sında âşık olduğu, kaçırmaya kal- kıştığı, adı bile belli olmayan bir rum kızı, adı bilindiği hakde tarihten bile saklanmak istenen bir pasa kuşa ile olan aşk macerası, İskenderiyede alakadar olduğu bir başka rum kızı, İskenderiye gazinolarından birinde çalışan Liza ve Tevhide adlı iki kadın ve Bulgraristanda ataşe iken gönül verdiği Mara Koçef adlı bir dilber. Tâ Harbiye talebeliğinden beri ilgilen- diği bir İtalyan kadını Corinne, bir ara evlendirilmeye kalkışıldıgı Mısır idivi ilmi Paşanın kızı, Sa- ray tarafından mustafa Kemalle ev- lendirilmek istenen Vahdettinin yeğe- ni Münibe adında bir prenses, Müta- kere yıllarında Mustafa Kemalin ala- kadar olduğu bir Başka prenses, Mev- bibe Celâleddin, Mustafa Kemalin kızkardeşi Makbule Atadan, bir uzak akraba ve sonradan aşık olan bir kadın, Fikriye hanım ve intihan, Ha- lide Edip Adı var, Mustafa Kemalin evlendiği ilk ve son kadın Latife ha- nım. Parla yolunda kendisini trenden atarak ölen Zebra Mehmed adlı bir kız, evlâtlığı Sabiha Gökçen, Yaka- cık sanatoryomunda ölen Nebile adlı bir başka genç kız, Mustafa Kemalin bir başka manevi kızı, Afet hanım, Attan Deliormanın kitabına göre sâ- dece bir kere Mustafa Kemalle dans eden ve ona âşık olan Zsa Zsa Ga- bor ve nihayet ufacıkken Mustafa Kemalin evlât edindiği Ülkü... Attan Deliorman adlarından ve bayat hikâyelerinden parçalar aldığı bu kadınlarla Atatürkün münasebet- leri hakkında hiç bir şekilde kesin malumat vermiyor. Lâflar daima muallakta. Mustafa Kemal kime a- sıktır, kime değildir? Kimi sâdece bir evlat olarak sevmiş, kimi bir ka- dın olarak görmüş, kiminle münase- betleri sâdece iki arkadaş olmaktan öteye gitmemiştir? Bu soruların ce- vaplarını Deli ormanın kitabında bul- mak oldukça zor. Ama kitap, bütün bunlara rağmen, Atatürk hakkında pek az, hemen hemen hiç birşey bil- meyenlere birşeyler öğretmekten, me- rakları taktik etmekten de geri kal- mıyor. OPERATÖR . DOKTOR MUZAFFER ARGUN Doğum ve Kadın Hastalıkları Muayenehane : Meşrutiyet caddesi No: | ANKARA Tel: 12 79 48 32 Festivaller İstanbul Festivalinde musiki Olaylarının çokluğu ve süresinin u- zunluğu bakımından İstanbul Sa- nat Festivali, dünyanın en büyük fes- tivalleriyle kıyaslanabilecek durum- d sanat festivalinde İs- tanbul Sanat Festivalinde olduğu ka- dar çok sayıda ve çeşitli sanat dal- larında Alay bir araya gelir. Mama- fih bu dış görünüşü umursamayıp o- lup bitenler biraz dikkatle bakınca, görünürdeki obüyüklüğün arkasında içler acısı bir düşünce yoksulluğu kendini göstermektedir. Hem prog- ramlama» hem de organizasyon bakı- mından İstanbul Sanat Festivali hiç- bir maksada hizmet etmez durumda- dır Bir kere, bu festival kimin için- dir? Festivalin tanıtılışına bakılırsa, yalnız İstanbullular için... Festivale, yurdun diğer bölgelerinden seyirci ve dinleyici gelmesinin sağlanması için hiçbir teşkilât (gayretine girişilme- miş olduğu gibi, İstanbul Sanat Fes- tivalinin o milletlerarası bir mahiyet