Genç Şehidi rını uyandırdı. "Suat, benim bir oğ- lum oldu" dedi. Arkadaşı kızdı. Dündarın eşinin çocuk beklediğini biliyordu. Ama bu, sabah karanlığı uyandırılmak için kafi bir sebep de- ğildi. İki arkadaş Postane açılınca- ya kadar sor sabrettiler. Ankarayı bulup konuştukları zaman Suat hay retler içinde kaldı. Arkadaşıma ha- kikaten sabah saat 4 te bir oğlu dünyaya gelmişti. Daha o anda Dün- dar Özeyin kalbini, henüz yüzünü dahi görmediği bu çocuğa, Ersana karşı büyük bir aşk kapladı. İki se- ne sonra genç karı kocanın ikinci bir oğulları oldu. Ama Ersanın yeri başkaydı. Baba her başladığı işe o- nun ismini koyuyordu. Ersan Tak- si, Ersan Han, Ersan Kafeterya. Ço- cuk büyüdükçe baba oğluna bakar ve içine ona doyamıyacakmış gibi bir his gelirdi. Yakınları takılırlar- dı. Bir çocuğun üzerine bu kadar düşülmezdi. Ama hakkı da yok de- ğildi. Ersanı tanıyıp ta sevmemeğe imkan mı vardı? Hayat dolu, canlı, neşeli, gürbüz bir çocuktu. Sesi, o- yunları, kahkahası ile bütün evi çın- latırdı. Herkesin yardımına koşar. varım yoğunu etrafındakilere dağı- tırdı. Terbiyeli, düşünceliydi. Bütün yakınlarına hususi bir alaka göste- rirdi. Kimisinin koşar garaj kapısı- nı açar, kimisinin gözlüğünü bulup getirirdi Yalan söylediğini duyan olmamıştı. Sokulpan, girgin bir ço- cuktu. Herşeyin iyisini, güzelini se- verdi. Yalanı kan görmekten çok korkardı. Eli çizilse annesine koşar "Anneciğim bana bir şey olmaz de- ğil mi?" diye teselli arardı. Asker- lere baydırdı. Bütün emeli jet pi- lota olmakta. Oyuncakları, hep tay- yarelerden ibaretti. İki sene evvel babası iş için A- merikaya gidiyordu. Ersanı da gö- türmek istedi. Başlangıçta yakınları itiraz ettiler. "Daha küçük, önünde koca lor ömür var, sonra götürür- sün" dediler. Baba, içinde o müp- hem endişe, ısrar etti. Neticede eşi ve iki oğluyla yola çıktı. Asıl mak- sat Ersanı götürmekti. Kanadada kızılderili köylerinden tutun da Ni- yagara Şelalelerine, Hürriyet Abide- sine kadar Amerikada gezmedikleri yer kalmadı. Ersan Londrada Buc- kingham Sarayının kapısında bur heykel kadar harsketsiz bekleyen nöbetçileri bile konuşturmaya mu- vaffak oldu. Pariste Eyfel Kulesine çıktı. Yolda tesadüf, Bob Hope ile aynı uçağa bindiler. Bob Hope, diğer çocuklar arasında küçük (Ersanı çağırdı, yanına oturttu. Yol boyun- ca onunla şakalaştı. Uçaktan iner- ken gazeteciler Bob Hope'un arka- sında onun da resmini çektiler. Er- san sevincinden uçuyordu. Ölümünden iki gün evvel gitmiş, mektep forması ile resmini çektirmiş ti. Resim, diplomasına konacaktı Alın yazısı başla imiş. Resim albay- rağa sarılı tabuta üzerinde taşındı. Herşeyin güzelini i arsa Ersan Ö- lümlerin de en güzelini seçmişti. 10 Haziran 1960 ta çok az fani- ye nasip olan bir merasimle, bütün bir milletin göz yaşlan orasında, di- ger şehit ağabeyleriyle beraber Kü- çük Ersan Özey Anıt Kabire gömül- dü. Bayrağa sarılı tabutu son isti- rahatgâhına bırakılırken gök yüzün- den Jet uçaktan geçiyordu. Küçük jet pilotu ağabeylerinin o seslerini duyabildi mi acaba? Ersan Özeyin defterinden bir üm alüm olmuş gibi AKİS, 29 MAYIS 1961