SİNEMA Filmler » e p Serseri Aşıklar kinci Dünya Savaşından hemen sonra İtalyada Rosselini'ler, De Sica'lar, Zavattini'ler, Lattuada'lar ve Visconti'lerle başlayıp gelişen Ye- ni Gerçekçilik akımı gitgide hızını Kaybedip tek sesliliğe kayarken, Fran sada sinema yazarları uzun süren bir çekişme sonunda zaferi kazandılar ve birer ikişer (sinemaya girmeğe başladılar. Bu, hem beklenen, hem de kaçınılması mümkün olmıyan bir o- laydı. Zira eski ustalar yoruldukları gibi, artık iyiden iyiye de yıpranmış- lardı. Bırakılan yerden bir arpa boyu ilerlemek söyle dursun, daha da ge- rilere dönmekte, kendi kendilerini tek- rarlamaktaydılar. Hollywood'un bü- tün direnmesine ve işi televizyon re- kabeti veya "kara-gri" listelerle örtbas etmeye çalışmasına rağmen bu gelişme, nesil değişikliğinin zaru- ri bir sonucu olarak varlığını kabul ettirdi. Gençlerin başarıya ulaşmalarında zemin ve zamanın uygunluğu kadar, uluslararası (o festivallerin de büyük yardımı olmuştur. Çoğu dar bütçeyle ortaya konan gençlerin filmleri, an- latış, gençliğin verdiği ataklık, ger- çeklere dayanma ve sinemayı herşey- den önce bir sanat olarak kabullen- me ve kabullendirme çabalan yüzün- den ilgiyi üzerlerine otoplamışlardır. Dolayısıyla da paralı prodüktörler gençler üzerine oynamaktan korkma- mışlardır. İngiltere ve Fransadaki ge- lişme böyle olmuştur. Ayrıca,' üzerin- de önemle durulması gereken bir nokta da, çeşitli ulus sinemalarının içinde bunalıp kaldıkları konu sıkın- tısıdır. Fransız sinemasının konu sı- kıntısına dair ünlü senaryo yazarı Jean Aurenche şunları söylemektedir: "Herseyden önce halkın ne tür ko- nulardan hoşlandığını bilmek gerek- tir. Savaş öncesine bakarak daha çok günlük meselelere doğru yönelinmeli- dir." Buna karşılık bir başka senar- yo yazarı, Henri Jeanson, konu bul- ma güçlüğünden çok film yazan bul- ma güçlüğüne inanmaktadır. Roland Baudenbach'a göre ise, eksik olan üs- lüp ve stilsizliktir. urgun Fransız sinemasının sahil- lerine birdenbire kızgın, bilgili ve a- tılgan bir dalga halinde vuran genç- ler, bu yoklukları ve güçlükleri bile- rek işe başladılar. İlk denemeyi pro- düktör Raul - Levy, rejisör Roger Va- dim -ve Brigitte Bardot'su- ile "Et- Dicu Crea la Femme - Ve Allah Ka- dım Yarattı'yla yaptı. Film tuttu ve yol açıldı. AKİS,10 NİSANI961 Godard adında biri "A, bout de aouffle - Serseri Asık- ar", François Truffaut tarafın- dan karalanmış üç beş satırdan iba- retti ve önce Truffaut, daha sonra da Edouard Molinaro konuyu sinemaya aktarmak istemişlerdi. Sonunda, bu iş, Jean-Luc Godard'a nasip oldu. Sinemaya öbür "Yeni Dalga" cılar gi- bi yazarlıktan gecen Godard, başlar- da ölüm ve ölüm korkusu üzerine bir film yapmak istiyordu. Ama çekime girmeden önce sadece bir "script" ha- zırlıyabilmişti. Bunun üzerine elin- deki bu bir kaç satırı rejisör olarak belleyip içinden geldiği gibi çalışma- ya koyuldu ve sonuç, başlangıçtaki temanın filmde çok seyrek, fakat bü- yük bir başarıyla yer alışı oldu. "A bout de souffle (Serseri Aşık- lar", Paris ve Marsilyada dört haf- talık birsüre içinde çekilmiş, dış ve iç sahnelerde dekor kullanılmamıştır. Film bütünüyle sessiz çekilmiştir ve başrolde Jean Seberg gibi ünlü bir oyuncunun da bulunmasına karşılık yalnızca 45 milyon franka malolmuş- tur. Kamera, aşağı yukarı baştan so- na kadar fotoğraf direktörü Raoul Coutard tarafından elde taşınmıştır. Konu, kusursuz bir polisiye film