da, bir elin parmak sayısından az şiir üzerine düşünen ve yazan adam. İşte Birsel bu ikinci gruptan. Yal- nız kendince düşünmekle yetinmi- yor, oturup bunları yazıyor da. Bu Salah Birselin şair kişiliğinin yanı sıra bir de denemeci kişiliğini ya- pıyor. 1952 yılında yayınlanan "Şii- rin İlkeleri” adlı kitabı, kendi ala- nında bizde İlk kitaptır. “Şiirin İl- keleri"ni Salak Birsel şöyle anlat- tı: "1940-1960 arası hiç bir edebiyat tarihçisi, hiç bir eleştirmeci tara- fından nicelenmiş değildir. Kimin ne yaptığı, kimin ne yapmadığı hiç mi hiç bilinmiyor. Bu yıllar içinde benden aşırılmış bir iki şiirimin, be- nim aşırdığım şiirler olarak göste- rildiğini de gördüm. Bunun Üzerine 1947 de yeni şiir üzerine olan dü- şüncelerimi açıklamak zorunda kal- dım. ;Şiirin İlkeleri bu nedene daya- narak 1947-1952 arasında yazılmış- tır." Salah Birsel, bizde İlk "Günlük" tutan, yayınlayan sanatçıdır da. 1940 dan 1955 e kadar sürdürmüş bu "Günlük" tutmayı. Bunlar za- man zaman çeşitli dergilerde de ya- yınlanmıştı. Sonradan 1955 yılında "Günlük" adıyla kitap olarak da ya- yınlandı. "Sen Beni Sev" adlı kitabı da, içinde dört diyalog bulunan bir deneme kitabıdır, önümüzdeki Ey- lül ayında da "de Yayınları" sında «Kendinde Konuşmalar" yeni bir deneme kitabı çıkacak. Böy- lece Salâh Birselin şairliğinin yanı sıra, özellikle şiir üzerine düşünen ve yazan bir denemeci yanı da, kes- kin çizgileri belirmiş oluyor. Ken- disinde 1940 yılından bu yana, şiiri anlama ve kurma yönünden ufak tefek düşünce düzeltmeleri bir ya- na, önemli bir değişiklik ve ayrılma olmuyor. Birsel şiirinin niteliklerin- den ikisini de şöyle açıkladı: "Müm- kün olduğu kadar az sözle söyleme- ye çalışmak. Bir başka nitelik de, şairaneliğe arka dönmüş olmak. Bu niteliği 1940 yılından bu yana yetiş- miş başka şairlerde de bulabilirsi- niz. Ama buna en bağlı kalan da be- nim." Sözün burasına gelince, du- rup şöyle bir baktı bana, sonra gül- dü: «Konuşmamız tuhaf bir yön al- maya başladı" dedi. "Nerdeyse ken- dimi övmeğe başlıyacağım. Bu ise, benim yapmadığım, daha doğrusu fırsat çıkmadıkça yapmadığım şey- dir!" Kendisine fırsatı verdik ama bakmayın siz dediğine sağduyu öl- AKİS, 29 MAYIS 1961 çüsünden gene de çıkmadı! Salâh Birselin İlk şiir kitabı "Dünya İşle- ri" 1947 de yayınlanmış. Sonra 1955 de "Hacivatın Karısı" geliyor, onu 1960 yılının son ayında çıkan "A- ses", hemen bir kaç ay sonra ya- yınlanan "Kikirikname" takip edi- yor. Haziran başında kitap olarak yayınlanacak "Dört Köşeli Üçgen" adlı bir romanı 1958 de Ulus gazete- sinde tefrika edilmişti. Nedir bu “Dört Köşeli Üçgen"? Kendisi an- lattı bunu: "Bu romanda aydınların sıkıntısını anlatmaya çalıştım. İn- sanların, daha doğrusu aydınların bir takım üçgenler içinde yaşadıkla- rını söyledim. Fakat bu üçgenlerin kimse tarafından bilinmeyen bir dördüncü köşeleri vardı ve bu dör- düncü köşelerde oturan kişiler, üç- genlerin içindekilerin! boyuna ra- hatsız edecek işler çeviriyorlardı. "Dört Köşeli Üçgen" toplumla bağ- daşamıyan sanatçının da hikâyesi- dir. Ama bu hikâyeyi benim bütün şiirlerimde de bulabilirsiniz." Gerçekten, başta belirttiğim gi- bi o bağdaşmazlık, alay ve yergi bi- çiminde Salâh Birselin bütün gür- lerinde yer alır. Salâh Birsel 1919 da Bandırma- da doğmuş. Ailesi yedi göbek İz- mirli. 