZİRAN 1961 arada da. Nail Kübalıydı. için tâ Amerikadan binlerce lira sar- fedilerek getirildiğinden, ifadesi me- rakla beklenmekteydi. Nitekim Diva- nın önündeki aydınlatıcı ifade, sarfe- dilen paralatın boşa gitmediğini gös- terdi. Kübalı bir devrin muhasebesi- yaptı ve sanıkların yüreğini sık sık hoplattı. O gün hararet, gölgede 20 dere- ceyi gösterirken Kübalı, Yassıadanın jimnastikhaneden bozma salonuna alındı ve tanık mevkiine geçirildi. Başol, yerinde hafifçe doğrularak sordu: "— İsminiz?" . Tanık cevap verdi: "— Hüseyin Nail." Mütad merasimden sonra yemin faslı başladı. Tanık Kübalının mikro- fon başına gelmesiyle evvelâ din- leyicilerde, sonra da sanıklarda bir kıpırdanma görüldü. Zaten Kübalı- nın tanıklığı oboyunca sanık sırala- rında sık sık homurtular ve diş gı- cırtıları eksik olmadı. Kübalı evvelâ bir girizgâh yaparak, tanıklığın me- suliyetli ve o nispette şerefli bir va- zife olduğunu belirtti, ardından asıl İ geçtitik sözleri: — D.P. seçimi kazandıktan son- ra ilk yıllardan itibaren demagojiye du. D.P. nin nasıl bir ikti- dar psikozu içinde bulunduğunu an- Hüseyin pal Kübalı tanık Kübalı bu tanıklık Jattı. V.C. nin kurulusu, iktisadi re- fah hikâyeleri, imar, u psikoz içinde pişirilip (kotarılmıştı. Kubalı dramatik bir ifadeyle bunları belirt- tikten sonra iyiniyetin arasında hiç bir şey ifade etmediğini sözlerine ek- ledi ve Başkandan müsaade isteye- rek bir hikâye anlattı. Kübalının hi- kâyesi pek tuttu Ve sonraki günler- de dillerde dolaşmağa başladı, Bu bir kurbağa a ye Kubalı söz- lerine şöyle, başladı: "— Bir İngiliz (hikâyesi vardır. Kurbağaya Devlet Reisliği veya Baş- bakanlık verilse, ilk yapacağı iş, et- rafında bataklıklar meydana getir- mektir. O, bunu iyiniyetle yapmak- tadır; Fakat iyiniyet kâfi gelmez ki..." Bu sözler, sanık blokları arasında hiddete sebep oldu. Uğultular ve mı- rıltılar birbirini takip etti. Kübalı e Daha sonra din istismarcılı- gına tâviz yollarına gidildi. Sonra, memlekette uğradığımız buhranların en vahimi, ahlâk buhranı başladı..." Tanık ifadesinin burasında du- rakladı. Zira, bir devri yaşamış kim- selerin iç ezikliğini duyuyordu. Son- ra ellerini önünde kavuşturarak tek- rarladı: "— En vahimi bu. Ahlâk buhra- n1." Kübalının bundan sonraki ifade- si artan bir ilgiyle takip edildi ve bir müstebit devrin kirli çamaşırları birer birer ortaya döküldü. İlk sıra- nın başında oturan Bayar ve Mende- res, sık sık göğüs geçerdiler. Hele bir ara Menderes yerinden bile doğrul- mağa teşebbüs etti. Ne ,var ki nazar- ları, birkaç metre- ilerisinde oturan Yassıadanın babacan kumandanı Ta- rık Güryaya ilişti ve birden, Parti Grup toplantılarında değil, Yassıa- dada bulunduğunu anladı. Sanıklar konuşuyor K übalının ifadesi sona erince sıra sanıklara geldi. Uzun zamandan beri sabırsızlanan sanıkların en ace- lecisi, D.P. nin filozof bozuntusu, de- magog Samet Agaoğlu idi. Agaoğ- lu, suratında bir yalancı hiddet mas- kesiyle - mikrofonun Önüne geldi ve başını hafifçe ein eğip hafif hafif sallayarak söze başladı: ahit, yıllardır teraküm eden hiddetlerini döktü. Çok gazaplı ko- nuştu. Hukuki bakımdan alınacak neticeleri sarstı" dedi ve birden asa- bileşerek ilâve etti: "—bDiktaya giderken, midesinden yakalanmış insanlar yoktur, isim söylesin." 19