için tam biçilmiş kaftandı' Godard'ın niyeti de zaten bu türde ticari bir film yapmaktan Öte değildi Ama gi- derek biraz tembelliğin, biraz da kor- kusuzluğun etkisiyle (seçtiği türün sadece kaba gelişimine bağlı kalmış, ticari kuralları bir yana bırakarak hem iç, hem de dış derinliklere inme- yi denemiştir. "A bout de souffle - Serseri Aşıklar" da günümüzdeki çe- şitli problemlesin baskısı altında ezil- miş, kişiliğini yitirmiş, savaş sonra- sının başıboş gençleri konu ediniliyor. Ele alınan kişide her çeşit sorumsuz- luklara rastlanmaktadır. Michel Je- an Paul Belmondo-, sevgilisi Patricia -Jean Seberg" ve çevresindeki öbür gençler her türlü toplum ilkelerinin dışında yaşıyorlar. Onları ne toplum, ne de düzen ilgilendiriyor. Otomobil hırsızlıkları, adam öldürmeler ve şan- taj son derece olağan karşılanmak- tadır. Gır Gir KULLANINIZ TÜRKİYE- GENEL SATICISI GÜR.TİC.Ltd.Şti Bankalar Cad. No. 14 Ankara Tel: 11 41 56 Yeni olan biçim Yölmin yeni olan yönü, kişileri ele alış biçimindedir. Godard, kişileri- ni yaratırken fazla belirli çizgilerden kaçınmaktadır. 'Tun teni* şuurlu ola- rak birbirlerine zıt olan yönlere it- mekte ve yaratıcılığını kendi duyusu- na dayandırmaktadır. Bilinen mantık kuralları yerine, duyusunun mantığı- na uyuyor. Konuyu islerken örnek o- larak kendisini ele aldığından, tefer- ruatın üstüste yığılmasıyla kusursuz bir düzen ortaya çıkıyor. "A bout de souffle - Serseri Âşık- lar" herşeyden önce "bilgicilik"" oku- lunun damgasını taşımaktadır. EHu- ripide'de olduğu gibi, bilgiciliği aşma, mutluluğa erişmek için "bilgicilik" i gerçeğe adapte denemesidir. Filmin bir bölümünde Patricia şöyle demek- tedir: "Bedbaht gum için mi hü- rüm, yoksa hür an için mi bed- bahtım, bilemiyorum. Patricia, biraz: Michel'i sevdiği, bi- raz yenilikten hoşlandığı, biraz da Michelin polise teslim olurken söyle- yeceği son sözü merak ettiği için onu ele verir. tutum değiştir- me, bazan alışılagelmiş psikolojik davranışların tam tersini vermekte- dir. "A boutde souffle — Serseri Aşıklar" ın kahramanları davranışla- rının çekiciliğine kapılarak kişilikle- rinden sıyrılır ve ne sonuç vereceğini görebilmek için de kişilikleriyle oy- narlar. Son planda Michel. boşverişin doruğundan, en sevdiği gülünçlü mi- miklerini yapar. Patricia da cevap verir. Bu, iyimser ve iyimser olduğu kadar da buruk bir oçözümlem da Godard - Seberg işbirliği de kusursuz bir sonuç veriyor. Seberg yaşayışı, erkek biçimi kesilmiş saç- larıyla no kadar erkekliğe özeniyorsa gerçekte de o kadar dişidir. Ama Pat- ricia, asıl polise telefon ettiğinde say- gıya hak kazanıyor, cesaret İsteyen bir işin üstesinden geliyor. Bu, her cesaret isteyen iş gibi, ayni zamanda kolay bir yoldur da. Michel, haklı ola- rak bu davranışı kınayacaktır. Ona düşen artık kişiliğini bütünüyle yük- lenmek ve oyunu oynamaktır. Michel. Faulkner'ive yarım yamalak çâreleri sevmez. sonuna kadar git- mek ister. yeri geldiğinde de oyunu gerektiğinden çok ustaca oynamakta- dır. Ölümü, mantığın, seyircinin ve ahlakın kaçınılmaz sonucudur. Film, bütünüyle kahramanlarının davranışlarına uygun düşmektedir. Michel ile Patricia- Patricia daha faz- la olmak üzere- ikisi de çağımızın karışıklığı ve sürekli değişikliklerinin gerisinde kalmaktadır, İkisi de bu karışıklığın kurbanıdır. Godard'ın "Â bout do souffle - Serseri Aşıklar" ı da Truffaut'nun “400 Darbe" si gibi bu karışıklığa bir bakıştır. 35