6 aylıkken İzmire gelmiş. Ba- bası tüccarmış. İlk ve orta okulu İzmir Saint Joseph Kolejinde oku- muş, İzmir Erkek Lisesini bitirmiş, İstanbul Hukukuna yazılmış. İki yıl sonra bırakmış Hukuk öğreni- mini. Çeşitli yerlerde memurluk et- miş. Fransızca öğretmenliği yap- mış. 1943 lerde bir kitapçı dükkâ- nı da açtığını hatırladım. Sordum. "Ya!" dedi, "Doğru. 1943 de Bur- kan Arpad, İhsan Devrim bir de ben ABC adlı bir kitabevi açmıştık. Üç kişi dörder bin lira sermaye koy- muştuk. Üçümüz birden kitabevin- den karnımızı doyuralım dedik. Ol- madı tabii. .Sonradan Burhan Ar- pad ayrıldı, yerine Naci Baysal or- tak girdi. İflâsımıza sebep Naci Baysaldır. Gelene gidene o kadar çok kahve ısmarladı ki, bir ogün geldi kahveciye parasını veremez olduk, dükkânı kapadık!" Salâh Birsel, çevrede "sakin a- dam" olarak bilinir, öyledir de ger- çekten. Şiirlerindeki alay, yergi gü- cü, konuşmalarında da vardır. , A- ma çok olağan, ciddi durur, bir bi- çimine getirir lâfını oturtur. En se- vimli yanı da budur zaten. Kitap- çılıktan iflas edince soluğu memur- lukta almış. Bu arada İstanbul E- debiyat Fakültesinin Felsefe bölü- münü bitirmiş. İstanbulda İş Mü- fettişliği yapmış. İki yıl da Gazian- tep, Urfa, Maraş bölgesi iş müfetti- şi olarak çalışmış» sonra İstanbul özlemi ağır basmış, Edebiyat Fa- kültesine Kitaplık Müdürü olmuş. Bir yıldan beri Ankarada. Ankara- lı şiirsevenler, Salah Birseli sık sık şiir günlerinde dinliyorlar. Ankara Üniversitesi Rektörlüğünde Fransız ca çevirmeni olarak çalışıyor. Ay- rıca Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesi ve Yayın Kolu Başka- nı. Türk Dili dergisinin, okunur, ya- rarlanılır bir biçime getirilmesinde Salâh Birselin önde gelen emeği var. Türkiyenin en güzel sanat ede- biyat dergisini yayınlamayı başardı. Salâh Birsel bekâr. Görünüşe göre pek de memnun değil bu bekâr- lıktan. E, ne de olsa yaşlorta bul- muş. Bir aralık "aşkla aran ?" de- dim. Birselin dediğine göre kendisi- ne bu konuda en büyük kötülüğü İsmail Habib yapmış. 18-20 yaşla- rındayken bir kızı sevmiş. Ama o sıralarda liselerde İsmail Habibin Edebiyat Tarihi okumıyormuş. İs- mail Habib bey de Abdülhak Hâmi- di çok çapkın olarak tanıtıyormuş. “Kızcağız benim de şair olduğunu— öğrenince, olmaz dedi, senin, kimbi- lir ne kadar sevgilin vardır. Sen de şair değil misin? Bak Abdülhak Hamide..." Salâh Birselin ilk genç- lik yıllarında hep o kitap okunduğu işin "bütün şairler çaplan" olarak bilinirmiş genç kızlarca. "Ben onun kurbanı oldum" diyor, "kimi gözüm tuttuysa şairliğim engel oldu. Başı- ma iş açan hep İsmail Habib beyin öğrettikleri.." Şimdi Ankaraya gelmişken, İs- mail Habib beyin edebiyat tarihi de okullarda artık okutulmadığına gö- re, her şairin "dayanılmaz çapkın" olmadığına inanabilecek birisini bu- lup Birseli baş-göz etmek gereki- yor! Anladığıma göre gönlü esmer- lerden yana. "Marul yemek bir, güzel kadım bol kahvelerde oturmak iki, kendi yazdıklarımı okumak üç.. İşte be- ğendiklerim!" dedi son olarak... 31