YURTTA OLUP BİTENLER lâyetlerden birer bağımsız senatör seçilmesinin temini yollarım aramak- tı. Halbuki böyle bir teşebbüs büyük mahzurlar doğuracaktı. Fikrin şam- piyonluğunu, o «ıralarda Yarbay Yıl- dız yapmaktaydı. Gerçi Yıldız, kon- tenjanın 18 atmasında ve hepsinin de bağımsızlardan seçilmesinde bir hayli ısrar etti ama. çoğunluğa uy- mayı kendisi de uygun görmüş ola- cak ki sonunda mücadeleden vaz- geçti. Sabah saat 6.30 da evlerine giden Karma Komisyon üyeleri, ertesi gün saat 14 de Meclisin ikinci katında, koridorun dibindeki odada buluşmayı ve müzakere edilen hususları kale- me almayı kararlaştırdılar. Ertesi gün odaya ilk gelen Emin Paksütle Turan Güneş oldu. Daha sonra Yar- bay Yıldız aceleci adımlarla, geniş pencereli komisyon odasına dahil o du. Üç Karma Komisyon üyesi ra- Zafer-Havadis biraderlerden kü- üğünün, Havadisin tesisleri sa- tışa çıkarılmış bulunuyor. Tesislere, bir de rotatif dahildir. Bunun yanın- da dizgi makineleri, klişehane, mat- baa rahmetlinin mirası arasında- dır. Havadis, D. P. ye alt hissesi -yani, hissesinin ekseriyeti- Maliye- ye intikal etmiş olan Güneş şirketi- nin malıdır. Güneş şirketi oborçlu- dur. Alacaklıları, icra yoluyla Ha- vadis tesislerini sattırmaktadırlar. Sağlanacak parayla, borçların tas- fiyesi yoluna gidilecektir. Şüphesiz, bir araya getirilecek bir kaç mil- yon tesislerin üzerine konacaktır. Eğer, bu komple tesis fiülen Devletin idaresinde bulunmasaydı hâdisenin karışılacak tarafı olmaz- inin ne ol- duğunun dünyada tartışıldığı şu sı- rada, herkesin gazetesini çıkarabi- leceği bir "amme müessesesi" nin bu vasfını kaybedip hususi ellere geçmesine göz yummak imkânsız- dır. Devletimizin sosyallik vasfı gürültüyle Anayasaya konulurken, cemiyetimiz için en nazik bir konu- da aksi istikamet tutulması insanda hüzün uyandırıyor. Acaba, Basın Hürriyeti m ortaya koymuş unan M. B. K. nin, olup bitenler- den haberi yok mu? Gazete çıkarma, bugün bir bü- yük endüstridir ve altı sıfırlı rak- vasfı dolayısıyladır ki batılıemle - ketlerde sâdece kapitalistlerin ses- umumi efkâra duyurabildik- poru kaleme aldılar ve Kurucu Mec- lis Genel Kuruluna sunulmak üzere matbaaya yolladılar. Bir Başkanın hayatı.. eşte bu yüzden, geçen hafta içinde Meclis koridorlarında ağır adım- larla dolaşan uzun boylu, sakin yüz- lü bir adam, çeşitli suallere muhatap oktu ve soruları nazik bir tebessüm- le cevaplandırmaya çalıştı. Ama ek- seri kaçamak yapıyordu. Adamın adı, Lüfi Akathydı. Karma Komisyon Başkanı ve aym zamanda Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı olan Akatlı, 1902 yılında İstanbulun Rami semtinde beş odalı eski bir İstanbul evinde dünyaya gel- di. Babası, Rami mahalle mektebinin hocası Mahmut Beydir. Akatlının-çocukluğu Ramide geç- ti. Altı yaşında annesi Ayşe hanımı kaybedince, küçük Lütfiye Mahmut bey hem babalık hem analık yap- mak zorunda kaldı. Lütfi İlkokulu babasının öğretmenlik yaptığı okulda okudu. Sonra Askeri Rüştiyeye gir- di. Fakir bir ailenin çocuğuydu. Ça- lışkan, sakin, iyi bir öğrenciydi. Eyüp Askeri Rüştiyesi Lütfinin son sınıfa geçtiği yıl lâğvedildi Lütfi ve arka- daşları son sınıfı Reşadiye Nümune Mektebinde okudular. İşte bu sıra- larda genç Lütfi babasını kaybetti. Hayat omuzlarına hışım gibi çök- müş ve geçinme derdiyle onu başba- şa bırakmıştı. Okumayı terketti. Muhtelif işlerde çalışarak yaşamağa gayret etti. Şans, okumaya azimli gence bir kapı açtı. Lütfi bu fırsatı kaçırmadı. Esasen kendi kendini yetiştirmiş, bir lise öğrencisi seviyesinde kültür edin- mişti. O sıralarda açılan Ankara Hu- kuk Fakültesine öğrenci kaydı baş- lamıştı. Lütfi İstanbulu bırakıp An- karaya geldi. Hukuk Fakültesine Bir Mühim Mesele ! leri bir tenkit oku olarak ileri sü- rülmektedir. Buna mukabil, Demir Perde gerisinde olduğu gibi hususi teşebbüse bir tesis sahibi olma hak- kının tanınmaması suretiyle gerçek Basın Hürriyetinin sağlanamayaca- ğı da bir gerçektir. Çok zaman ol duğu gibi bu konuda doğru yol, or- talama yoldur. Bir memlekette her isteyen, servetindeki sıfırlara da- beee suretiyle gazete çıkarabil- ına mutlaka sahip olabil- eli m a onların yanında, is- teyenlerin ücreti mukabilinde fay- Havadis Gazetesinin binası Börek tepsisi dolanabilecekleri "amme tesisleri- i ası, muvazeneyi mükem- melen sağlayabilmektedir. Böylece Basın, şikâyet konusu edildiği gibi, büyük sermayenin tasalludundan geniş nisbette kurtulmaktadır. Fransada, Kurtuluştan sonra, işgal sırasında çıkmakta devam e- den gazetelerin tesislerine el konul- muş olması bu denemeye imkân ver- miş ve deneme başarı kazanmıştır. Bizde de, D. P. nin mallarının dev- lete intikali üzerine iki büyük tesis, Zafer ve Havadis matbaaları, kapı- larını gazete çıkarmak isteyenlere açmışta. Her iki matbaada da bu- gün çok sayıda gazete ve dergi ba- sılmaktadır. Teni iktidar, eski ikti- darın kapısına kilit vurduğu Ulus tesislerini de çalıştırmaya başla- mıştır. Bu suretle ikisi Ankarada, biri İstanbulda iki matbaa, Basın Hürriyetinin birer supapı olarak faaliyet göstermektedir. Havadis gazetesiyle Havadis te- sislerini birbirinden ayırmak lâ- zımdır. Devletin gazete çıkarması elbette ki anlaşılır şey değildir. Devletin, aslında yük olan Havadis gazetesinden kurtulması ne kadar Basın riyeti mefhumuna o derene aykırı- dır M. B. K. bu konu üzerine ne ka- dar çabuk eğitirse, o kadar iyi e- der. Zira âtı alan Üsküdarı geçer- se, arkasından koşmak fayda sağ- lamayacaktır. AKİS, 29 MAYIS 1961