Oy Kaygısı Oy jhtilalden bu yana, Demokrasi mefhumuyla zerrece alâkası bulunmayan bir cereyanın çeşitli çevrelerde boy gösterdiği biç kimsenin meçhulü değildir. Esas iti- barile "Parti Düşmanlığı", "Politikacı Düşmanlığı" şek- linde tezahür eden,bu cereyanın bir çok şampiyonu da kendilerini belli etmişlerdir. Fikir şudur: Bu politikacı- lar, oy kaygısıyla bağlı bulunduklarından memleketin yaralarına, dertlerine parmak basamazlar! Ece? O hal- de bu işi, oy kaygısı taşımayan kimseler yapmalıdırlar. Peki,. Demokrasilerde iktidara oyla gelindiğine göre bu, "iş yapacak zevat" hangi yoldan tesbit edilecektir? Bu suale bazı kimseler "İşte, Komite var ya.." demişler, basıları hususi yoldan kudret sahipleri imâl etmeye kal- kışmışlar, bâzıları da ne kuş, ne deve bir takım organ- lar tavsiye etmişlerdir. Şimdi, bu hevesler iflâs etmiş ve batılı manasıyla bir Demokrasinin kurulması yoluna sapılmıştır. Ama o ilk cereyanın şampiyonları, öylesine düşman oldukları bâzı politikacıların da kendileriyle ittifak akdetmeleri neticesi bugün yeni bir cephede bir- leşmişlerdir: Oy hakkını kısıtlamak isteyenler cephesi! Gençler oy vermesinler, Subaylar oy vermesinler.. De- mokrasilerde oy kaygısı meşrudur ve anlaşılması ka- bildir. Ama, doğrusu istenilirse, bu oy korkusu pek tu- haf kaçıyor. Bir defa, fikrin temeli yanlıştır. Oy kullanmak ile politikaya karışmak bambaşka şeylerdir. Eğer her oy sahibi politikacı sayılacaksa, memleketlerin yandığının resmidir. Zira her milletin en azından üçte biri, bu tas- nife göre politikacı olacaktır. Oy, memleket meselelez riyle, ilgilenen, ilgilenmesi şart vatandaşların her se- çim döneminde o süre zarfında edindikleri kanaati ak- settirmelerinden başka şey değildir. Partilere mensup olmak bir yana, her yerde seçmen kütlelerinin çoğunlu- gunu partiler karşısında tarafsız kimseler teşkil eder. Bizde, Gençliğin ve Subayların oy sahibi olmala- rında bir başka zaruret vardır. Bu iki sınıf, bizim ce- miyetimizin "avant - garde'"ını teşkil etmektedir. Bir Korkusu “avant - garde" ki ne aşın sağdadır, ne aşın solda. A- ma, meşhur tâbirle, sosyal adaletin en sadık taraftarı, Atatürk inkılâplarının ise en emin bekçisidir. Bir çok batı memleketinin aksine, Türk subayları muhafazakâr bir kapalı klikin değil, ilerici bir zümrenin temsilcile- ridir ve bu, Türk cemiyetinin bir önemli hususiyetini teşkil etmektedir. Türk gençliği de, delikanlılık çağının ateşini aşırı cereyanlar yerine, Atatürk inkılâplarında söndürmesi itibariyle diğer medeni milletlerin gençlik- lerinden ayrılmaktadır. Bu iki taze ve kültürlü kütleyi, oy kullanma hakkını politika yapmakla karıştıracaklar diye ve yarım asır geriden -o yandan bu yana köprüle- rin altından hiç su geçmemiş gibi- misâller vererek memleket işlerinde oy sahibi olmaktan alakoymaya kal- kışmak bir hatalı tutumdur. Kaldı ki, oy hakkına sahip bulunmamakla beraber, memleket demokratik düzenden uzaklaştırıldığında Dı- tilâlin tatbikatçılığı vazifesini Gençlik ve Silâhlı Kuv- vetler üzerlerine almışlardır. O günden bu yana ise, as- lında yüreklerinde oy korkusu taşımakla beraber oy kaygısını bir kusur gibi dillerine pelesenk yaparak baş- ka sistemlerin-türküsünü çalanlar, karşılarında hep ay- nı iki kuvveti bulmuşlardır. Böylece bu iki kuvvet Ata- türk inkılâplarıyla beraber Demokratik Cumhuriyetin de muhafızları bulunduklarım belli etmişlerdir. Şu son bir yıla dönüp te bakılınca Gençlik ve Su- baylar, bugün kendilerini bir takım büyüğümsü mülâ- hazalarla oy hakkından mahrum etmeye kalkışanların pek çoğundan, Demokrasiyi anlama ve Demokrasiye bağlılık bakımından kat kat üstün not almışlardır. Bu üstadlar kudret sahiplerinin ağızından girip undan çıkarak rejimi başka mecralara sürüklemeye çalışır- larken basiret sahipleri arkalarında hep ötekilerin des- teğini hissederek zaferi kazanmışlardır. Hani insanın İçinden üstadlara dönüp şöyle demek geliyor: Onlara değil de, size oy kullandırmasak öyle bir rahat edece- ğiz ki, öyle bir rahat edeceğiz ki... Gençler ve Subaylar 27 Mayıstan sonra elele AKİS, 10 NİSAN 1961