Çok Hacıların Çıktı Haçı... Sadettin Yalım Bir insanın ne derece fütursuzlukla yalan söyleyebileceğinin misâlle- rini görmek için, Yassıadaya gitmek kâfi geliyor. Yüksek Adalet Divanı, sanki elinde bir ayna bulundurmaktadır. Bu ayna, D.P. Grubu- nun gizli zabıtlarıdır. Bir sanık olduğundan başka türlü görünmeye kalkıştı mı, Başkan aynayı derhal yüzüne tutuveriyor. O zaman ortaya öyle iğrenç bir çehre çıkıyor ki, insanın insanlığından utanmaması im- kânsız hal alıyor. Menderes bu tiplerin en şöhretli örneğidir. D.P. nin transfer kıymeti Atıf Topaloğlu böyle konular açıldığında bir şa- mar oğlanı vazifesi görmekte ve mikrofon başına getirildiği her defa- sında gözler önüne kirli bir levha »ermektedir. Bitirdiğimiz hafta için- de komik tarafı trajik tarafından fazla bir traji - komediyi İzmitlile- rin pek iyi tanıdıkları Sadettin Yalım oynadı. Kocaelinin D.P. li milletvekili olarak Yassıadada hesap veren Sa- dettin Yalıma bakılırsa, kendisi pek büyük bir hatanın pek talihsiz mağdurudur. Zira D.P. den ayrılmış bulunduğu halde, 27 Mayıs sabahı toparlanıp Yassıadaya tıkılmıştır ve oradan, derdini anlatıp ta bir tür- lü çıkamamaktadır. Başkan Başol son hafta içinde Yalıma derdini an- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsüne fırlayıveren Sadettin Ya- luma bakılırsa, kendisi 1959'u 1960'a bağlayan gece yarısı Ankaradan fono telgrafla Adnan Menderese DP. den istifasını bildirmiştir. Sebep? Hizip meselesi. Yalıma göre, o tarihten bu yana D.P. ile alâkası kesil- miştir. Yüksek Soruşturma Kurulu bu iddia üzerine küçük bir tahki- kat yapmış ve hâdiseden iki ay sonra efendi ile uşağın tekrar can ciğer, kuzu sarması olduklarım, Sadettin Yalımın D.P. kongrelerine katıla- rak nutuklar attığını, ve taraftarlarını anahtar mevkilere seçtirdiğini tesbit etmiştir. Bunun üzerine de Yalım hakkında, tıpkı öteki arkadaş- ları gibi lüzum-u muhakeme kararı vermiştir. Ama bu, Yalımı iddia- larından vaz geçirtmemiştir. Yalım, şu son bir yıl içinde hep D.P. li ol- madığını ileri sürmüştür. Başol, Yalımın çehresine aynayı bunun üzerine tuttu. D.P. Grup toplantılarına ait zabıtları açtırdı ve Mayıs 1960 başında Yapılan bir toplantıda cereyan edenleri okuttu. Hatiplerin en ateşlilerinden bi- ri Sadettin Yalımın ta kendisidir. "Onlar" diye bahsettiği Muhalefet partisi milletvekilleri hakkında en zecri tedbirleri istemekte, kendisi- nin ise bir D.P. milletvekili olmakla ne derece şeref duyduğunu belirt- mektedir. Başol, D.P. Grubunun son Başkan vekillerinden Baha Akşiti e çağırdı ve Yalımın durumunu sordu. Yafam ötekiler gibi bir D.P. milletvekiliydi ve Grup otların bir bülbülüydü. Haçlı hacı yerine dönerken yalnız dinleyiciler değil, bizzat arka- daşları kahkahalarım tutamaz haldeydiler. Sadece bir kaç tanesi, D.P.- nin memleketi nasıl bir ekiple idareye kalkışmış olmasını anlamanın dehşeti içinde görünüyorlardı. 10 lis Başkanlık Divanının oynadığı birinci derecedeki rol o bitirdiğimi hafta (Yassıadada dikkatle gözden geçirildi. Zaten Yüksek Soruşturma urulu da, meşhur Selâhiyet Ka- nununun çıkarılışındaki bu hususi- yeti tesbit edince Başkanlık Divanı- nı başlıca suçlular arasına sokmuş- rarnamede tarafgir ve liderle- e uşak, onların elinde oyuncak bir Başkanlık Divanının Muhalefet mil- letvekillerini nasıl bir mücadeleye mecbur ettiği kaydedilmiş, Meclis mürakabesi diye bir şeyin kalmadı- $ı belirtilmişti. Nitekim bitirdiği- miz haftanın ortalarında o kısımla- ra sıra geldiğinde Koraltanın baş- kanlığındaki üçlü heyetin ne menem kişilerden teşkil olunduğu daha iyi anlaşıldı. Erozan muhayyel mücade- lelerinden bahsediyor, Kirazoğlu ka- nunu direktif alarak çıkardığım sak- larsa postu kurtarabileceği ham ha- yali içinde Divanın zihninde 15'lik takrirle 75 imzalı bir başka takriri birbirine karıştırmaya çabalıyor, İl- han Sipahioğlu ise efendim ben mebus olmasaydım kim olacak- t1?" diye iskemlesine sarılışının ko- mik savunmasını oOyapmaya oçalışı- yordu. Ama bütün bunlarla ortaya çıkan, Başkanlık Divanının hiç bir şahsiyeti, hattâ haysiyeti bu- lunmadığı, iplerin o liderlerin elinde olduğu ve bilhassa Koraltanın bu liderlerin bir infaz aleti rolünü gör- düğü gerçeği oldu. Agâh Erozan, Divanın tutumundan bizzat Koralta- nın da şikâyetçi bulunduğunu söyle- yince salonda gülüşmeler (başladı. Başol dinleyicileri susturarak, o hal- de Koraltanın niçin bir hareket yap- madığını, Meclis Tahkikatı önerge- lerini neden yetini (okullanmadığını sordu. "Şiş- man Agâh" boynunu büktü. Bunun- la, şüphesiz, "yerinden olmamak için.." demek istiyordu. Kendisi de aynı durumda değil miydi ki.. Divanın tutumunun açıklanması, D.P. içindeki her hareketin Komita- nı devirmeye Oo çalışmakla (başlama manisinin sebebini de gözler önüne serdi. Fakat bitirdiğimiz haftanın he- le son günlerinde, milletvekilleri kal- kıp ta kararnamenin kendi sorumlu- luklarıyla alâkalı kısımlarını cevap- landırmaya Oo başladıklarında (o başka bir gerçek ortaya çıktı. rabbi, "mücadeleci" diye Yaylacılar Öylesine zayıf okimseler- di ki.. Bunların misalini Kemal Öz- çoban verdi. D.P. Grubunun bu şüp- hesiz iyi niyetli, Demokrasiye dönül- mesine taraftar üyesinin, giriştiği her mücadelede niçin Oo başarısızlıkla karşılaştığı Divan önünde doğru dü- rüst bir ifade bile verememesi, kaş yapayım derken göz çıkartması ile belli oldu. Özçoban o adamdı ki. git- tikçe uzattığı, herkesi sıktığı, Baş- AKİS, 5 HAZİRAN 1961