30 SANATÇI SALÂH BİRSEL on yirmi yılın Türk şiirini ku- ranları şöyle bir inceleyin he- men hepsinde bir birleşik yan bu- lursunuz. Bu, kırıklıktır. Topluma karşı bir kırıklık. Güceniklik. Bu kırıklık, bu güceniklik şiirlerinde de yankısını bulmuştur. Hele hepsinin yaşantısında odört- dörtlük oturup kalmıştır o Kimisi bir çeşit ezilmişlik içindedir, ki- misi sessiz şikâyetler ( içindedir, kimisi de "Ya, öyle mi?" demiştir "Peki, al benden de o kadar!*> Tu- tup toplumu umursamaz olmuştur. Toplumu, toplumun bütün çirkin yalarını birbir ortalığa çıkarmış, alaya almış, yergiye durmuştur. Doğrusu bu bir çeşit öç almadır, Şairce bir öç alma. Bir adam ki, bütün çalışmasını şiire vermiştir, şiir onun için bir yaşama nedeni ol- muştur, hava gibi, su gibi vazgeçil- mez bir şey olmuştur, yaşamanın bütün mutluluklarından, olanakla- rından alması gereken payını bıra- kabilir ama şiiri bırakamaz olmuş- tur, ne han haman, apartman sahibi olmanın düşünü kurmuştur, ne he- sabı bilinmez paralar ardında koş- muştur, yalnız toplumun, kişioğlu- nun yaşama çilesini yüreğinde duy- muş gece-gündüz dememiş, uyku- durak bilmemiş, Okumuş, düşün- müş, düşlemiş, yazmıştır. İşte bu adam bir şairdir, bir sanatçıdır. Toplumdan bir beklediği vardır: O da, saygı görmek, emeğinin değer- lendirildiğini görmek, bilinmek. Hep si bot Çünkü sanatçının bütün ça- bası o içinde yaladığı toplum için- dir. Onun mutluluğunu, onun kaygı- sını dile getirir. Ona yeni ufuklar kazandırmaya uğraşır. Sağır bir toplumda, dört duvar arasında sıkı- şıp kalmış bir sanatçının da tepkisi olmaz mı? Olur elbet. Bu tepki, o sanatçının ruh yapışma göre de de- ğişir. Neden açıkça söylemiyelim, son yirmi yılın Türk şiirini kuran- lar, toplumdan hak ettikleri ilgiyi, değerlendirmeği (o görememişlerdir. En ünlüsünden en ünsüzüne, en Öö- M. Sunullah ARISOY nemlisinden, en önemsizine değin bu böyle. Oysa, son yirmi yılın Türk şiiri ele -güne çıkarabileceğiniz, ö vünerek çıkarabileceğimiz örnekler- le, sanatçılarla doludur. Batılı ölçü lerle, batılı düzeye erişen şairlerindi bu son yirmi yılda yetişmiştir, Ama biz neden onlara arka dönmüşüz- dür? Kırgın, küskün etmişizdir ? Lisedeki edebiyat derslerinde öğre- tilenle hayata atılan, bir daha da çoğunlukla kitaba el sürmeyen okur -yazarlar yetişirse bir toplumda, o toplumun şairi, sanatçısı nasıl güler yüzlü, güvenli olabilir? Bu sonucun çeşitli nedenleri var. Ama bunlar ü- zerinde artık düşünmeli değil mi- yiz? Son yirmi yıka Türk şiirini ku- ranların arasında Salâh Birsel de var. Bilir misiniz Salah Birselin şiir- lerini? Birsel 1940 yılından bu yana ilkelerini koymuş, kendine özgü bir şiir dünyası kurmuş bir şairdir. 1937 de şiir yazmaya durmuş. İlk şiiri Gündüz dergisinde yayınlanmış. Adı "Yalnızlık" Hece şiiriyle başlamış işe. Kendisi, bizim evde oturup kah- velerimizi içerken anlattı. Dedi ki: “1938 sonlarında hecenin, şiiri biteviliğe götürdüğünü gördüm. Bı- raktım. 1936 da özgür şiire geçtim. Ama kafiyeyi bırakmamıştım. 1940 da kafiyeyi de bıraktım. Biraz ra- hatlamıştan, Asıl güçlüğün kandan sonra başladığım gördüm. 1940 yı- lından sonra yazdığım şiirlerde, şiir- den musikiyi de uzaklaştırmaya ça- lıştım. O zamanlar şu slogandan ha- reket ediyordum: Edebiyatsız ede- biyat yapmak! 1946 da edeblyatsız edebiyat yapmak düşüncesi beni korkutmaya başladı. 1947 de musi- kinin imkanlarının tekrar gözden ge - çirdim,İlik çıkış noktamı ortadan kaldırmayacak biçimde, musikiden yararlanmak yolunu tuttum. 1958 de biraz yaşlanmaya başlamıştım. Bu kere de 1940 yılında şiirden sü- rüp çıkardığım lirizme, herkesin an- ladığı anlamdaki lirizme yöneldim. Gerçekte İlk şiirlerimden beri izle- diğim bir lirizmim vardı benim. Ama DÜNYASI bu benim kendime özgü bir lirizm- di." Salak Birsel şiirlerini raslantı- lara göre, duyarlığının kendisini yönde, denetlemeden biteviyeliğinden kurtulunca, karşı- sına kalıpsız, ölçüsüz bir alan çıkı- veriyor. Özgür şiir bu. Belli ölçüleri, kuralları olmıyan bu özgür şiir ala- nında nasıl kurabilir şiirini? En bü- yük taklibe düzyazıya düşmekte, Öyleyse önce, özgür şiir alanında, yazacağı şiirin yapışma uygun dü- şecek, demek istediğini en iyisinden bildirebilecek bir kalıp, bir yapı, bir biçim bulmak gerek. Birsel önce bu- nu buluyor. Her şiiri için, o şiire uygun düşen bir kalıp, biçim bu. Sonra, şiirinin sözcüklerini bulduğu yapının estetik biçimine uygun dü- şecek şekilde diziyor, şiirini kuru- yor. Şiirin, bir takım yardımcı öğe- lerden kurtarılarak yalın ve kendi öz gereklerine uygun özgürlüğü i- çinde evlenebilmesinin koşullarım araştırınca, kendince belli sonuçla- ra varıyor tabii. Bu Salah Birselin bir yandan sikini, bir yandan da şii- rinin düşünce, ilke yönünü beziri»>» yor. Gerçekten de, bizde, şiir üze- rine düşünen, şiirinin olanakları ü- zerinde düşünüp yazan çok az kişi vardır. Milyonla şiir yazanın yanın- AKİS, 29 MAYIS 1961