gereken birer aryayı programına al- jJnakia kolay tarafından alkış topla- mayı ihmal etmemişti. Dördüncü so- list Hilmi e ise, Mozart'ın "Figaro"sundan "Don Giovannl"- sinden analaria | sıra savmayı tercih etmişti, iki' şarkıcı da, solo ses ve orkestra içinl yazılmış yığınlarla kon- ser parçası varken, konserlerde ope- ra aryası söylemekten ses solistleri- mizin artık vazgeçmeleri gerekeceği yolunda müsbet bir örnek vermiş ol- muyorlardı. Kötü programlama örneği bir başka konser de, flütçü Kamil Şeker- karan, obuacı Celal Akatlar ve, piya- nist Meral Özişin oda musikisi kon- seriydi. Programda klasik Ve klâsik öncesi çağlardan üç eser vardı. Bun- lardan ikisi sonat, biri konsertoydu. Sonatlarda klavsen, konsertoda or- kestra gerekirdi. Halbuki klavsenin yerini de, orkestranın yerini de piya- no aldı. Daha ileri cağlarda, flüt ve piyano için veya obua ve piyano için, ya da bu üç çalgının birleşimi için yazılmış, sayısız eser varken, bu üç çalgıcının böyle yanlış bir programla ve süresi kırk dakikayı aşmıyan-bir programla- halkın karsısına çıkma- ları bir yandan çalgıcı düşüncesizliği- nin, öte yandan festival musiki komi- tesinin kontrolsuzluğunun çarpıcı ör- neklerinden biriydi. Konserde sade- ce 25 - 30 dinleyicinin bulunması her- halde boş yere değildi. Festivalin ilgi çeken bir resitali, basso Ayhan Baranın Cemal Reşit Bey ile birlikte verdiği resitaldi. Ger- çi Baranın eski İtalyan aryaları, li- aryalarından kurul- muş muhafazakar programında hiç- bir olağanüstü taraf yoktu ama, Ay- han Baranın geçirdiği tehlikeli has- talığa rağmen sesinden hiçbirşey kaybetmemiş olduğunu, bunun yanın- da musikişinaslık vasıflarının da yükseledurduğunu görmek, program mülahazalarını ve festivalin gayesini unutturmağa yatıyordu. Cemal Re- şit Reyin piyano refakati de, konse- rin seviyesini yükselten bir unsurdu. Opera programları nkara Devlet Operasının festival çerçevesi içinde İstanbulda tem- siller vermesi İstanbula da, festivale de bir Özellik, bir yenilik getirmiş ol- madı. Çünkü, kara operası İstan- bul operasını işgal edeliberi, İstanbulda yalnız Ankara grubu tem- siller veriyordu. İstanbul kadrosunun temsilleri durdurulmuştu. Şayet An- kara operası İstanbul Festivaline bu yılki repertuarında "Manon Lesca- ut"yu, yahut "Uçan Holandalı"yı ge- tirmiş olsaydı, İstanbullu seyircile- rin görmedikleri eserler sunulmuş o- lur, böylece festivalin temenni edilen karakterine uygun bir gerçekleşme AKİS, 5 HAİRAN 1961 sağlanabilirdi. Ama Ankara operası da festivalde gerçekteki karakterine uymayı tercih etti ve İstanbullu se- yircilerin mevsim (başında İstanbul operasından saten gördükleri iki e- serle, "Konsolos" ve "Tosça" ile' tem- sillerini sürdürdü. Maksat açıktı: Ankaranın "mektepli" kadrosunun, Istanbulun "alaylı" kadrosundan üs- tün olduğunu göstermek!.. Halbuki geçen hafta verilen "Konsolos" tem- silinde Ankaranın "mektepli" kadro- su, İstanbulluların "Konsolos"u ya- nında hazin bir hezimete uğradı. Gö- rüldü ki opera icrasının bütün zavi- yelerinden -sahneye koyuş, teganni, oyun, orkektra idaresi, dekor, kos- tüm- Türkiyenin iki opera teşekkü- lünden biri, İstanbul operası, öbürün- den, Ankara operasından kat kat üs- tündür. "Tosça" temsilinin de bu far- kı belirtmesi, eserin-temsillerini hem Ankara ve hem de İstanbulda gör- müş olanlarca bekleniyordu. İşin asıl hazin tarafı İstanbul kısa zamanda sapsağlam bir opera teşekkülü Ka- zanmışken, İstanbul Belediyesinin bu teşekkülü yıkmış olmasıdır!... Şan resitalinde Türk bestecileri eçen haftaki festival