kazanması da gözetilmiş değildir. Festival yalnız İstanbullular için ol- duğuna göre, İstanbulluları ilgilendi- rebilecek ne gibi olaylar sunulmak- tadır? Bu suale de verilecek cevap pek basittir: Hiçbir şeyl... Çünkü İstanbullular, bütün mevsim boyun- ca gördükleri filmlerden, piyeslerden ve dinledikleri konserlerden bazılarını bir kere daha festivalde görme ve dinleme durumundadırlar. Tertip ko- mitesi programlama bakımından fes- tivale hiçbir özellik vermiş değildir. Festival olaylarının halk tarafından. genel bir ilgisizlikle karşılanmasının başlıca sebebi de budur. İstanbul, gerçi hiçbir zaman, bu- günlerde olduğu kadar çok sayıda resital, orkestra konseri ve opera temsili görmemiştir. Bununla birlik- te festivalin tertip komitesi, musiki olaylarına bir istikamet ve mana verme o endişesini ogözetmediği için herşey rastgele olup bitmekte, festi- valin musiki obölümü belirli bir ka- rakter ve gayeden mahrum olarak süregelmektedir. Karakter ve gaye ancak, programlama meselesi üze- rinde biraz kafa yormakla halledile- bilir. Halbuki, musiki tertip komite- si, programcılık mefhumundan yok- -un olmalarıyla ün salmış kişilerden Kurulmuştu. Hiç. olmazsa belediye, teknik konütelerin kimlerden kurul duğunu açıklamıştı da böylece türlü olayların mesullerinin kimler olduğu- nu halk tanıyabilmiştir. Müsiki ter- tip Komitesi üç kişiden kurulmuştur: Cemal Reşit Rey, Muhittin Sadak ve Cemal Reşit Rey Hayli ter döktü Raşit Abed. Bunlardan biri, Raşid şehrin konser hayatında bu- güne kadar hiçbir faal rolü olmamış bir kişidir, öbür ikisi ise, basmakalı- ba olan bağlılıkları ile ün salmış kim» selerdir. Böyle bir komiteden, festi- göstermesi elbetti ki beklenemezdi. durumda festival konserlerinde arada bir alışılanın dışında birşeyle- re rastlanması ancak bazı icracıların Kendi gayretleriyle gerçekleşebilmiş- Bir konserde dört solist lışılanın dışında üç eser, geçen pa- Azartesi akşamı verilen Şehir Or- kestrası konserinde sunuldu. Bunlar- dan biri, orkestranın arpçısı. Uğurtan Akselin çaldığı Debussy'nin "Kutsal ve Dindışı Danslâr"ıdır. Aksel kaa- biliyetli bir genç çalgıcıdır ve orkest- ranın yaylılar grubunu yöneten Ce- mal Reşit Rey de bir Debussy uzma- nıdır. Bu birleşmenin sonlusunda Or- taya beklenebileceği gibi, üstün ba- şarıda bir Debussy yorumu çıktı. İs- tnbullu dinleyicilerin konserlerde pek seyrek rastladıkları bir başka eser, Saint - Saens'in dördüncü piyano konsertosuydu. Bu konsertoya, piya- no konsertolarının en manalıların- dan, en derinlerinden biri denemez ama, eserin solo çalgıcıya een gösterme fırsatını verdiği de şüpi sizdir. Piyanist Ayşegül Barıca bu fırsattan (faydalandı ve olağanüstü tekniğini açıkladı. £ Konserin üçün- cü solisti Selma Berkin söylediği,. Boito'nun "Mefistofele"sinden arya da, alışılanın dışında bir parçaydı. A- ma soprano Berk. Puccini'nin "Ma- dame Butterfiy"ından ve "Tosca "sın- dan, dinleyiciye usanç vermiş olması AKİS, 5 HAZİRAN 1961