Duruşmaların Anatomisi İnönü demişti ki .. Kuvvetlerin birleştirilmesi esasına dayanan bir sistem Anayasaya aykırı bir (Okanundan bahsedilip bahsedilemeyeceği konusu, günün en alaka çekici me- selesi olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Cumhuriyetin başından 27 Mayıs 1960 sabahına kadar Turkiyede tat- bik edilen sistemde bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığına hüküm vermek hakkı Türkiye Büyük Mil- let Meclisine tanınmıştır. Böylece, Türkiye Büyük Mil- let Meclisinden çıkan her kanunun, Anayasaya uygun- luğu nefsinde bulundurduğu, hadisenin bir tabii icabı olmak gerekmektedir. Bunda, şaşılacak bir cihet yoktur. Bizim anayasamız, bir inkılâp anayasası olmuştur. Bu bakımdan, inkılâp- çıların Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla-giriş- tikleri tasarrufların bir başka merci tarafından gözden geçirilmesi hakkı bahis konusu edilmemiştir. Nitekim, bugün “Atatürk İnkılâpları" diye adlandırdığımız ka- nunlar bloku bu usulle geçirilmiş ve kendilerine tatbik sahası bulmuştur. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisine tanınan yetkiyi hudutsuz saymak ve bir başka mercinin bulun- mamasını kudret sahiplerinin istediklerini yapabilme hakkı addetmek kabil midir? Buna ukuk açısın- dan dahi imkân bulunmadığı ve hukukun, akıl ile man- tığı zorlayamayacağı bir açık hakikattir. Evvelâ, her yetki o yetkinin mucip sebepleri İstikametinde kullanıl- mak lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 Nisan 1900 günü Tahkikat Komisyonuna meşhur yetkilerini tanırken Hilâfetin geri getirilmesi, arap harflerine dö- nülmesi, Medeni Kanunun iptali kararım alsaydı ve bu hususlar kanunlaştırılsaydı böyle bir tasarrufun da A- nayasaya uygunluğu iddia olunabilir miydi? Bir inkılâp anayasasını ileri değil, geri istikamette kulanmak el- bette ki bahis konusu olamaz. İngilterede Avam Kama- rasının "erkeği kadın, kadını erkek yapmaktan gayrı" her hakka sahip bulunduğu, sık sık tekrarlanan bir hu- sustur. Bu, Kamarasının ne geniş yetkiler taşı- dığının ifadesidir. Ama bu yetkiler, kendilerini meşru kılan mucip sebeplerin oşümulü haricine (taşırılamaz ve "erkeği kadın, kadım erkek yapmaktan gayrı" her hakka sahip o kudretli Avam Kamarası ingiliz vatan- daşlarının ana hürriyetlerinin (o kılına ilişemez. Kamarası, kendi yetkilerini, üstelik malik yetkilerin de ilâvesiyle meselâ Lordlar Kamarasına bir belirli süre için devredebilir mi, devredemez mi? Bu su- alin cevabında, bizim sistemimiz içinde Türkiye Büyük Millet' Meclisinin haklarının nereye kadar gidebileceği sualinin cevabı yatmaktadır. İsmet İnönü, 1950 seçimlerinin arefesinde İstan- bulda söylediği Taksim Nutkunda antidemokratik ka- Anayasaya muvafık kanunla antidemokratik kanun ve- ya durum birbirinden ayrı şeylerdir. Bir kanunun Ana- yasaya uygun olup olmadığına hüküm vermek hakkı yalnız selâhiyetli olan müesseseye verilmiştir. Bizim Anayasamıza göre bu müessese Büyük Millet Meclisi- dir. Bu suretle Büyük Millet Meclisinin Anayasaya mu- AKİS, 5 HAZİRAN 1961 vafık kabul ettiği kanun, bu vasfın bütün kuvvetini ta- şır. Evvelâ, Yassıadada dâvası görülen "Anayasanın Hi- lâli" hâdisesinde "Büyük Millet Meclisinin Anayasaya muvafık kabul ettiği kanun" vasfı, meşhur Selâhiyet Kanununda yoktur. Zira bu kanunun, şekil bakımından sakat çıkarıldığı tesbit olunduktan başka gerekli oyu da toplamadığı halde toplamış gibi gösterilerek bir nevi "kim vurdu"ya getirildiği, bizzat D.P. Grubu üyelerinin İfadeleriyle subut bulmuştur. Selâhiyet Kanununu hü- kümsüz addettirecek sayıda D.P. milletvekili, Yassıada zabıtlarına kendilerinin -Başkan Vekili Kirazoğlunun iddiası hilâfına- bu kanuna oy vermedikleri hususunu geçirtmişlerdir. Demek oluyor ki sadece o bakımdan dahi, Selâhiyet Kanunu "Büyük Millet Meclisinin Ana- yasaya muvafık kabul ettiği kanun" değildir. Nitekim, duruşmalar sırasında Divan Başkanı Salim Başol bu hususu belirtmiş ve esasın yanında şekil kusurun da bulunduğu iddiasının mevcut olduğunu söylemiştir. Ama, böyle bir aksaklığı bulunmamış olsaydı dahi Selâhiyet Kanununu bir dikta rejiminin vasıtası olarak ellerine geçirmiş ve tatbik bile etmeye kalkışmış kim- selerin İnönünün 1950'deki sözlerinden nasıl bir medet umduklarını anlamak kabil değildir. İnönü, büyük re- formlarla alâkalı kanunların Anayasaya aykırılığının bahis konusu edilerek oy toplamaya çalışıldığı bir sıra- da, bizim anayasamızın bir İnkdap Anayasası olma vasfından doğan hususiyetini güçler önüne sererek bir bedahat söylemiştir. "Bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığına hüküm vermek hakla, yalnız selâhi- yetli olan müesseseye verilmiştir" derken, bizatihi mil- letin hiç bir söz hakkına sahip olmadığı elbette ki kas- tedilmiş değildir. Vekiller emanete hiyanet ederlerse asiller ne yapacaklardır? Nitekim on yıllık bir D.P. İk- tidarının sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün itibarını kaybetmiş halde ve Başkanlık Divanına el koy- muş bir çift dikta heveslisinin âleti haline getirilince aynı İsmet İnönü İnsan Hakları Beyannamesinin mil- letlere böyle hallerde tanıdığı ayaklanma hakkım be- lirterek, 27 Mayıs hareketinin meşruiyetinin temellerini koymuştur. İhtilâlin hemen akabinde toplanan tarafsız ilim heyeti de bu hususu açıkça ilân etmiştir. İnönünün 1950'deki sözleri madalyonun bir yüzü, 1960'daki sözleri öteki yüzüdür. İki demeci yanyana ge- tirmek ve öyle mânalandırmak şarttır. Bir yetkiyi hu- kuken hudutsuz saymak tamamile imkânsızdır. Aksi halde, bu yetkinin tecavüzü de bahis konusu olmamak gerekecektir. Büyük Millet Meclisinin çıkardığı har ka- nunun Anayasaya uygunluğu tezinin şampiyonu AH Fuat Başgil dahi, İhtilâlin arefesinde Çankayada Bayar ve Menderes tarafından fikri sorulduğunda Tahkikat Komisyonu kurmanın Anayasaya verilen yetkilerin aykırı bulunduğunu ifade etmiştir. Başgil hâdiseyi, daha sonra, bizzat kaleme vadi bir yazıyla Cumhuriyet gazetesinde hikâye etmiştir Madalyonun bir yüzünü saklayıp ötekinin arkası- na sığınmak pek tatmin edici bir taktik sayılmasa ge- rektir.