resitallerin- den birinde Türk bestecilerinin e- serlerinin ver alması, festival tertip- çilerinin değil, konseri veren soprano Selma Aykan-Emiroğlunun, çağdaş Türk musikisi karşısında bir mesuli- yet taşıdığını gösteriyordu. Yoksa festival düzenleyicileri festival prog- ramlarıyla yalandan uzaktan hiç il- gilenmiyorlardı. Soprano Emiroğlu, resitalinde, Türk bestecilerinden iki- sinin birer şarkısının ilk icrasını yap- tı: Cenan Akının, Orhan Velinin bir üzerine bestelediği "Anlatamıyo- ve Mimaroglunun Oktay Rıfatın bir şiiri üzerine bestelediği “Sarmaş Dolaş" Bunların yanında, programında Cemal Reşit Reyin Üç Anadolu Şarkısı da vardı. Programın geri kalan bölümleri klasik öncesi ar- yalara, Schubert ve Schumann lied- lerine ve opera aryalarına ayrılmış- tı. Resital boyunca soprano Emiroğ- lu, iyi bir gününde olmadığını sez- dirdi. Bununla birlikte, İstanbul ope- rasının bu değerli üyesi, asgari bir profesyonel seviyenin üstüne yük- seldi. Daha önceki resitallerini bilen- ler, soprano Emiroglunun olgunlaşma yolunda hızla ilerlediğini, söyleyişi- nin zengin bir kültüre, gelişmekte o- lan ve sağlam esaslara dayanan bir MUSİKİ tekniğe bağlı olduğunu gördüler. Pi- yanoda Cemil Reşit Rey, refakat pi- yanistliğinin soylu bir sanat olduğu- nu öne sürenleri doğrulıyan olağa- nüstü güzellikte icralar çıkardı. İdil Biret konserleri stival tertipçilerinin en basit or- ganizasyon kaidelerinden haber- siz oldukları, İdil Biret gibi bir sanat- çıyı, festivalle önceden ilân edilmiş programına "son dakikada" ekleme- leri ile bir kare daha açıklanmış ol- du. Tertipçiler, bilet satışı ve daveti- ye dağıtma gibi meseleleri de sağlam esaslara bağlamamış olduklarından, geçen cumartesi akşamı İdil Biret dinlemek arzusuyla Şan Sinemasına doluşan meraklıların, sinemanın isti- ab aşan sayısı bü, ir kar- gaşalık yarattı. Ellerinde yer kuponu bulunmıyan dinleyiciler, bekleme sa- lonundaki koltukları, sandalyaları kapıp içeri doldular. O kadar ki, he- la temizleyicisinin iskemlesi bile yer- siz kalmış bir dinleyicinin işine yara- dı. İdil Biret, Brahms'ın ikinci piyano konsertosu gibi çetin. bir eseri seç- mişti. Gerçi kendisi için, bu eserin pi- yano partisinde altedilmiyecek bir güçlüğü yoktu. İdil Biret, piyano ede- biyatının en zor eserlerini doğuştan bir kolaylıkla çalabilirdi. Ama or- kestra, bu bakıma, İdil Biretin tam karşıtı bir durumdaydı. Ba- his mevzuu orkestranın Cumhur- başkanlığı Orkestrası olduğunu ha- tırlamak, dununun ne kadar büyük tehlikeler taşıdığım anlamıya yeter. una birde festival tertipçilerinin son dakikadaki işgüzarlıkları yü- zünden orkestranın yeter sayıda pro- va yapamamış olduğu eklenince, Brahma konsertosunun basına gele- cekleri kestirmek için kahin olmak gerekmez. Nitekim eser Va şef Cemal Reşit Rey çırpındı di kestra en galiz falsoları ardarda diz- di. İdil Biret ise, yanıbaşında olup bi- tenleri umursamadan kendi bölümü- nü rahatlıkla çaldı. İdil Biret değerini asıl, ertesi gün verdiği resitalde açıkladı. Bach'ın bir Fransız Süitinden, Beethoven'in ye- dinci sonatından, Rahmaninof'un Co- relli e a Skryabin'i in dört etüdünden, Jean Françaix'nin İ- dil Biret i için yasılmış sonatından, bir de PL le sonatından kurulmuş program, büyük virtüozları bile titretecek “kadar güçtü. Fakat İdil Biretin, çağımızın en büyük virtüozlarından ve tefsircile- rinden biri olduğundan, üstelik te do- ğuştan edinilmiş olağanüstü kolay- lıklarla mücehhez bulunduğundan bu resitalde hasır unan dinleyiciler- den hiç birinin şüphesi kalmamış, ol- ması gereki 33